Mahkeme Brunson’la ilgili kararını verdi ve Rahip ABD’ye gitmesine de izin verilerek salındı. Şimdi, “Nasıl aldım ama” diyen Trump’ın şovunu isleyeceğiz.

Vatandaşların çoğu, AKP’ye canı gönülden bağlı olanlar dahil, bir burukluk hissedecekler. Öyle hissedecekler, çünkü ne kadar çiğnenmiş olursa olsun, vatandaşlarda yargı bağımsızlığının önemli olduğuna dair bir algı var.

Brunson davasını ekonomi ile ilgilendirenler; ABD onu tutukladığımız için bizden intikam alıyor diyenler var(dı).

Parantez içindeki (dı) kısmında Erdoğan da var. Ekonomik krizi, doların dövizin halini, ABD’nin yaptırımlarını, silah satışına izin vermemesini vb.; Türkiye’nin dik duruşuna, Suriye’de yaptıklarına, baskılara boyun eğmemesine bağlıyordu. Boyun eğmemenin somut göstergelerinden biri de Brunson’un bütün “serbest bırakın” baskılarına karşı “bağımsız” mahkemelerce cezaevinde/ev hapsinde tutulmasıydı.

Ünye’de yaptığı bir konuşmada; “Buradan tekrar sesleniyorum ABD’dekilere” demişti Erdoğan, “Yazık yazık. Siz NATO’daki bir stratejik ortağınızı bir papaza değişiyorsunuz.

Sonra, ekonomik kriz falan olmadığını da söyledi, krizin Brunson’la ilgisi olmadığını da…

Ancak, Brunson konusunda yapılan her şeyin “bağımsız yargı” tarafından yapıldığına dair söyleme en öldürücü darbe de Erdoğan’ın kendisinden gelmişti. Bir konuşmasında, ABD’nin yine kendisinden Brunson’u istediğini belirterek; “Sizde de bir papaz var, bizde de. ‘Ver papazı, al diğer papazı’ dedim. Hemen, ‘Karıştırma orayı’ diyorlar. Yok öyle şey” demişti.

Bir devlet başkanı ağzından çıkan her söze dikkat etmek zorundadır. Bugün memlekette ve dünyada Türkiye’de yargı bağımsızlığı olmadığına dair bir düşünce hakimse, bu, sorunlu yargı kararları kadar en tepeden yapılan açıklamalara da bağlı.

ABD gazeteleri, biraz da bu algının konforu içinde, dünkü duruşma öncesi Ankara ve Washington arasında yapılan üst düzey görüşmelerde Brunson’un bırakılmasının kararlaştırıldığını yazdı.

Bir “FETÖ borsası” kurulduğu ve zengin kimi sanıkların para karşılığı bırakıldığı iddiasını ortaya AKP’liler attı. “Ver papazı - al papazı” denklemini Erdoğan kurdu. Deniz Yücel’in serbest kalması da, onun “Ben bu görevde bu makamda olduğum sürece asla” diye yemin etmesinden sonra geldi.

Brunson’la ilgili iddialar yenilir yutulur cinsten değil. Hiçbirinin aslı olmayabilir ve yargı gerçekten buna bağlı olarak karar veriyordur! Ancak, o iddiaların çok daha azıyla yıllardır yatan vatandaşlar varken, yargının bağımsızlığına ve siyasi etkiden azade karar verdiğine kimseyi inandıramazsınız.

Söyledikleriniz ve yaptıklarınız, eğer yasalara ve hukuka uygun değilse; buna karşın onları bir de gururla, övünçle yedi düvele ilan ettiyseniz, onlar bir gün gelip ayağınıza dolanıyor.

Ver papazı - al papazı” söylemi gölgesinde alınan mahkeme kararları, Türkiye’yi dünyanın gözünde en pazarlık edilemez konularda pazarlık edilebilecek bir ülke haline getiriyor.

Kayıp gazeteci Kaşıkçı konusunda Suudilerle neler konuşuluyor, bilmiyorum. Şimdilik korkunç senaryoları bir kenara bırakıp, öldürüldüğünü değil de kimi Suudi yetkililerin yabancı basına söylediği gibi kaçırılıp Riyad’a götürüldüğünü düşünmek istiyorum.

Gerçi öldürülmüş olması da bu ilişkinin kurulmasını engellemiyor ama, Suudiler, misal dün gelen heyet, bizim yetkililerle konuşurken; “Siz de birçok ülkeden terörist diye adam kaçırıp Türkiye’ye getirdiniz. Bunu da gururla ilan ettiniz. Bizim yaptığımızın sizin yaptığınızdan ne farkı var” dese, ne cevap veririz acaba?

Yapıyoruz ama o ülkelerle işbirliği içinde, onların bilgisi dahilinde yapıyoruz mu deriz?

Öyle dediğimizde adamlar tutup da; “Bugün, Kosova İstihbarat Servisi tarafından gerçekleştirilen operasyonda 6 Türk vatandaşı sınır dışı edildi. Ben, başbakan olarak bu operasyonla ilgili bilgilendirilmedim. Bu yüzden, yasal ve anayasal yetkilerime uygun olarak hareket edeceğim” diyen Kosova Başbakanı Ramus Haradinac’ı kendilerine kanıt gösterseler, ne yaparız?

Hukuku “Ver papazı - al papazı”na bağladığınızda; çok şey verip hiçbir şey alamadığınızla kalırsınız!