Yaşama merhaba dediğimiz andan itibaren karşılaştığımız ya da var ettiğimiz sorunlarla baş etmek bir matematik probleminin çözüm yollarını aramak gibi. Hayat zorlamayı seviyor. Problem çok! Anne rahminin şefkatli ortamından çıkan bir bebek için ciğerlerini sızlatan ilk nefes bir problem. İlk adımlar atılırken yer çekimi bir problem. Evindeki her rekabetçi oyunu kazanmasına göz yumulan çocuk için dışarıda aldığı ilk yenilgi büyük bir problem. Dalga konusu olmaktan çekinip sınıfta söz alamayanlar için dersler bir problem. En konforlu koşullarda dahi problemle karşılaşmak olası. Problemin varlığını kavramak bir beceri. Karşılaştığı olayı okuyup yorumlayamayan çocuk problemi zihin masasına yatıramıyor. Bir problem ile baş başa bırakılmamış, bağ kuramamışsa sahiplenip sorumluluk alamıyor. Çözüme giden yolda problemin bizden istediği şey duygusal ya da fiziksel ama mutlaka içtenlikli bir çaba. Oyun oynamayan çocuk problem çözemiyor. Takım oyunu oynamayan çocuk kendisini ilgilendirmediğini düşünerek toplumsal sorunlara duyarsız kalıyor. Kitap okumayan çocuk karşılaştığı problemin sadece kendi başına geldiğini zannediyor. İçine kapanıyor, yıkılıyor, yargılıyor, yalnızlaşıyor. Problemin gör dediğini görüp, duy dediğini duyduktan sonra elimiz kolumuz bağlı kalmak, kalbimiz ve kanadımız kırık bir şekilde hayata küsmek yapabileceğimiz en hüzünlü tercih. Çocukluğumuz bu nedenle en kıymetli deneyim bahçemiz. ‘YANINDAYIM’ güvenini vererek sorunu çocuğumuzun akıl yürütme becerisine bıraktığımızda çözüm mucizesi er geç kendini gösteriyor. Mücadele etmek, sonucu göğüslemek, bir sonraki mücadeleye hazırlanmak ve hiçbir sonucun değişmez olmadığını bilmek… Resimli kitaplarda problemlerin şekli genelde gürlemeye hazır bir bulut, soluk kesen duman, kara bir köpek ya da simsiyah bir ejderha. Problemlerin başka renkleri de olabilir mi? Çocuğun kendisine ait olan sorumluluklarını bütünüyle üstlenen ebeveynler, arkadaşlar arasındaki münakaşalarda araya giren yetişkinler… Yanlışlığı bilinen fakat değiştirilmeyen davranışlar özde iyi niyetli ve tozpembe görünse de daha mı az tehlikeli? Yüklü gri bulut yağarsa doğal döngüde can suyu olabilir. Yağmayan pembe bulut bir süre sonra buharlaşır, kuraklık artar, çözümsüzlük çatlağı derinleşir. Bugün, çözümün parçası olmaya hevesli olanlar için problemlerin umut ve maceraya evrilebilecek yazgısını, gerçek ya da hayalci hikayeler ile ortaya koyan kitaplardan bahsetmek istiyorum.

BALONCUK, küçük Felya’nın ilk ne zaman ortaya çıktığını bilmediği fakat her şey yolundayken bile peşini bırakmayan kara baloncuk ile mücadelesinin öyküsü. Sözcükler yalın, çizimler görkemli. Görmezden gelmek, sessiz kalmak, saldırmak kara baloncuğu yok etmeye yeter mi? Küçük kızın baloncuğun içine girmesiyle anlatı hareketleniyor. Baloncuğun içindeki düşsel topraklar kime ait? Karşılaştığı ebedi manzaranın içinde yitirilenler de var, beslenen umutlar da. Topraklar bir uçtan bir uca kat edilirken baloncuğun ürpertici dönüşümünü, yarattığı dehşeti heyecanla izleyeceksiniz. Ta ki Felya durana dek! Duruşunun anlamı ne? Baloncuk şimdi nerede? Canavarlaşabilen sorunları dağıtabilmek için hayata mı kendinize mi güvenmeyi tercih edersiniz? Felya’nın bu soruya verdiği cevabı biliyorum!

verilen-istenen-cozum-774036-1.
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Yazar: Timothée de Fombelle
Resimleyen: Éloïse Scherre
Çeviren: Hazel Bilgen

