Konu rakıysa kelimeleri savruk, cümleleri devrik, paragrafları da bir nebze esrik dizmekte zarar yok. Soylu, elementi AKP'ye uydurmaya çalışıyor! Ya da elementi tahrif edip AKP’ye uydurmaya çalışıyor. Tarih bilmiyor veya bilmezden geliyor. İçişleri Bakanı’na yakışmıyor!

Günümüzden, geçmişe doğru yalpalayalım. Bir ‘küfe’ bulursak geriye gelir, son noktayı da koyarız. Malum ‘küfelik olmak’ deyimi Osmanlı’dan geliyor. İçkiden ayakta duramayan, eve küfeci sırtında, ‘gece tarifesi’ ile gidiyor.

Vali, ‘terör’e sığındı, Bakan Soylu yalanladı: “Geleneklerimizle örtüşmüyor”, “Dünya Rakı Günü” ya da “Adana Rakı Festivali”. Önce adını değiştirip ‘Adana Kebap ve Şalgam Festivali’ yaptılar sonra yasaklamaya başladılar. Her yıl aralık ayının 2’inci Cumartesi akşamı kutlanıyor. Adana’da hava sıcak. Harfleri ile ‘rakı’ yazılabilen tek ay da aralık.

Türkiye’nin en büyük saat kulesi çevresi ve Kazancılar Çarşısı’ndaki etkinlik alanı Adana kebabın icat edildiği yer. Festival tarihi 100 yıllık. 2006’da resmileşti. Adanalı iş insanı, fotoğrafçı Cengiz Taltekin ve arkadaşları her yıl yaptıkları rakı muhabbetini geleneksel hale getirip buna “Dünya Rakı Günü” dediler. ‘Rakı Festivali’ tanımlamasının ikinci kelimesinde ‘vali’ var. Hazırlanan afişle de ‘vali’ artık çizik yiyor.

Ama esas mesele sadece rakı değil içki kültürünün Anadolu topraklarındaki kadim ruh hali. Biraz geriye dönünce Osmanlı. Övündükleri ecdadın içki ile iştigali sıkı. Tarihçi Murat Bardakçı’nın aktardığına göre 1944’te, Paris’te sürgünde ölen son Osmanlı Halifesi Abdülmecid’in yayımlanmamış risalesinde, “İmparatorluğu dedelerimin içki merakı yıktı” diyor. Ezcümle meali: “Ağızlarıyla içmediler.”

İkinci Bayezid, nam-ı diğer Yavuz Sultan, Üçüncü Mehmet, Üçüncü Murad, tabiri caizse içmiyor mey testisinin gölgesinde yatıyor. Lale Devri’nin mucidi Üçüncü Ahmed, imparatorluğu zevk-i sefa bahçesi yapıyor. Bugün otel olan Çırağan Sarayı, adını ‘çırağ’ eğlencelerinden alıyor. Kaplumbağalar sırtlarında mumla gezdiriliyor.

İçki deyince İkinci Selim bahsi açılmazsa olmaz. Hamamda cariye kovalarken, düşüp kafasını mermere vurarak öldü; sarhoştu. Döneminde şarabı ile meşhur Kıbrıs fethedildi! Dördüncü Murat var sonra. Afyon, şarap… Alayına düşkün. Sarhoş kafayla, sarhoş avladı. Ona yasal, halka yasak! İçkiciyi ağaçlarda sallandırdı, kendisi ise 1640’ta, 36 yaşında sirozdan gitti.

Tekmili birden kısmında, “Afyon meselesine” de değinmek şart. Osmanlı’da çok kullanılır, çok sevilirdi. Müptelası, Ramazanda bile içmenin yolunu bulur, sahur vakti kapsüle sarılan afyonu yutardı. 2-3 saat sonra kapsül midede çözülür ve patlardı. İşte “Afyonu patlamak” deyimi de buradan geldi.

Tarihi biraz daha başa sarınca karşına Selçuklular çıkar. Sultanlar, Moğol hükümdarları gibi şereflendirmek istediklerine içki sunuyorlardı. “Şerefe” miti pek çok kültürde ortaktır. Sultan İkinci Gıyâseddin Keyhüsrev’in içki meclisleri meşhurdu. Alâeddîn Keykubâd tahta çıkınca günlerce sazlı, meyli şenlikler oldu.

İslamiyet sonrası kaleme alınan Divan-ı Lugat-it Türk’te içki ile ilgili ‘alem’ satırlar var: Şarabu-y-idüm tuymadum, Ne söyledüm bilmedüm! At sütünden yapılan geleneksel Orta Asya içeceği kımızda az da olsa alkol bulunur. İslamiyet öncesi Şaman kültüründe ise, rakıya benzer meyler, hem şifa vermek için kullanılıyor hem de törenlerde içiliyordu.

Söylediğimiz gibi küfeyle gelip son noktayı koyalım. Bu ne menem bir şey ki, çarkı döndüren vergisi helal, içmesi haramdır? AKP iktidarının Bakanı, aslında “Toplumun en ufak soluğuna tahammülümüz yok, ısrarla yaşam tarzınıza müdahale edeceğiz” diyor.

Akşamcının içki masasındaki o sözü, gerçeği çarpıtan, kendine göre yontan takiyeci siyasal İslamcıya ne güzel cevaptır. ‘Laikliği’, ‘saygıyı’ nasıl da kendiliğinden tarif eder: “Hadi bakalım Cami duvarında mıyız?” Örf ve adetlerimiz… Tam dibinde rakı, mey geleneği var! Bir de ne diyor masada az içeni şevklendirmeye çalışan keyifçi: “Hop, vuralım. Dibini görmeyen…”