4+4+4 sisteminin, hem piyasalaşma hem de dinselleşme açısından çok önemli bir dönüm noktası olduğunu kaydeden Veli-Der İzmir Şube Başkanı Turan Özüçelik BirGün’ün sorularını yanıtladı

Veli-Der İzmir Başkanı: İzmir’de de eğitimin dinselleştirilmesi büyük sorun

BİRGÜN İZMİR

Eğitimdeki sorunlar ve dincileşme konuları İzmir’de de sıkça tartışılıyor. Tarikat-cemaat vakıflarıyla imzalanan protokoller; “sıbyan mektepleri” vb. yüzlerce sorunla karşı karşıyayız. Veliler de bu gidişattan kaygılı. Veli-Der İzmir Şube Başkanı Turan Özüçelik ile eğitimdeki sorunları ve velilerin beklentilerini konuştuk.

• Eğitimde bir krizden söz edilebilir mi?

Son yıllarda Türkiye’de yaşanan en büyük “kriz” alanlarından biri, hiç kuşkusuz, eğitimde yaşanan krizdir. Neredeyse her yıl değişen müfredat ve sınav sistemleri; kapatılan yaklaşık 20 bin köy okulu ve buna bağlı olarak yaşanan “taşıma-servis-beslenme” zorlukları; okulların en temel gereksinimleri için yeterli kaynak ve bütçenin ayrılmaması; tarikat-cemaat vakıflarıyla imzalanan protokoller; “sıbyan mektepleri” vb. yüzlerce sorun bu “kriz” tanımlamasını haklı çıkarmaktadır. Eğitimde yaşanan krizin nedenleri üzerine düşündüğümüzde, tüm sorunların bir “ortak kesen” olarak “dinselleştirme ve piyasalaştırma” amacına yönelik olarak hayata geçirilen uygulamalardan kaynaklandığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

• Eğitimin piyasalaşmasından kastınız nedir?

1980’lerden itibaren IMF, Dünya Bankası (DB) Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslararası örgütler eliyle yürütülen “neo-liberal” politikalarla kamusal alanın tasfiye edilmesi amaçlandı. 1995’te kurulan DTÖ bünyesinde oluşturulan GATS Türkiye’nin de imzacı olduğu sözleşmeler bütünüdür. Buna göre Türkiye, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik başta olmak üzere, kamu hizmet alanlarının yaklaşık yüzde 45’ini “liberalize etme” (piyasaya/ticarete açma!) sözü vermiştir.

• AKP’nin uygulamaları nasıl oldu?

AKP’nin 2002’de iktidara geldiği ilk dönemde gündeme getirdiği çeşitli yasa tasarıları, o günden bugüne büyük bir istek ve hevesle uyguladığı “kamunun ve sosyal devletin tasfiyesi” görevini tam bir sadakatle hayata geçirmek için çaba gösterdiğini ortaya koyuyordu: Kamu Yönetimi Temel Kanunu Yasa Tasarısı (2003) ve Kamu Personel Reformu Yasa Tasarısı (2005) bunlardan sadece ikisi olarak hala arşivlerdeki yerinde duruyor! Eğitimin “önce yerel yönetimlere devrini, sonra da özelleştirilmesini” düzenleyen birinci tasarı da, “kamuda ‘memur’ statüsünü ortadan kaldırıp, ‘sözleşmeli’ statüsünü ikame eden” ikinci tasarı da dönemin görece güçlü muhalefeti nedeniyle yasalaş-a-mamış; on yıllar içinde ve çok fazla bedeller ödenerek edinilmiş olan “sosyal devlet” kazanımlarının bir çırpıda ortadan kaldırılamayacağı görülmüştü. Bu nedenle, deyim yerindeyse, “etrafından dolaşarak” tedrici uygulamalarla kamusal hizmet alanları aşındırıldı. Söz konusu uygulamalar, içinden geçmekte olduğumuz eğitim-öğretim yılına gelinceye kadar bütün kademelerde sorunların birikerek, yukarıda sözünü ettiğimiz anlamıyla, bir “kriz” yığınağı oluşması sonucunu yaratmıştır. Eğitim, fiilen parasallaşmıştır! 2012 yılında bir “oldubittiyle” hızla geçilen 4+4+4 “sistemi” de, hem piyasalaşma ve hem de dinselleşme açısından çok önemli bir dönüm noktası olmuştur.

• Eğitimin dinselleşmesinden ne anlamamız gerekir?

“Osmanlı Devleti’ndeki ‘sıbyan mekteplerine’ 4 yıl 4 ay 4 günü tamamlayan yaşlardaki çocuklar alınırdı”. Sıbyan mekteplerindeki yaş uygulamasına olan “manidar” benzerlikle gündeme getirilen 4+4+4 sistemi, aynı yıl (2012) “Kuran kurslarına başlama yaşına dair 12 yaş sınırının” da kaldırılmasıyla, küçücük çocukların “dinsel tedrisata” sokulmasının önünü sonuna kadar açmış oldu! Nitekim 2013-2014 yılından başlayarak açılan binlerce “sıbyan mektebinde” 4-6 yaş çocuklarına Kuran Öğretimi, Diyanet vasıtasıyla mahalle mahalle yaygınlaştırıldı. “Eğitimde dinselleşme” başlığı altında ele alınabilecek uygulamalar, burada “bize ayrılan satırlara” sığmayacak kadar fazla! MEB’in tarikat-cemaat vakıf ve dernekleriyle imzaladığı protokoller; “Seçmeli Dersler Genelgesi” ile dayatılan “zorunlu seçmeli” din dersleri; tarikat/cemaat vakıflarına ait “yurtlarda” çocuklarımızın başına gelenler... Bunları zaten biliyorsunuz!

• Laik ve bilimsel eğitim açısından İzmir’de durum nedir?

Eğitimde yaşanan dinselleşme ve piyasalaşma açısından İzmir’in herhangi bir farkı/ayrıcalığı -genel anlamıyla- yoktur. Fakat zaman zaman İzmir İl Milli Eğitim Müdürlerinin, “İzmir’in daha fazla ‘İslamize’ edilmesi gerektiğini” ima eden sözleri basında yer almıştı. Malum, bir “Gâvur İzmir” yakıştırması iktidar çevrelerince öteden beri söz konusu ediliyor. Şu kadarını söyleyelim: İzmir’in hemen bütün ilçelerinde “sıbyan mektepleri” faal durumdadır. İzmir genelinde 2016 yılı itibariyle 49 sıbyan mektebi açıldı. Güncel sayı nedir, henüz tam bilmiyoruz. Keza tarikat-cemaat vakıf ve dernekleriyle imzalanan protokoller nedeniyle derslere bu yapıların mensuplarının girdiğini biliyoruz. Bu uygulamalardan haberdar olduğumuz her durumda müdahale ediyoruz. Hizmet Vakfı ve İHH’nın bazı okullardaki girişimlerini önledik, Diyanet İşleri Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunduk ama topyekûn bir seferberlik halinde yürütülecek bir mücadeleye ihtiyaç olduğu kesin!