Şimdi okumaya başladığınız yazının konusu çok uzun zamandır aklımda. Konumuz bazı milletvekillerinin ‘yok artık dedirten iddiaları’ ve bunların haberleştirilme şekli. Ancak öyle bir hafta kolluyordum ki bu konunun önemli bir örneği yaşanmamış olsun. Çünkü bu olay o kadar yaygın ki, ihaleyi tek bir milletvekili, tek bir parti ve tek bir yayın kuruluşuna yıkıp, artık alışkanlık haline gelmiş bir oyunun tüm yükünü bir tarafa yüklemiş olmayayım. Dahası böyle bir yazıyı bir veya birkaç örnek üzerine kurmak, asıl odağı dağıtıp olaylar üzerine tartışma açar ve bu gereksiz enerji kaybı olurdu.

Özetle; bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi, hem muhalefet hem de iktidar cephesindeki bazı milletvekillerinin ‘muhalefet’ veya ‘muhalefete muhalefet’ yapma hırsı içinde çoğunlukla sosyal medyada büyük iddialarla ortaya çıkarak medyayı da peşlerine takması ve sonra hep birlikte çuvallamaları. Neden oluyor, nasıl oluyor, ne yapmak gerekiyor, hiç mi olumlu tarafı yok? Sorularımız da bunlar olsun.

NEDEN VE NASIL OLUYOR?

Yeni sistemle beraber, meclisin de iyice etkisiz kaldığı ortamda milletvekilleri kamuoyu yaratmak istiyor. Birer siyasetçi olarak en doğal hakları bu. Biraz siyasetçiliğin doğası gereği, biraz da kimisinin kişisel şovu sevmesi nedeniyle bazen iddiaların ucu kaçıyor. Kimi zaman da öyle bir kanaat olsa da asla ispatlanamayacak iddialarla ortaya çıkıyorlar. Sonra haberi görüyoruz, “bilmem nere milletvekili bilmem kim, Mars’a gidecek astronotlarımızın astronot diploması olmadığını iddia etti.” Bu iddia üzerine ortalık bir karışıyor tabii. Sosyal medya birkaç saat olayı tartışıyor. Sonra anlaşılıyor ki öyle bir şey yokmuş ya da çok abartılıymış. Neyse konu kapanıp gidiyor ama olan gazeteciliğe ve okurun ruh sağlığına oluyor. Buradaki ‘kazan-kazan’ ilişkisini deşifre etmemiz lazım: Milletvekili ismini duyuruyor, çok çalışıyormuş izlenimi yaratıyor, mis gibi PR yapıyor. Yayın kuruluşuysa haberin yalan ya da manipülatif çıkması ihtimaline karşı riskini azaltıyor. “Ben demedim o dedi” diye sıyrılma lüksü bu. Nihayetinde iki taraf da kazanıyor.

DOĞRU ÖRNEKLERİ AYIRMAK

Tabii bir şeyi atlamamak lazım. Kimi milletvekili iddiaları gerçekten önemli oluyor ve kritik sorunların gündeme gelmesini sağlıyor. Daha da ötesi bazı haberler, bir muhabir veya gazetenin tek başına üstlenemeyeceği bir risk potansiyeli taşıyor. Böyle durumlarda bir milletvekilinin iddia etmiş olması medyaya bir güvence de sağlıyor. Elbette bu her haber için geçerli değil. Her haber için geçerli olsa, gazetecilik diye bir meslek olmaz, milletvekilleri bu işi hayrına görür zaten.

NE YAPILMALI?

Bir defa her şeyden önce “her milletvekili iddiasını olduğu gibi haber yapmak zorunda mıyız?” sorusu cevaplanmalı. İkincisi ‘milletvekili iddiası’ editoryal işlemden geçmeli. Milletvekili dedi diye diye haberi öylece okurun kucağına bırakmak doğru değil. Öyle olunca okur ya da izleyici olarak ‘gazete niye var ki milletvekilini sosyal medyadan takip ederim’ hissine kapılıyoruz çünkü. Böyle olmaması için gazeteciye düşen birkaç görev var: İddia biraz zayıfsa bunu gerekçeleriyle habere ilave etmek. İddia çok zayıfsa hemen girmek yerine üzerine biraz doğrulama çalışması yapmak. Bir karşıt görüş alma olanağı varsa habere ilave etmek. İddiaları üst üste boş çıkan bazı vekillerin söylediklerini özellikle süzgeçten geçirmek. Çoğu iddiada bunların hiçbiri yapılmıyor. Bir konuyu “bilmem kim iddia etti” diye hızla haberleştirmek teknik olarak yanlış değil, belki etik olarak bile sorumluluğu az. Ancak artık görmeliyiz ki okuru aldatmanın bir başka şekli bu. Birkaç kere başarılabilir belki ama kimseyi sonsuza dek aldatmak mümkün değil. Öyle olsaydı orantısız medya gücüne sahip olanlar son yerel seçimde böylesi bir hezimet yaşamazdı. Hiçbir şey olmasa da bir şey olur ve İstanbul seçimini tekrarlatanlar kazanırdı.