4 Kasım 2008 tarihinde, saat sabah 7'ye üç kala, Barack Hussein Obama için ilk ve tek oyumu kullandım. Yaşadığım ve oyumu kullandığım 88. bölgedeki Koreli-Amerikalı...

4 Kasım 2008 tarihinde, saat sabah 7"ye üç kala, Barack Hussein Obama için ilk ve tek oyumu kullandım. Yaşadığım ve oyumu kullandığım 88. bölgedeki Koreli-Amerikalı bir seçim sandığı görevlisi gülümseyerek, “Oy vermeye gelen ikinci kişisiniz efendim” dedi bana. Tam da bu sırada, Afro-Amerikalı bir diğer memur, sürücü belgemi aldıktan sonra ismimi kayıtlı seçmenler listesinde aramaya başladı.

Başka bir Afro-Amerikalı ise beni seçim sandığına doğru yönlendirdikten sonra, arkamdaki siyah plastik perdenin tamamen kapalı olup olmadığını kontrol etti. Oldukça büyük oy makinesine dikkatle baktım. Dolambaçlı detaylarında tarihi anıların dolup taştığı bu eski ve saygıdeğer makine, yaşlı bir dev gibi şimdi bana bakıyordu. Bize bu modası geçmiş kocaman makinelerin New York"ta son kez kullanıldığı söylenmişti.

Bense onu kullanmayı bilmiyordum. Acaba 1952 yılının Kasım"ında, ben daha sadece 1 yaşındayken, birisi bu makineyi Dwight Eisenhower"a oy vermek için kullanmış olabilir miydi? Eğer öyleyse, bu kişi, İran"da geçen gençliğimde benim de bu makinelerden birini kullanma şansımı seçilmesine yardım ettiği ABD başkanının yok ettiğini biliyor muydu?

Siyah perdeyi aralayarak kadın bir görevliye oy makinesinin nasıl çalıştığını sordum. Bana şaşkın bir suratla bakarak talimatların hemen sol tarafımda olduğunu söyledi: “Onları okuyun bayım!” Öyle yaptım. Talimatlar, öncelikle arkamdaki siyah perdeyi sıkıca kapamamı, ardından da makinenin üzerindeki kırmızı kolu sağa doğru çekmemi söylüyordu. Bunları da aynen yaptım.

Bu hareketimden sonra, önümde yabancı ve tanıdık isimler belirdi. Talimatlar, önümde açılan panodan seçtiğim adayı işaretlemem gerektiğini söylüyordu. Barack Obama"nın (“Hussein” kısmı yoktu) isminin yanındaki siyah bir şalteri çevirerek bu talimatları yerine getirdim.

Tüm seçimlerimi yaptıktan ve siyah “X” işaretinin (Tıpkı Malcolm"un soyadı gibi) Barack Obama isminin yanında olduğuna emin olduktan sonra, uzun kırmızı kolu sola doğru geri çekmem gerekiyordu. Ben tüm bunları yaptığımda, artık seçimim kayıt altına alınmıştı. Barack (“Hussein” kısmı eksik olan) Obama için oy kullanmıştım.

O gün New York"ta, her “tarihi bir an yaşandığına” dair farkındalıklara özgü o uğultulu ve heyecanlı hava esiyordu. Saat tam 23.00"te ise CNN"den Wolf Blitzer ve MSNBC"den Keith Olberman, Barack Obama"nın seçimlerin galibi olduğunu ilan ettiler.

Manhattan"ın Yukarı Batı Yakası"ndaki Columbia Üniversitesi"nin kampüsündeki apartmanlarımızdan etrafa yavaş yavaş yayılan coşkulu çığlıkları ve doğaçlama şarkıları duyabiliyorduk. Ravel"in Boléro"su (1928) gibi derinden, yavaş yavaş yaklaşan, ve daha sonra doruğa ulaşan bir melodiydi bu.

Müzikal coşku, Harlem"de başlayarak Güney"e ve Batı"ya doğru yayılmaya başladı. Bu hava, Harlem"den Time meydanına kadar genç insanları, arabaları, kamyonetleri sokağa dökerek sokakları kornalara, çığlıklara, şarkılara boğdu.

Daha önce böyle bir şeye tanık olmamıştım. Böylesine kendiliğinden gelişen, bir anda ve her yerde patlayan bir coşkuya, dile getirilemeyecek kadar aşkın bir sevince ilk defa rastlıyordum. Adına “George W. Bush” denen dermansız bir felaketin hüküm sürdüğü uzun bir gecenin sonrasında; bu kâbusun bitişinin getirdiği rahatlık hissinin, ve hâlâ iyi şeylerin olabileceğine dair oluşan bir umudun yansımalarıydı tüm bu yaşananlar.

O gece çok fazla umut vardı; çünkü düzeltilmesi gereken çok fazla yanlış ve tahribat, iyileştirilmesi gereken çok fazla yara; sevilmesi gereken çok fazla korkmuş Iraklı ve Afgan çocuk var. Obama, söz verdiklerinin bir tanesini bile yerine getirmeyebilir. Ancak bu, yaşadığımız o seçim gecesinin önemini mahvedemez.

Çünkü o gece, sonsuzluğa, bu kıyılara gemilerle getirilen Afrikalı kölelelere, ırkçılığa karşı şereflerini koruyarak direnen milyonlarca Afro-Amerikalıya aitti. Obama verdiği tek bir sözü bile tutmayabilir. Ancak kölelik ve ırkçılığın bu ülkedeki tarihi, o andan sonra son buldu. Irkçılığın hayaletleri bu ulusun insanlarını takip etmeye hep devam edebilir, ya da Amerika eskiden olduğu o yırtıcı imparatora yeniden dönüşebilir; ancak o seçim gecesi, bu ülkede yaşanmış tüm o ırkçı ve adaletsiz deneyimlerin hesabını gördü.

O gece, Malcolm X"ten  W. E. B. Du Bois"e,  Frederick Douglass"tan  Martin Luther King Jr"a, Miles Davis"ten Richard Wright"a,  Zora Neale Hurston"dan  Ralph Ellison"a,  Booker T. Washington"dan  James Baldwin"e, Toni Morrison"dan Maya Angelou ve  Harriet Tubman"a kadar uzanan sayısız cesur insana aitti.

Tüm bu inatçı ruhlar, ırkçılıkla adaletsizliğin tiranlığına direnmiş ve bütün insanlığın şerefi için, umut ettiğimiz o şafak uğruna seslerini duyurmaya çalışmaktan çekinmemişlerdi. O gece, günahlardan arınıldığı, ruhların aklandığı bir geceydi. Barack Obama"nın zaferi, yeni bir neslin de zaferiydi.

Milyonlarca genç Amerikalı, yurtlarının yeni bir yüze kavuşması için; ırkçılık, savaşçılık, emperyalizm, ve yırtıcı kapitalizmle doldurulmuş bir tarihin son bulması için bir araya gelmişti.

Peki Obama başarılı olacak mı? Amerikan emperyalizminin yeni yüzü mü olmayı seçecek; yoksa bu ülkeyi insanlığa, sorumluluğa doğru götürmeyi, ve en önemlisi, saldırgan terörizmini, korkuttuğu o ülkelerin her birinden geri çekmeyi deneme zorluğuna girişen bir lider mi olacak?

Kimse cevapları bilmese de, ülkeyi kaplayan ırkçılığın ve adaletsizliğin kara tarihine karşı Afro-Amerikalıların kazandığı bu zaferin coşkulu kutlamaları dinmeye başladığında, bu soruları ortaya atmalıyız.

            Çeviri: Zeynep Oğuz