Temsil etmedikleri halde bizi temsil ettiklerini iddia edenlerin, dekoruyla, ışığıyla tasarladıkları bir sahnede sergiledikleri temsillerin sadık izleyicileriyiz. Yerimizden kalkabilseydik, kendimizi temsil edebilir ve temsillerini bozabilirdik. Olmuyor, kendi hayatımızı değil, ekranlardaki görüntülerin hayatını yaşıyoruz. Kalkabilirdik ama kalkamıyoruz, sanki koltuklarımıza çivilemişler bizi. Platon’un mağara meselindeki tutsaklarız; ekranlara yansıtılmış görüntülerle köleleştirilmiş ve efendinin efendi olmadığını bildikleri halde köleliği bir yaşam biçimine dönüştürdükleri için durmadan yeni efendi arayışında olan ve kataloglardan kendilerine efendi beğenenleriz. Yerimizden kalkabilseydik, yansıtıldıkları ekran gibi efendilerin de hiçbir derinliği olmayan yassı varlıklar olduklarını anlardık. Oturduğumuz yerden her şey derin gözüküyor, ekrandaki iki boyutlu varlıkları çok boyutlu algılıyoruz.

Derinlikten bahsetmediklerinde bile sesleri derinden geliyor. Derinlik yanılsaması; görüntülerin sahte doğasından kaynaklanıyor. Merkezi perspektifle düzleme yansıtılmış görüntülerin sahte derinliğine sadece sabit bir noktada duranlar inanabilir. Doğrusal perspektifin yarattığı sahte derinliği tiyatro dekoru olarak kullanan Antik Yunanlılar, temsil sona erdiğinde yerlerinden kalkar ve derinliği birbirlerinde keşfetmeye çalışırlardı. Yerimizden kalkamadığımız için bizim için temsil hiç bitmiyor. Efendilerin yansıtıldıkları ekran gibi iki boyutlu, yassı, sığ figürler olduklarını fark etsek de, bir sonrakinin derin olacağını umut ediyoruz. Belki de beklemek, ekranlarla örülü bir bekleme odası içinde tutsak olmak hoşumuza gidiyor. Güvendeyiz, kulağımıza efendinin kim olduğunu durmadan fısıldayan, ne yapmamız gerektiğini emreden bir sahibimiz var. Sesi derinlerden geliyor ve ekranlardaki derin sohbetleri seyrettikçe derin olduğumuz sanısına kapılıyoruz. Sahte derinlik, seyredenleri de iki boyutlu figürlerin iki boyutlu dünyasının içine çekiyor.
İki boyutlu bir dünyadan üç boyutlu gerçek dünyaya geçebilmek, derinlik yanılsamasından kurtulmayı gerektirir önce, ekranın düz bir duvardan başka hiçbir şeyi temsil etmediğini anlamak. 15. yüzyıldan beri Batı resminde gelenek haline gelmiş olan merkezi perspektif, resmin düz bir yüzey üzerine yapıldığını gizlemeye, resmin düz mekânı yerine, o mekânı inkâr eden temsili bir mekân geçirmeye çalışmıştır. Göz yanılsamasına dayalı bu temsili mekânda iktidar kendi temsillerini sergiliyor. Ama Manet ile birlikte sanat hükümdarın hizmetinde olmaktan, akademik kuralların zorlamasından kurtulmuştur. Foucault’ya göre Manet’nin resmi Batı geleneğinden radikal bir kopuştur, resim düzleminin derinlik yanılsamasını yerinden ederek, bizi düz bir yüzeyle karşı karşıya bırakmıştır. Manet’nin resmindeki figürler bakışlarını, görünmez olana çevirmiştir; bakışları olayın, temsil edilemez olanın tabloda değil, tablonun arkasında ya da önünde, yani bizim aramızda gerçekleşeceğine işaret ediyor. Demiryolu (1872-73) resminden söz ederken Foucault, “burada da Manet ... tabloda sunulmamış olan şeyi görebilmek için bizde tuvalin etrafında dönme, konum değiştirme arzusu uyandırıyor” diyor (Manet, Velazques ve Estetik Modernizm, İletişim).

Duvarın arkasında ne olduğunu merak etmiyor musunuz hiç? Ekranlarda sunulmamış olan şey, sizde konum değiştirme arzusu uyandırmıyor mu? Düz duvara yansıtılmalarına rağmen, üç boyutlu, derinliği olan bedenlerin bir duvarda belirmesini mi bekliyorsunuz hâlâ? Boşuna beklemeyin, mümkün değil. Bunun için medya değiştirmeniz gerekecek. Medya denince, çoğunlukla derinlik yanılsaması yaratan iki boyutlu ekranlar geliyor akla. Medya, Latince ‘medium’un çoğul biçimi; ara, ortadaki, aradaki şey, aracı, araç anlamlarına geliyor. Ekranların arkasındaki üç boyutlu gerçek ortama geçtiğinizde hep aradasınız artık, medya sizsiniz. Ve ekranlarda sunulmamış olan ve keşfedeceğimiz şey, hep arada duran bedenlerin kendi aralarında kuracakları ilişkilerdir. Bedenlerin, kuracakları ilişkilerle boyutları artıyor. Çok boyutlu bedenler, iki boyutlu bir ortamda temsil edilebilir mi? Yerinizden kalktığınızda temsil bozulmuştur. Ve olay...

cukurda-defineci-avi-540867-1.