Venezuela’daki olayları nasıl okumalı? Her yerde, her platformda bu kadim soruyla karşılaşıyoruz! Malum Venezuela aylardır bir kaos içerisinde. ABD destekli muhalifler her gün eylemler düzenliyor, sokaklarda polisle çatışıyor. Kirli bir propaganda savaşı devrede ve emperyalist-kapitalist sistemin sözcüsü ajanslar muazzam bir “halk hareketi”nden manzaralar sunuyor her gün bizlere!

Bu görüntülere aldananlar bir hayli fazla. Vicdan solculuğu yapanlar, liberaller, “her hıyarım var diyene elindeki tuzla koşanlar” ağır bir vicdan edebiyatıyla bir halkın zorba bir yönetime karşı ayaklandığını dillendiriyor, Bolivarcı yönetime ateş püskürüyorlar.

Ama hakikaten öyle mi?

Benzer bir “aldanma” hali altıncı yılını geride bırakan Suriye’deki savaş öncesinde de vardı. O dönemde de İslamcıların demokrasi götüreceğine inananlar, sokaklardan servis edilen görüntülere aldananlar “Suriye Devrimi”nin desteklenmediğini sorguluyorlardı. Selefi cihatçıların Suriye’ye demokrasi götüreceğinden o kadar emindiler ki, bu konuda yapılan en ufak bir itiraz dahi kabul görmüyordu. Cihatçıların götürdükleri demokrasi ve devrimleri ortada. Şimdi bütün bir bölge bu köktendinciliğin yarattığı faturayı el birliğiyle ödüyor.

•••

Venezuela’da mesele yeni değil.

Chavez’in inşa ettiği Bolivarcı Devrim’le birlikte eski ekonomik ve siyasi konumlarını kaybetmeye başlayan Venezuela burjuvazisinin, sermaye çevrelerinin ve oligarşisinin tetiklediği olayların evveliyatı var.

İlk girişim henüz Chavez seçildikten kısa bir süre gerçekleştirildi. Chavez’in Yirmibirinci Yüzyıl Sosyalizmi adını verdiği devrime karşı bundan on beş sene önce, 12 Nisan 2002 tarihinde, düğmeye basıldı. Chavez’in halkçı politikaları, yoksullara yardım, petrol gelirlerinin yeniden dağıtımı ve büyük arazilerin bölünmesiyle canı sıkılan Venezuela oligarşisi, Katolik kilisesinin, ordunun ve CIA’in desteğini arkasına alarak harekete geçti. Patronlar sendikası Fedecamaras’ın öncülük ettiği olaylar Karakas’daki Başkanlık Sarayı’nın kuşatılmasıyla son buldu. Başkanlık Sarayı işgal edilerek Chavez tutuklandı. Chavez önce Tiuna’daki askeri üsse sonrasında da Turiamo deniz üssüne götürüldü. Fedecamaras başkanı Pedro Carmona Estanga bu arada yeni başkan ilan edildi.

Ancak Venezuela halkının kararlı protesto gösterileri, uluslararası kamuoyunun Carmona’yı devlet başkanı olarak tanımaması ve hükümete bağlı ordu mensuplarının duruma el koyması ile darbe ters tepti.

Kosta Rika’da toplanan Latin Amerika hükümetleri aldıkları ortak kararla darbeyi kınayan bir karar aldı. Sadece ABD kuklası El Salvador darbeci hükümeti tanıdığını ilan etti. Ve nihayetinde iki günlük darbenin ardından Chavez 14 Nisan 2002 sabahı yeniden göreve döndü.

•••

Sonrasında Chavez iktidarını perçinledi, Bolivarcı devrim tüm saldırılara rağmen eksiği-gediğiyle yoluna devam etti. Üç dönem üst üste alınan seçim zaferleri ve aradaki referandum galibiyetleri bunun sağlaması oldu.

Ama sağ muhalefet de hiç pes etmedi. Her fırsat bulduğunda sokağa çıktı, provokasyonlarda bulundu. Bolivarcı Devrim’in lideri Chavez’in ölümü sonrası Nicolas Maduro’nun iktidara geçmesiyle ABD’nin Venezuela’ya müdahaleleri de yeniden hız kazandı. ABD destekli sağcı muhalefet, işi iyice çığırından çıkardı.

ABD ile birlikte İspanya da sağcı muhalefetin arkasında. Başbakan Mariano Rajoy ülke içinde de Maduro’ya karşı eylem yapmaları için sağcıları finanse etmekle suçlanıyor.

Aylardır sokaklarda ABD destekli sağcı muhalefet. Yakıyor, yıkıyor, öldürüyorlar. Çocuk kreşlerini, anaokullarını ateşe verecek, Maduro yanlılarını yakacak türden bir barbarlık söz konusu. Bir yandan yakarken, öte yandan da Venezuela’ya uluslararası bir müdahalenin çağrısında bulunuyorlar. Bu haliyle de fena halde Suriye’deki İslamcılara benziyorlar. Bir taraftan şiddete başvururlarken, öte yandan da emperyalist bir müdahale çığırtkanlığı yapıyorlar. Sırtını egemen güçlere dayayan sağ zihniyet her tarafta benzer reflekslere sahip.

•••

Bir hareketin amaçlarına, taleplerine, ittifak yapısına, emperyalizmle kurduğu ilişkiye ve halk için istediklerine bakmadan o hareketin desteklenmesi mümkün mü?

Değil elbette ki.

Mümkün olmadığını tarih bizlere göstermiştir. Birkaç örnek vermek gerekirse;

Şili’de sosyalist Allende’ye karşı gerçekleştirilen darbenin önü de kamyoncular greviyle açıldı. CIA destekli sendika tarafından başlatılan grev sonrasında ülke ekonomisi felç edildi, sonrasında da darbeye zemin hazırlandı. Yıllar sonra CIA belgeleri bu işbirliğini gözler önüne serdi.

Polonya’da “reel sosyalizm”in sonunu getiren de yine bir grev oldu. CIA ve Polonya kökenli Papa liderliğindeki Vatikan’ın fonladığı Walesa öncülüğündeki Dayanışma Sendikası (Solidarnosc), yönetimi devirdi. Walesa ve Solidarnosc’un nasıl fonlandığı CIA ve Vatikan belgelerinde ayrıntılı yer alıyor.

Ukrayna’da ülkeyi iç savaşa sürükleyenler de ABD-AB emperyalizmi destekli sağcılardı. Hakeza Suriye’de iç savaşı başlatanlar da. Angola’da CIA destekli sağcı gerilla hareketi on yıllarcı savaştı!

Venezuela’daki olaylara bu pencereden bakmakta fayda var. Her hareket, ayaklanma desteklenmez!