4 Ekim’de Urfa, Nevali Hotel’deki sıra dışı toplantı, sıradanmış bir şey gibi sunuldu. Toplantıda, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) yeniden yapılandığını ve Suriye Milli Ordusu’na (Ceyşül Vatani) dönüştüğünü ilan etti. ÖSO’cu komutanlar, Suriye Geçici Hükümeti altında düzenli ordu olarak birleştiklerini duyurdu. ‘Hükümet Başkanı’ Abdurrahman Mustafa, Türkiye’ye teşekkür etti. 50 bin cihatçının, olası Suriye operasyonunu destekleyeceğini belirtti.

ÖSO, Ağustos’ta, Afrin’in Raco Beldesi’ndeki eğitim merkezinde, Fırat’ın doğusu operasyonu için gerçek mermi, roket ve bombalarla tatbikat gerçekleştirmişti. Urfa’daki toplantının ne anlama geldiğini bu tatbikat ortaya koyuyordu.

ÖSO üyelerine ‘Asker’ diyerek resmiyet kazandırmak yerine ‘Militan’ demek daha doğru. Nihayetinde, örgüt unsurları, el Kaide’den bozma yapılardan oluşuyor.

Binlercesi IŞİD ile temas etti ya da IŞİD saflarında savaştı. Yeniden dönüşen yapıya ilk kez, Zeytin Dalı Operasyonu’nda ‘Kuvayi Milliye’ tanımı ile meşruluk sağlandı.
Geleneksel Türk ordusunun bu unsurlar ile bozulması, ‘Milliyetçilik’, ‘Güvenlik kaygısı’ ya da ‘Kürt fobisi’ harekete geçirilerek hazmettirilmek istendi. Hazmedemeyenler ve cihatçı zihniyet ile savaşın yayılmasından korkanlar ‘Zeytin Dalı’ sürecinde soruşturuldu, gözaltına alındı, tutuklandı. Sonrasında Afrin’deki yerel halka işkence, talan ve hırsızlık suçlarını gündeme getirmek de suç sayıldı.

Türkiye, Suriye’ye müdahale ısrarında yalnızlaşıyor. Taraf değiştirenler ve yeniden strateji belirleyenler oldu. Yalnızlığın bir bedeli olarak silah ve lojistik destek ile militan giderlerinin büyük bölümü, şimdi sadece Türkiye tarafından karşılanıyor. Ülke, işsizlik, enflasyon, açlık sorunuyla uğraşırken, el Kaide bozması cihatçılara yatırıma devam ediyor!

Ceyşül Vatani’ye dönüşen ÖSO’nun harcamalarının büyük bölümünün Türkiye tarafından karşılandığı, henüz 2 yıl önce Geçici Hükümet tarafından itiraf edilmişti. Zeytin Dalı, bu itirafa da gerek bırakmadı. Cihadizmin ekonomik maliyeti bir yana, kısa vadede Türkiye’nin yalnızlığının nelere mal olacağı da görülecek.

“Urfa’da polis korumasında ÖSO toplantısı…” Bu ifade, cihatçıların TSK’nın yanı sıra emniyet teşkilatı ile temasını da gösteriyor. Resim, ülkenin hiç de parlak olmayan tablosunun özeti. Açıktır, işini geri isteyenlere saldıran, Cumartesi Anneleri’ni düşman gören, vekil tartaklayan polis, cihatçı koruyor.

2011’de güç pekiştirmek için savaşçılık oynayan iktidar, bu kez bulunduğu yerden düşmemek için cihatçı ile savaşa sarılıyor. Sultanlık fikri, beka ile yer değiştirdi. İktidar bekası bu! ABD’ye “Güvenli bölge” sitemi olan Ankara, Fırat’ın doğusu operasyonu hazırlıklarına hız verdi.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün “Planlarımızı tamamladık, karadan ve havadan bu harekâtı yürüteceğiz” dedi. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ise buna; “Tahrik amaçlı saldırıları savaşa dönüştürürüz” açıklamasıyla karşılık verdi. Bir ay önce de; “Savaşı 600 kilometreye yayarız” ifadeleri kullanılmıştı.

SAVAŞ DEĞİL GERÇEK PLAN!

Mülteciler Derneği, Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli’nin 3 milyon 666 bine ulaştığını aktarıyor. Bunlardan, 1 milyon 722 bini çocuk. O çocuklar içinde, kendini Kocaeli’de bir mezarlık kapısında asan 9 yaşındaki Vail el S. de vardı. Sebebinin okuldaki kötü muamele ve dışlanmışlık olduğu değerlendiriliyor.

Suriye’ye, Antep’ten üniversite kuruyor, diyanet cami projeleri gerçekleştiriyor ve yeni bir savaş hazırlığı yapılıyor. Öte yandan Türkiye’nin önünde göç, entegrasyon, eğitim gibi sorunlar büyüyor. Bunlara odaklanmak yerine sömürgecilik ve savaş politikaları sürüyor. Pakistan’ın Peşaver bölgesine benzer cihatçı yatakları devlet eliyle resmi hale getiriliyor.

Uzun dönemde, halklarına hiçbir gelecek vaat edemeyen, 9 yaşındaki sığınmacı bir çocuğa barınacağı gökyüzü bile sağlayamayan iktidar, kısa vadede kendinin de içinde kaybolacağı bir bataklığa saplanmak için elinden geleni yapıyor. İktidarın böyle kurtulmayacağı aşikâr. Ülke ise bir kez daha uçurumun kenarına yaklaşıyor.