HAYTA, Venezuela Simon Bolivar Senfoni Orkestrası müzisyenlerinin gerçek yaşamlarından esinle kaleme alınmış. Birisi olma vaktini bekleyen Hayta lakaplı çocuğun öyküsü. Bir çeteye dahil olan, çaresizce suça yönelen bu sayede üç beş kuruş kazanan çocuğun! Annesi yoksul oğlunun yeni paltosunu görünce ne düşünüyor? Hayta suça yöneldikçe yaşam ile kurduğu bağ ne gibi bir değişime uğruyor? Suçun dozu artarken Hayta’nın karşısına çıkan genç bir adam hayatındaki değişimin başrol oyuncusu. İlerleyen günlerde aynı adam Hayta’ya bir müzik aleti armağan ediyor. Küçük bir not, birkaç nota, yeni bir yaşama adım atmak için gerekli olan yüreklendirici davet olabilir mi? Hayta çeteden ayrılabilecek mi? Kendini ve genç adamı tehlikeden korumak için devreye soktuğu akıl taktire değer. Hayta’nın ‘şanslı ve mutlu’ anlamına gelen gerçek adı ne? Birisi olabildi mi? Kitabın sonunda, yoksullukla mücadele amacıyla kurulan El Sistema’yla ilgili bilgiler yer alıyor. Yoksulluk problemdir. “Yalnızca beslenme ve barınma ile ilgili değil, kimliğin de eksikliğidir.” Çözümsüzlükten beslenen karanlık odaklar eliyle suça itilmek de, yöneticiler nazarında suçun rasyonalize edilmesi de problemdir. Haytaları bulup hayata layıkıyla kazandıran toplumların kuşandığı giysiler yenileniyor. Problemlerin üstesinden gelebilecek duyarlılık genelde sanatın, sporun, zanaatın yöresinde filizleniyor. Yitmek üzere olana bir amaç katıyor. Meyve verebilmesi için teşvik, tevazu ve tertemiz bir sabır gerekiyor.

verilen-istenen-cozum-774037-1.
Yayınevi: Kuraldışı Yayınları
Yazan: Angeliki Darlasi
Çeviren: Seda Kostik

SONRA NE OLDU DERSİN? Yazarın masalsı varlıklarla bezediği, her sayfada farklı bir ortama geçitler açtığı heyecanlı bir öykü. Minik Mumiş’in elindeki bir güğüm süt ile sütçüden evine dönüş yolculuğu. Mumiş kasvetli ormanı aşıp evinin çatısı zannettiği uzantıya doğru ilerliyor. Minik May kaybolmuş, ablası Mayla ağlıyor. May’i bulmak için bir kutunun içine giriyorlar. Bir sonraki sayfada ortam tümüyle değişiyor. Hırlayan cadıyı ve mağaraları aşarak gün ışığına ulaştıklarını düşünürlerken bir elektrik süpürgesinin içine çekiliyorlar. Süpürge hangi canlıya ait? Çizimlerdeki ipucunu yakaladıkça dalda asılı duran kırmızı elbisenin ve yanık kokulu ağaç kovuğunun sahiplerini görüyorsunuz. May’i bulabilecekler mi? Atlatılan tehlikelerden sonra Mumiş evine dönebilecek mi? Her soru için mantıklı bir açıklama ararken hayat yorup yavaşlatmaz mı bizi? Durmamak, ilerlemek, biraz da problemin tadını çıkarmak iyi bir fikir olabilir mi? Yaşarken güğümlerimizden sütler dökülecek ama bu lezzetli limonatalar içmeyeceğimiz anlamına gelmiyor değil mi? Sanki Hayat biraz da bizi evde bekleyen annelerimiz gibi. Hiddetinden korktuğumuz ama şefkatinden emin olduğumuz. Belki de tersi!

Basit ya da karmaşık olsun bir problemi çözmekten keyif almaya başladığımızda öğrenmeye de başlıyoruz. Çabalarımızla ulaştığımız sonuç doğru ise haklı bir gurur yaşıyoruz. Yeni probleme hazırlanıyor, yürekleniyoruz. Problem çözülemez ise iç huzurumuz bozuluyor, sonuç belirsizliğini koruyor. Çözüme ulaşamamak hassas ruhları baskılıyor, susturuyor, solduruyor. ‘Yaşamak’ probleminde sizce kaç yanlış bir hakikati götürüyor?

verilen-istenen-cozum-774038-1.
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Yazar: Tove Jansson
Çevirmen: Ali Arda