CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu bir soru önergesi vererek hükümete 2002’den beri özelleştirilen KİT’leri ve özelleştirme gelirlerini sormuş. Maliye Bakanı’nın Tanrıkulu’nun sorusuna verdiği yanıt ise şöyle olmuş: “18 Kasım 2002 – 25 Temmuz 2017 döneminde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile 4046 sayılı Kanun’un 4. Maddesi doğrultusunda verilen yetkiye istinaden özelleştirme programındaki kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen uygulamalar kapsamında, 94 kuruluşta bulunan kamu paylarının blok satış, halka arz ve İMKB’de hisse senedi satışı yoluyla, 10 liman, 81 elektrik santrali, 40 tesis/işletme, 3.483 taşınmaz, 3 gemi ve 36 maden sahası ile araç muayene hizmetlerinin de varlık satışı/işletme hakkı devri yoluyla özelleştirilmiştir.” Elde edilen gelir ise 59 milyar 558 milyon 255 bin dolar olmuş, yani son 15 senede 60 milyar dolarlık kamusal varlık, özelleştirme adı altında sermayeye peşkeş çekilmiş, liman elektrik santrali, maden, hepsi satılmış.

Marx “Şeylerin özü ile görünümleri aynı olsaydı bilime gerek kalmazdı” der. Türkiye söz konusu olduğunda “şeylerin özü” tam da bu satış ve rakamlardır; iktidarın özelleştirme yanlısı, piyasacı, neo-liberal politikalarıdır yani. Görünüm “millilik”, “anti-emperyalizm”, “ABD’ye, Almanya’ya kafa tutma” gibi birtakım yanılsamalar yaratsa da, hayır, Türkiye’de şu an küresel kapitalizmin icra komitesi olarak çalışan, emperyalizmle özsel herhangi bir derdi olmayan, dibine kadar piyasacı bir iktidar mevcuttur ve buradan yola çıkmayan her değerlendirme kaçınılmaz bir şekilde bilim dışı olacaktır.

İşte bunun son örneği bu sefer de Venezuela meselesi üzerinden karşımıza çıkmış durumda. Siyasal olarak karşı karşıya konumlanmış gibi görünseler de, düne kadar iktidara koltuk değnekliği yapan birtakım liberal zevatla bugün iktidara koltuk değnekliği yapan birtakım ulusalcı zevat, ortak bir noktada ve elbette ki şaşırtmayacak bir şekilde bilim dışılıkta buluşuyorlar. Nasıl mı, anlatmaya çalışalım.

Liberallere sorarsanız, Venezuela’da da bir tek adam var, oradaki tek adam rejimi de kendisini “milli irade”, yani seçimler üzerinden meşrulaştırıyor, orada da muhalifler sokağa çıktığında polis ve asker müdahale ediyor, orada da iktidar muhalif liderleri tutuklatıyor vesaire… Bunun doğal sonucu ne oluyor peki? Maduro düşmanlığı yapmak, Chavez’le başlayan dönüşüm sürecini karalamak, Amerikancı ve sağcı muhalefetle gönüldaşlık kurmak ve tüm bunlara yaslanarak Türkiye’deki toplumsal muhalefeti de manipüle etmeye çalışmak.

Peki ya ulusalcılar? Venezuela’da geçen günlerde yaşanan başarısız darbe girişimini değerlendirme biçimlerine bakmak bile yeterli ne halde olduklarını görmek için. Buna göre “Venezuela kendi 15 Temmuz’unu yaşıyor, ABD ve uzantıları nasıl ki Türkiye’de 15 Temmuz’da iktidarı devirmeye kalkıştılarsa şimdi de Venezuela’da aynısını yapmaya çalışıyorlar.” Buradan çıkan sonuç ne oluyor peki? Ne olduğu açık: Venezuela ile Türkiye’yi, Maduro ile Erdoğan’ı, Birleşik Sosyalist Parti ile AKP iktidarını eşitlemek ve oradan yola çıkarak buradaki iktidarın millici ve antiemperyalist olduğu iddiası üzerinden hevesle üstlenilen koltuk değnekliği rolünü meşrulaştırmak.

Venezuela’da liberallerin iddia ettiği gibi bir “demokrasi mücadelesi” yok, ABD’nin arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika’da yıllardır yaptığı şeye bir kez daha tanıklık ediyoruz sadece: Çıkarlarına uygun düşmeyen ilerici, halkçı rejimleri, işbirlikçileri aracılığıyla devirmek. Chavez’e karşı darbe girişiminden zehirlenerek öldürülmesine, Maduro’ya yönelik kalkışmaları örgütlemekten askeri darbeye, yıllardır Venezuela’daki Bolivarcı devrim Amerikan emperyalizminin yoğun saldırısı altında ve başta yoksullar olmak üzere halkın önemlice bir bölümünün desteğiyle her şeye rağmen bu sürece direniyor.

Türkiye ise ulusalcıların iddia ettiği gibi Venezuela ile herhangi bir benzerlik taşımıyor. Emperyalizmle bağlantılı iki dinci fraksiyondan birinin diğerine karşı askeri darbe girişiminde bulunması ile emperyalizm destekli grupların sosyalist iktidara karşı ayaklanmasının birbiriyle uzaktan yakından alakası yok. Venezuela’da kamucu-halkçı bir iktisat politikası izleyenler iktidarda, burada on beş yılda satılmadık kamusal varlık bırakmamış olanlar, Venezuela emperyalizmle kavga ediyor, burada varlığını emperyalizme borçlu olanlar kişisel ikballeri adına emperyalizmle kavga ediyormuş gibi yapıp kapalı kapılar ardında biat yeminleri ediyorlar. Venezuela’da muhalefet Amerikancı çetelerden müteşekkil, burada ilericiler, cumhuriyetçiler, solcular muhalefette.

Velhasıl mevzu, yandaşlıkta birbiriyle yarışan düşman kardeşlerin, yani birtakım liberal zevatla, birtakım ulusalcı zevatın iddia ettiği gibi değil. Ne şu an Venezuela’da yaşananlar liberallerin iddia ettiği üzere Türkiye’de yaşananlara benziyor, ne de Türkiye’de yaşananlar ulusalcıların iddia ettiği gibi Venezuela’da yaşananlara. “Görünüm”den değil de “şeylerin özü”nden yola çıktığımızda gördüğümüz bu.