Fıtrat, kitap ayracını sık kullandıran bir okuma süreci yaşatıyor. Nefes almak istiyorsunuz arada. Kitabın akıcılığını gerçeklerin suratınıza çarpması yavaşlatıyor. Yalın anlatım kitabın geniş bir okur kitlesine hitap etmesini sağlıyor

Verilen, istenen, fıtrat

DUYGU ÇELİK

Havuz ve İşçi Problemleri! Henüz minnak bir öğrenciyken en az havuzlar kadar sorun çıkaran işçilerin problemleriyle uğraşmak zorunda kalan bir ben değildim herhalde? Üçü aynı anda bir odayı boyamaya başlayan işçilerden biri dört gün sonra diğeri de üç gün sonra ayrılıyor, geriye kalan zavallımın işi kaç günde bitireceğini bulmak biz ortaokul öğrencilerine düşüyordu. Ben bu işi çok ciddiye alıyor, henüz çıtçıtlı kaleme geçmediğimiz dönemlerde dilimi ısırarak hırsla açtığım sipsivri kurşun kalemimle kareli defterime, Verilen, İstenen, Çözüm yazıyordum. Bir problemin çözümünde çok önemliydi bu. Ne verilmişti? Ne isteniyordu? Bu düğümü kim çözerdi? Koyun kurt ile gezerdi. Fikir başka başk olmasa… Türküler zihin açıyor: Buldum! Tek başına kalan o işçi gece gündüz çalışsa bu odayı ancak 10 günde boyar. Havuzların, işçilerin problemlerini çöze çöze matematik öğretmeni oldum sonunda. Kiramın 550 TL olduğu bir zamanda dershanede 200 TL’ye çalıştım. Kiramın geri kalanını pazarda yumurta satan babam tamamladı. Hayatımın matematiğinde istenen çok, verilen azdı; çözüm ise şükredip, daha çok çalışmaktı. İşte ben o 200 TL’ye öğrencilerime ne problemler hazırladım ne problemler! İşçi problemleri hazırladığım o gün! Bir baktım ki; bu problemler meğersem işçi değil iş problemleriymiş başka memleketlerin matematiklerinde. Work Problems diyorlar Worker Problems değil! Problem çıkaran işçi değilmiş; işmiş asıl problem. Üçüncü işçiyi yalnız bıraktıkları için diğer işçilere kinlenmem boşunaymış meğersem! Aynı işi bir işçinin tek başına 18 günde diğerinin 24 günde bitirmesi işçinin rahatlığından değilmiş meğersem! 2 usta 3 kalfa 5 çırak değilmiş asıl mesele! 10 işçinin günde 15 saat çalışarak bir işi 30 günde bitiremeden ölmesi işçinin problemi değilmiş meğersem! Verilen, istenen belliymiş de çözümünde patronlar, taşeron firmalar giriyormuş devreye meğersem!

Meğersem ne çok cinayet işlenmiş!
İsmail Saymaz, tahtanın başına geçmiş. Ders demiş iki nokta üst üste koymuş FITRAT yazmış. Konu demiş iki nokta üst üste koymuş İŞ KAZASI DEĞİL, CİNAYET yazmış. Sonra dönmüş okuyucularına önce “Fıtratın Tarihi”ni, sonra inşaatta, madende, tersanede yaşanmış cinayetleri anlatmış. Kitabı bitirdiğinizde anlamı daha da güçlenen kapak fotoğrafını da kendisi çekmiş. Tersane İşçileri Birliği’nin imzasını taşıyan “Tersanelerde İş Cinayetlerine Son!” yazılı afişi söken bir temizlik işçisi. İşte size düzenin ta kendisi.

FITRAT, kitap ayracını sık kullandıran bir okuma süreci yaşatıyor size. Nefes almak istiyorsunuz satırların arasında. Kitabın akıcılığını yaşanan gerçeklerin suratınıza çarpması yavaşlatıyor. Yalın anlatım, kitabın geniş bir okur kitlesine hitap etmesini sağlıyor. İş cinayetleri, işçinin de iş güvenlik uzmanının da işverenin de benim de senin de anlayacağın şekilde anlatılıyor. Fıtrat, sanki 1 Mayıs’ta hep beraber marş söyleyen o kalabalığa sesleniyor. Diyor ki; Eeeey 1 Mayıs’larda biraraya gelen cânım insanlar! 11 Ağustos 2008’de Tuzla’da filika testinde kum torbası yerine koyulan ve boğulan 3 işçiyi bil ve unutma! 11 Mart 2012’de şantiyede kaldıkları çadırda çıkan yangında ölen 11 işçiyi bil ve unutma! 6 Eylül 2014’te yüzlerce metre yüksekten yere çakılan asansörde ölen 10 işçiyi bil ve unutma! Sayılardan ibaret değil ya! Bursalı Cengiz’i, Sivaslı Menderes’i, Bitlisli Hakim’i, Balıkesirli Sadife’yi, Karslı Necla’yı unutma! Fıtrat’ta her işçinin nereli olduğu boşuna yazmıyor; ölüm, işçiyseniz coğrafya ayırmıyor. Hemşehriniz kaç işçi göz göre göre gelen cinayete kurban gitmiş, okuyunca canınız yanıyor.

İzmirliyim; ama Siirt’te maden ocağının başında yakılan ağıtla hemşehriyim, işçiyim.
Fıtrat, cinayet sonrasında yaşanan sürecin takibini duruşma tutanaklarının, tanık ifadelerinin, bilirkişi raporlarının izini sürerek yapıyor. İşte o zaman ölümün neden kaza değil bir cinayet olduğu ortaya çıkıyor. Kitabın “İş Kazası Değil, Cinayet” sözü öyle güçlü ki; yer yer kullanılan “iş kazası” tamlaması ya tırnak içine alınmayı ya da “iş cinayeti” tamlamasıyla değiştirilmeyi gerekli kılıyor. Bu ülkenin matematiğinde verilen, istenen belli olup da çözüm yoksa, adının Fıtrat olduğu bir kez daha hatırlatılıyor.

Saymaz’ın bu önemli bellek kitabı kitaplıklarınızda yerini almayı hak ediyor. Biz alırız, kitaplığımıza da koyarız. Sonra? Sonra kitap eki okuyan güzel insanlarız ya bir tane daha alır, ekmek parasının peşine düşmüş olan bir işçiye de hediye ederiz. Yani etsek ne güzel olur! Sonuçta 1 Mayıs’larda aynı marşı söylemiyor muyuz?