Organize suç örgütü lideri… Suç örgütü lideri… Mafya…

Peker’i şimdiye kadar kim hangi sıfatla anmış olursa olsun, o, milyonlarca insanın nefesini tutarak bir sonrakini beklediği videolardan bu yana “iletişim gurusu” sıfatını da hak ediyor.

Merak ve heyecan dozunu gittikçe yükselterek, her videoda biraz daha hedef büyüterek, kendisinin de bizzat dahil olduğu vurgusuyla anlattığı hikâyelerin sınırlarını ulusaldan uluslararasına taşıyarak, gemileri yaka yaka ilerlerken “iktidarın amiral gemisi”ni de hedefe oturtabileceği izlenimi yaratarak ve söylediklerinin doğru olup olmaması bir yana, tüm resmi yalanlamalara karşın inandırıcılığını artırarak verdiği mesajlara gösterilen ilgi bu sıfatı hak ediyor.

Son videosu da, merakla gelecek pazar yaşanacak “helalleşme”nin beklenmesine yol açtı.

Böylesi ağır iddiaların araştırılmasının Meclis tarafından reddedilmesi, bir savcının hâlâ bunları soruşturmaya değer bulmaması çok vahim. Ancak, iddialar konusunda bir şey yapılmasa da, Peker’in anlatısıyla bir şeyler oluyor! Oluyordur sanırım…

Öyle, bir “dahi”nin siyaset literatürüne kazandırdığı, “Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oldu!” vecizesi gibi değil. Daha sahici, daha sosyo-kültürel bir şey...

Peker, iddialarıyla dehşetengiz olaylar ve kirli ilişkilerin üzerindeki bir örtüyü çekmekle kalmıyor, aynı zamanda o ilişkilerin yürütülmesinde kullanılan örtüyü de deşifre ediyor: Vatan, millet, din, iman, bayrak…

Daha düne kadar kendisi de o örtüye sarınan Peker, bir eliyle bozkurt diğer eliyle rabia işareti yaparken o örtünün sembolleriyle mesaj veriyor, cezaevindeki Can Dündar’a; “Vatana ihanet ettin, asılmayı hak ettin” diye mesaj gönderirken de o örtünün altından sesleniyordu.

U. Mumcu’yu, K. Adalı’yı, H. Dink’i ve Maraş’ta yüzlerce insanı katlettirenler, tetiği çektirdiklerinin akıllarını, ideolojiler üstü diyeceğim “vatanseverlik” kavramıyla esir alıyorlardı, gözlerini “vatanseverlik” bağıyla bağlıyorlardı.

Solcular söylediğinde karşılığını bulmayan ve muhatapları üzerinde etkili olmayan bu gerçek, Peker söylediğinde bir karşılık bulacaktır. İşsiz güçsüz, sokaklarda büyümüş ve tutunacak dal arayan lümpen bir kesim, “vatanseverlik” pompalayarak kendilerini öne sürenlerin o örtünün arkasında malı götürdüklerini Peker’i dinleyince düşünmeye başlamışlardır, belki.

Vatan haini, din düşmanı diye hedefe oturtulan Alevi’nin, Kürd’ün, komünistin de vatansever olduğunu, olabileceğini düşünmeye başlamışlardır… Belki.

Ahmet Şık, Cumhuriyet davasındaki savunmasında; “Benim bayrağın arkasına gizleyecek bir suçum, dinin arkasına gizleyecek bir günahım yok” dediğinde “Bu ne diyor?” diye kulak arkası edenlerin içine bir kurt düşmemiş midir şimdi?

Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş; “Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı hepimizi temsil eder. Elbette ki Cumhurbaşkanı olsam da olmasam da T.C Bayrağını, layık olduğu şekilde bütün toplumu temsil eden onurunu korumak isterim. Bayrağa dair eksik, yanlış algıları düzeltmek için uğraşırım. … bu bayrak birçok suçu, günahı örtmek için de kullanıldı. Bayrağa en büyük hakaret budur. Biz hiçbir zaman hakaret etmedik” dediğinde “Hadi oradan” diye tepki verenlerin zihinlerinde bir soru işareti oluşmamış mıdır?

Bu, sadece bizde değil, başka topraklarda da yüzlerce yıldır kullanılan bir örtü. İngiliz şair, filozof Samuel Johnson’un 1700’lerde “Vatanseverlik bir alçağın son sığınağıdır” diye anlatmaya çalıştığı şeyi, şimdi Peker kendi yaşam deneyiminden süzerek ve kendi dilince ifade ediyor.

Johnson’u hiç duymamış ve duymayacak olanlar, onun anlatmak istediğini Peker’den duyuyorlar. Bu da bir şeydir!

Not: 27 Mayıs tarihinde burada “Hava korsanlığı” başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazıyı okuyanların, konuyu daha geniş bir perspektiften, tüm boyutlarıyla ve daha doğru değerlendirebilmek için, Ceyda Karan’ın dünkü “Belarus, hava korsanlığı ve kuyruklu yalanlar” yazısını da mutlaka okumaları gerekir.