Ben pek aldıran olmaz sanmıştım ama AKP Genel Başkanı’nın “komünistler vatansever değildir” lafına ciddi ciddi yanıtlar verildi bizim cenahtan. Bunca zamandır huyunu, suyunu, taktiğini bildiğimiz genel başkanın tuzağına düşüleceğini beklemezdim doğrusu.

Yine de yanıt verilmesine diyecek bir lafım yok ama bir komünist olarak, kendi adıma tabii,Erdoğan ile benzerleriyle “vatansever”lik yarışına girmeye niyetim yok. Bir komünistin işi bu değildir. Varsayalım ki böyle bir yarışa niyetlendik, o zaman da öncelikle Recep Bey’in “vatanseverlik” tanımında anlaşmamız lazım. Yani şununla : “Yıllarca havalimanı dendi, bunlar ‘istemezük’ dedi. Kim bunlar? Komünistler, komünistler. Bu sol zihniyet, bu komünistler hiçbir zaman vatansever değildir”.

Görüldüğü gibi kafasına göre yaptığı bir “vatanseverlik” tanımı var Recep Bey’in. Bizi bunu kabule davet ediyor. Bu tanımı otorite haline getirip ona boyun eğmemizi istiyor. Oysa, çok açık değil mi, AKP Genel Başkanı için “vatanseverlik” açıkça söylediği gibi “köprüyü sevmek”, “AVM’yi sevmek”, “ormandan geçen yolu sevmek”, “topçu kışlasını sevmek”, “havalimanını sevmek”, “HES’i sevmek” . Çünkü vatandan anladığı yine kendi ifadesiyle “köprü”, “AVM”, “ormandan geçen yol”, “topçu kışlası”, “havalimanı”, “HES”. Ben, hepsi birer tahribat gerekçesi olduğu için elbette, bunların hiçbirini sevmiyorum. Bu nedenle benim “vatansever” olmadığımı söylemekte çok çok haklı Recep Tayyip Erdoğan. Bu nedenle bana düşen “vatansever” olduğumu anlatmaktan çok neden “vatansever” olmadığımı anlatmaktır. Belki belki Büyük Nazım’ın o malum şiirini mırıldanırım bir de, o kadar. Çünkü Recep Bey’in vatan tanımında emek, alın teri, paylaşım yok, insanı, çevreyi hesaba katmayan “kalkınmacılık”a tapınma var. Bunların hepsi sermaye yararına bir “vatanseverlik” demek. Gölgesinde dinlenebilecek bir ağacı savunabilmek için Recep Bey’lerin karşısında “vatansevmez” olmaktan başka çaremiz kalmıyor. Çünkü sermayenin yararına olan ne varsa “vatanseverlik” olarak karşımıza çıkarıyorlar. Böyle yaptıkları sürece karşılarına geçip, “asıl vatansever biziz” demek, “o zaman köprüyü savun” demogojisiyle bir başka tuzağa çekilmek demek. Dileyen Erdoğan’ın minderinde güreşsin.

Komünistler halkın, emekçinin yararına olacak girişime neden karşı olsun? 1969 yılında Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının Hakkari’de kendi elleriyle köprü yaptıklarını Erdoğan da biliyor. Tek bir ağaç kesmeden, tek bir karınca ürkütmeden hem de. Kaldı ki Erdoğan’ın “vatanseverlik”i başka halklara kapalı, onlara muhabbet beslemeyen, “domuzdan post, gavurdan dost olmaz” diyen Hayrettinkaramanvari bir “vatanseverlik”. Benim vatanseverliğim ancak başka halklara kardeşlik duymakla mümkün olabilir.

Ülkeyi, vatanı sevmeyi Erdoğanların çektiği zeminde göstermeye ya da kanıtlamaya çalışmak komünistlerin işi değildir. Varsın Erdoğan “vatansevmez” olduğumuzu söylesin. Aldırmayalım demiyorum, ama “biz de vatanseveriz” diyeceğimize beyefendinin “vatan”dan anladığının ne olduğunu anlatalım. Aslında vatan dediğinin 2015’de Balıkesir’de yaptığı konuşmada “anonim şirket” olduğunu anımsatalım; “ yeni Türkiye, sivil toplum örgütlerinin, iş adamlarının ellerinde yükselecek. Sizler bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir”. Buydu söyledikleri.

Anonim şirket gibi yönetilen ülkede emeğe saygı yoktur. İşadamlarının ellerinde yükseleceğine inanılır şirketin ama alın teri hesaba katılmaz. Dolayısıyla işadamlarından, sermayeden oluşmuş “vatan”ın “sever”i değildir komünistler. Böyle bir “vatansever”lik tanımının karşısına “nasıl asıl vatansever biziz” denir ki? Bu tür bir “vatan”ı sevmeyi onlara bırakıyorum ben kendi adıma.

Ben bir komünistin anladığı anlamda bir “yurtseverim” kuşkusuz. Bundan ötürü de elbette bir yurtsever olarak asli görevlerimden biri ülkemi hükümet(ler)e karşı korumaktır.