Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin beş yıllık yalnızlığı sona eriyor. Yaşanan normalleşme süreci baskıcı politikalarını daha da yüreklendirecek.

Veliaht prensin yeni dönemi
Veliaht Prens, Ankara’ya gelerek Erdoğan’la görüştü. (Fotoğraf:AA)

Ramzi KAISS

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinden sonra, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı (Kısaca MBS) uluslararası arenada yalnızlaştırmak adına birçok devlet adamı tarafından sözler verildi ve bunlara ABD Başkanı Joe Biden da dâhil. Veliaht Prens beş yıldır ülkenin fiili lideri ve artık “dışlanmış kişi” gibi görünmüyor.

MBS’nin yalnızlığı sona eriyor. Temmuz ortasında Biden ile görüşecek. Birkaç ay önce İngiliz başkan Boris Johnson ile, kısa süre önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile, geçtiğimiz sene sonunda ise Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron ile görüştü. Yaşanan normalleşme süreci, prens’in baskıcı devlet güvenliği politikalarını daha da yüreklendirecek. Cenevre merkezli hukuki savunuculuk kuruluşu MENA Hakları Grubu yeni bir rapor yayımladı ve MBS’nin Suudi Arabistan’daki baskı araçlarını 2017’den bu yana nasıl yeni bir boyuta taşıdığını gözler önüne serdi. MBS’nin despot yöntemleri uzun süredir bilinse de, bu yöntemlerin devlet mekanizmalarına ne derecede entegre edildiği az bilinen bir konuydu.

MENA Hakları’nın raporu, MBS döneminde hukuk ve güvenlik alanında yürürlüğe konulan değişiklikleri ele alıyor. MBS’nin devletin tüm güvenlik mekanizmalarının kontrolünü ele aldığı gözlemi yapılıyor.

İSTİHBARAT DEVLETİ

Neticede Suudi Arabistan, hak savunucularının sistematik olarak zorla kaybedildiği, vahşice işkence gördüğü ve keyfi tutuklamalara maruz kaldığı bir istihbarat devleti haline geldi.

2017’nin Kasım ayında yasalaşan terörle mücadele yasası sayesinde tüm muhalif eylemler suç muamelesi görülüyor ve cezalandırılıyor. Bu yasa sayesinde devletin güvenlik birimleri MBS’nin rakiplerini baskılarken yasal zemine kavuştular ve bu grupları ciddi insan hakları ihlallerine maruz bıraktılar.

Rapora göre “Suudi Arabistan’da son yıllarda yaşanan tüm hak ihlalleri takip edildiğinde, hepsinin ucu devletin aynı birimine bağlanıyor: Devlet Güvenliği Başkanlığı (DGB).

DGB kraliyet kararnamesi ile kurulduğunda MBS ‘Veliaht prens’ unvanı alalı henüz bir ay olmuştu. Bu kurum sayesinde, devletin tüm güvenlik mekanizmalarını kraliyet sarayı’nın kontrolünde tek bir çatı altında toplamak mümkün oldu.

Aynı kararname Soruşturma Genel Başkanlığı, Özel Güvenlik Güçleri, Özel Acil Durum Güçleri ve Ulusal Bilgi Merkezi gibi İçişleri Bakanlığı’na bağlı kurumları lağvetti. Tüm bu kurumlar birleştirilerek DGB altında toplandı.

DGB’nin başında bulunan Abdülaziz el Huvarini, eski prens Muhammed bin Nayif için çalışmıştı ve MBS iktidara geldikten sonra devletin yeni güvenlik biriminin başına atandı. Cemal Kaşıkçı cinayetinin planlamasında doğrudan rol almış olabileceği düşünülüyor.

BM Yargısız İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard’ın raporunda, İstanbul’daki Suudi Konsolosluğu ile kimliği bilinmeyen bir Suudi devlet yetkilisi arasındaki konuşmaya yer veriliyor. Devlet yetkilisinin konsolosluk’a, “Güvenlik birimi Başkanı beni aradı ve size vermek istedikleri bir görev var” dediği duyuluyor. Telefon görüşmesi, 2018 Eylül’ünde, Kaşıkçı’nın ilk konsolosluk ziyaretine yakın bir tarihte yapılmış.

DGB birçok gazeteci, akademisyen ve muhalifin ortadan kaybolması ve işkence edilmesinden de sorumlu. Bu insanlardan birçoğu keyfi olarak tutuklandı ve bugün halen hapisteler.

Üstelik DGB tek başına hareket etmiyor ve diğer devlet kurumlarıyla yakın işbirliği içinde çalışıyor. Kamu Savcılık Ofisi (KSO) ve Uzmanlaşmış Suç Mahkemesi (USM) ile yakın hareket ediyor. KSO da Bin Selman iktidara geldikten kısa süre sonra kurulmuştu ve kuruluş tüzüğüne göre “Başka hiçbir kurumun müdahalesi olmaksızın, doğrudan krala bağlı” bir kurum olarak çalışıyor. USM ise bağımsız ya da tarafsız bir mahkeme değil. Kurumun yargıçlarını atayan yüksek Yargı Komitesi üyeleri doğrudan kraliyet sarayı tarafından belirleniyor.

SİSTEMATİK İŞKENCE

MENA’nın raporunda DGB’nin çalışma biçimi detaylıca tarif ediliyor, muhalif seslerin bastırılması için diğer devlet kurumlarıyla ne şekilde çalıştığı anlatılıyor. Mabahit memurları doğrudan DGB’ye bağlı çalışıyorlar. Hiçbir mahkeme kararı sunmaksızın kişileri evlerinden alıyor ve gizli tutuklama merkezlerine götürüyorlar. Suçlarını ‘itiraf etmelerini’ sağlamak için sistematik işkence uyguluyorlar.

Tutuklananlar birkaç ay sonra KSO’ya götürülüyor ve terör suçlamaları ile karşı karşıya kalıyor. DGB’nin işkence ile elde ettiği itiraflar kanıt kabul ediliyor ve kişiler USM’de yargılanıyor. Genellikle itiraf kabul edilen ifadelerinden başka hiçbir kanıt aranmaksızın uzun süreli hapis cezalarına çarptırılıyorlar. İşkence ve kötü muamele uygulamaları mahkeme kararından sonra, mahkûmiyet esnasında da devam ediyor.

MBS geçen beş senede kendini liberal bir reformcu gibi göstermek için büyük çaba sarf etti. Ülke içinde ise onu ve politikalarını eleştirmeye cüret eden herkesi hedefe koydu. Ufukta ‘hesap verebilirliği’ görmek güç. Kaşıkçı cinayetinin ve tarif ettiğimiz güvenlik dönüşümünün mimarı, krallığın müstakbel kralının ta kendisi.

Başta Batılılar olmak üzere tüm devlet liderleri Ukrayna savaşı neticesinde artan petrol fiyatlarına çözüm üretmeye çalışıyor. Fakat MBS’nin karanlık insan hakları sicilini görmezden gelmemekte iyi ederler. Petrol fiyatlarının düşürülmesinin maliyeti, Orta Doğu’daki otoriter rejimlerin güç kazanmaması olmamalı.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab