Döviz pek hareketli. Enflasyonda resmi rakamlar bile umut vermiyor. İşsizlik rakamları korkutuyor. Her vergi zammından sonra sokağı kontrol eden vezirin ahalinin kahkahalarla gülmeye başladığını görünce “artık duralım şahım” dediği fıkradaki gibi, bizde de artık kahkaha zamanı gelmiştir. Gerçi bizde böyle cesaretli “müşavir” bulunmaz; “müşavere” tek kişiliktir, daha çok goygoycu tiplerden de böyle uyarılar beklenemez.

***

Halkın gerçek gelirlerindeki düşüşten, enflasyona yenik düşmüş asgari ücretten söz eder, yeni vergilerin hazırlandığı haberlerini “ana akım” medyamız güzelce verirken, neyin ne anlama geldiğini bilen işçiler sendika engeline takıldı. İşsiz güçsüzler ise ne yapacaklarını bilemez durumdadır. Kepengi yarı kapalı esnaf dahi “yeni vergiler geliyor” lafını duyunca karalar bağlıyor.

***

Yandaş medya “Ahilik fonudur, tasarruftur” diye avutsa da biliyoruz ki bu fon, doğrudan doğruya vergidir; burada toplanacak paraların nerelere gideceğini de artık merak bile etmiyoruz. Herkesi ilgilendiren “dijital vergi”, otel, motel, pansiyon sahiplerini pek üzen “konaklama vergisi”ni de saymakta yarar var. Otel motel sahiplerini ilgilendirir ama, sonunda dönüp dolaşıp oralarda konaklayacak yerli yabancı turiste, büyükler idare eder de, küçük esnafa dokunmaz mı?

***

Bu arada “emlak”, “motorlu taşıtlar” vergilerinin zamlandığını, her türlü harcın “yeniden değerleme”ye tabi tutulduğunu da duyuralım. Otoyolların, köprülerin durumunu biliyorsunuz; ister geçin ister geçmeyin, Deli Dumrul vergilerinde de “ayarlamalar” yapıldı. En son, çiçeği burnunda bir hazırlıktan söz edelim de durumumuz iyice ortaya çıksın; “yol ve trafik katkı vergisi” gündemdedir. Bu da ne demeyin, bu kadar yol yapıldı, bir karşılığı olmasın mı, “taahhüt” edilen kârlar ödenmesin mi?

***

Borçlar arttıkça vergileri artırmak, yenisini icat etmek devlet olmanın gereğidir. Halil İnalcık üstadımızdan öğrendiğimize göre, memurların gelirlerinin önemli kısmına kaynaklık eden “hizmet akçesi, mübaşiriye, kapı harcı” gibi güzel vergiler vardı Osmanlı’da. Diyelim bir yüksek makam sahibi, bir yeri şereflendirse, “pişkeş” namı altında pek çok giderini, masrafını ahali ne yapar eder karşılardı.

***

Bu kapsamda alınan kimi gayri resmi vergilere, “selamiyye, teşrifiyye, kudumiyye, ikramiyye, ayak bastı” gibi isimler takılmış, hatta paşaların, ağaların giyimi kuşamı için “kaftan, çizme-baha” vergisi bile icad olunmuş idi. Bir de yine “konak göçek” vergisi vardı ki biraz önce izah etmiş olduğumuz üzere, bir şekilde bir başka kılıkta karşımıza çıkmış bulunmaktadır. El hak bu vergileri usulünce almayıp da abartan olduysa, “tekalifi-şakka / usulsüz vergi” sayılarak düzenli hale getirilir idi. Şimdilerde düzenle hale getirme meselesinde ilerleme kaydedilmiş, önce el konulsa bile sonradan faiziyle iade etmek adeti kabul edilmiştir.

***

Osmanlı’da merkezi yönetimin masraflar arttıkça vergilerin genel adı sayılmak gereken “imdadiye”lere savaş masraflarını karşılamak için “imdad-ı seferiye” denilir, eh barış zamanları da masrafsız olmaz, o zaman da “imdad-ı hazariyye” ile devletin açığı kapatılır idi. Son günlerde Allah korusun savaş tehlikesi nedeniyle bunlar da gündeme gelir mi diye düşünmekteyiz ki, gelirimiz asgari bile olsa neyse veririz de karşımıza çıkacak bir bekçi kanunen sual edip, “söyle kafir verdin mi sen vergini” der mi diye ürküyor, insan hali ters bir laf ederiz, gece vakti bir parmaklığa kelepçeleniriz diye de korkuyoruz açıkcası.
Korkmayalım mı?

bir-cagrimiz-var-683550-1.