“İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, 10 Aralık 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edildi.
Bu beyanname dünyada “insanlığın devamı adına “alınan en gerçekçi karardır!..
Yaş, dil, din, ırk, renk, cinsiyet, etnik köken ya da siyasi düşünce ayırmaksızın tüm insanların özgürlük ve erdemlerini güvence altına alır...
Beyannamenin taşıdığı önem nedeniyle her yıl 10 Kasım günü “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanır, böylece tüm dünyada “insan hakları bilincinin” yerleşmesi ve gelişmesi istenir!...

•••

68 yıl sonra bu beyannameye imza atan Türkiye’nin durumu nedir?..
2016 yılında Türkiye’nin durumu içler acısı bir halde!..
Bugün ülke; demokrasi, özgürlük, eşitlik, insan hakları ve hukuktan yoksun hale getirilmiştir. Sadece siyasal hayatta değil, sosyal ve ekonomik yaşamda da demokrasinin hiçbir değerine sahip çıkmayan bir iktidar vardır!.,
14 yıllık iktidar sürecinde ülkede, insan hakları ve demokrasi bakımından, ağır bir enkaz oluşmuştur.

•••

The Economist dergisinin “demokrasi endeksinde” 165 ülke arasında Türkiye, 98. sıraya gerilerken, demokrasi ile yönetiliyor gibi görünüp gerçekte otoriter rejime yakın bir yönetime sahip olması demek olan, hibrit rejim kategorisindeki yerini korumaya devam etmektedir.

•••

Demokrasinin temel taşı sayılan düşünce özgürlüğünde ise; ülkemiz 180 ülke arasında 154. sıradadır… Bunun en temel nedeni ise kaçak sarayın sürekli korku saçan beyanları sonrasındaki otosansürdür!..

•••

Ne yazık ki, basını özgür olmayan ülkeler kategorisinde yer alan tek Avrupa ülkesiyiz!.. Türkiye internet özgürlüğünde Uganda’nın bile gerisinde kalarak vahim bir tablo çizmektedir...

•••

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2015 raporuna göre;
AİHM’ye hakkında en fazla dava başvurusu bulunan üçüncü ülke Türkiye’dir!..
Bu başvuruların 87’si karar altına alınmıştır. Böylece hakkında en fazla karar açıklanan ikinci ülke olmuştur.
Şu anda Türkiye’den gelen dosyalar, AİHM’nin iş yükünün yüzde 13’ünü oluşturmaktadır.
Rapora göre; ifade özgürlüğü ihlalinde ise Türkiye birinci sırada yer alarak, AİHM’nin hakkında en fazla ifade özgürlüğü ihlaline hükmettiği ülke olmuştur!.
Ve Türkiye, en çok adil yargılanma hakkının ihlâl edilmesinden dolayı mahkûm edilmiştir.

•••

Türkiye insan hakları raporunda öyle kötü bir karneye sahipken, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasındaki OHAL dönemi ile insan hakları tamamen yok hükmüne sokulmuştur..
Öyle ki İktidar; Birleşmiş Milletler’e “adil yargılama yapmayacağını ve insan hakları ihlallerine müsaade edeceğini” bildiren bir tavır sergilemekten kaçınmamış, ilgili maddelere çekinceler koymuştur!..
Böylece Türkiye’de insan haklarını askıya alınmıştır!..

•••

AKP’nin toplumsal muhalefet kesimlerinin tümüne yönelik bilinçli ve sistemli olarak sürdürdüğü politika; kolluğun şiddeti, yargının ve medyanın denetim altına alınışı ile bir baskı rejimine dönüşmüştür.
Zorun ve zorbalığın hedefi AKP ve yandaşları dışındaki tüm kesim olmaktadır…

•••

15 Temmuz sonrasında ayrımcılık ve ötekileştirme politikaları sonucu, Hükümetin hedef göstermesiyle insan hakları gaspı, adeta “meşru şiddet” ve linç eylemlerine dönüşmüştür...
İktidarın Mezhepçi politikası başta Alevi toplumu olmak üzere, tüm farklı inanç gruplarını hedef almıştır.
Ülkenin dört bir yanında okullarda öğretmenler, camilerde din adamları aracılığıyla sürekli ve sistematik ayrımcılık yapılmaktadır…
Diyanet ve müftülük fetvaları ile kendilerinden olmayanlar hedef gösterilerek rencide edilmektedir...

•••

AKP’nin medyaya yönelik baskısı artmıştır. Gazeteciler işlerinden atılırken, tutuklanan gazeteci sayısı 142 olmuştur. Basın kuruluşlarına kayyumlar atanırken, TV’ler kapatılıp, internet siteleri yasaklanmıştır.
Bilim insanları, sanatçılar, yazarlar ve yayıncılar için, terörist, inançlara hakaret gibi asılsız suçlar üretilerek tutuklanmaları sağlanmakta, böylece medya sindirilmeye çalışılmaktadır.

•••

Kadın cinayetleri artarak devam etmektedir.
Adalet Bakanlığı kayıtlarına göre son 7 yılda kadın cinayetleri yüzde bin 400 artmıştır.
Tecavüze uğrayan kadınların yarısı 18 yaşın altındadır.
Çocuklara cinsel istismar 14 yıllık tahribatta yüzde 434 artarken, cinsel taciz yüzde 449 artmıştır.
Dini referanslı vakıf ve derneklerde çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakaları dikkat çekici boyuta ulaşmıştır. Ensar Vakfı’nda yaşanan vakanın kamuoyuna yansımasıyla birlikte birçok benzer olay suyu yüzüne çıkmıştır.
TÜİK’e göre 2015 de; 11 bin çocuğun velisi cinsel tacize uğradığı gerekçesiyle güvenlik güçlerine başvurmuştur.

•••

Kısaca; ülkemizde insan haklarına saygı son derece azalmış, nefret söylemleri ve nefret suçları artmıştır. Adam öldürme oranı yüzde 261 olmuştur!..
Yurttaşların birbirlerine olan güvensizliği ise yüzde 82’ye ulaşmıştır.

•••

Ülkemizde insan haklarının giderek yok olmaktadır. Çünkü hak ve özgürlükleri koruyacak laik demokratik Cumhuriyet yıkılmak istenmektedir.
İlk hedef tarafsız ve bağımsız olması gereken yargı olmuştur.
Adil yargılamadan hızla uzaklaşılarak, yargı siyasallaşmıştır.
İktidarın hedeflediği hukuk devleti yıkılmıştır.
Bu nedenle halkın yargıya olan güveni yüzde 70’lerden yüzde 20’lere kadar düşmüştür.

•••

Haklarını devreden, korkutulan ve sindirilen dolayısıyla gevşeyen, dağılmaya başlayan toplumumuzu bir araya getirmek, safları sıklaştırmak ortak demokrasi, özgürlük, barış ve adalet talebiyle mümkündür!..
Bu talebin öncüsü olmak, insanlığa aykırı tek adamlık rejimine karşı çıkmak, cesaret ve kararlılık ister!.. Halkın aradığı bu!..
İlkesizlik ve kararsızlıktan, gücün arkasında koşmaktan vazgeçmek lazım!..

Sözüm size siyasiler!