Son iki günde açıklanan ekonomik veriler korkulandan da ağır bir kriz yaşanacağı izlenimi veriyor. Belki de en önemlisi, sanayi üretimindeki keskin düşüş yakın bir gelecekte yatırım ve istihdama ilişkin iyimser bir beklenti içine girmenin olanaksız olduğunu söylüyor. 11 Mart’ta açıklanacak 2018 yılı 4. Çeyrek büyüme rakamları muhtemelen şok edici bir daralmaya işaret edecek. İsterseniz şimdi […]

Veriler konuştu :  Ekonomi tepetaklak

Son iki günde açıklanan ekonomik veriler korkulandan da ağır bir kriz yaşanacağı izlenimi veriyor. Belki de en önemlisi, sanayi üretimindeki keskin düşüş yakın bir gelecekte yatırım ve istihdama ilişkin iyimser bir beklenti içine girmenin olanaksız olduğunu söylüyor. 11 Mart’ta açıklanacak 2018 yılı 4. Çeyrek büyüme rakamları muhtemelen şok edici bir daralmaya işaret edecek.

İsterseniz şimdi 5 farklı veri üzerinden çizdiğimiz karamsar tabloyu somutlamaya çalışalım.

Sanayi üretimi dibe vurdu

Sanayi üretimi Ekim 2018’de bir önceki yılın aynı ayına göre %5.7 daralırken, kasımda bu düşüş %6.5’e varmıştı. Aralık 2018’de ise sanayi üretim endeksi tam %9.8 azaldı. Sanayinin en önemli alt sektörü imalat sanayinde ise çift hanelere ulaşan %10.1’lik bir düşüş yaşandı. Böylelikle, 2018’in son çeyreğinde ortalama %7.3’lük bir gerileme söz konusu oldu.

Sanayi üretiminin aralık ayında bir önceki aya göre fiilen %1.4 azaldığı açıklandı. Aralık ayı kapasite kullanımı ise %74 olarak görünüyor. Sanayinin mevcut dişlileri dönmezken, yeni yatırımlar beklemek ise hayal!

DİSKAR’ın “Krizde Emeğin Durumu” raporunda sanayinin bu durumunun emek kesimi üzerindeki olası etkisi şöyle değerlendiriliyor:

Sanayi üretimindeki daralma daha fazla işsizliğin habercisi olarak değerlendirilebilir. İşletmelerin öncelikle fazla çalışmaları azaltma ve çalışma yoğunluğunu (kapasite kullanımı) düşürme gibi yöntemler uygulamaları nedeniyle sanayi üretimindeki daralmanın işsizlik üzerindeki etkisi gecikmeli olarak ortaya çıkmaktadır. Sanayi üretimindeki daralma önümüzdeki aylarda işsizliğe daha yoğun yansıyabilir.

İşsizlik artışı ivme kazandı

Nitekim DİSK’in öngörüleri doğrulanmaya başladı ve 15 Şubat 2018 günü açıklanan işsizlik rakamları kötüye gidişi bir kez daha gözler önüne serdi. Kasım manşet işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 2 puan artarak %12.3’e yükseldi. Sadece işsizlik oranı sıçramakla kalmadı, mutlak anlamda istihdam edilenlerin sayısı da 201 bin azaldı. Bu çok uzun dönemdir rastlanmayan çok endişe verici bir olgu. Nitekim 1 yıl içerisinde işsiz ordusuna tam 706 bin kişi katılmış oldu.

Dünyada en yakından izlenen istihdam göstergesi tarım dışı işsizlik oranı da %14.4’e fırladı. Genç nüfusa gelince durum daha da vahim; 15-24 yaş arasında işsizlik oranı %23.6. Kadınlarda bu oran %27.7’ye kadar çıkmış. Bir yılda işsizlik oranı %2 artarken, gençlerde daha keskin %4’lük bir sıçrama yaşanmış.

Mevsim etkisinden arındırılmış işgücüne katılma oranı %0.2 azalarak %53.4 olarak gerçekleşti. Bu istatistik insanların iş bulma umudunun azaldığını, iş aramaya bile yeltenmeyenlerin sayısının kabardığını gösteriyor. İşsizliğin diğer bir boyutu da tüm sektörlere yayılmış olması. Bir ayda tarım sektöründe 54 bin, sanayi sektöründe 40 bin, inşaat sektöründe 47 bin, hizmet sektöründe ise 87 bin işgücü kaybı yaşandı.

Araştırmacıların daha yakından izlediği gösterge mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranıdır. Şubat 2018’de %9.9 oranından kalkışa geçen bu oran kasımda %12’ye ulaştı. ekime göre %0.4 artış ise bu süreçte gözlenen en yüksek değişime denk geliyor.

Eğilim 3 ay içerisinde, ekonomik kriz yanında mevsim koşullarının da etkisiyle işsizliğin %14-15 bandına oturacağına, işsiz sayısında 4 milyon rakamının dahi aşılacağına işaret ediyor.

Meğerse gıda fiyatlarının yükselişi maliyet kaynaklıymış

Hatırlayalım, RTE ne demişti: Ülkemizi patlıcan, biber, domates üzerinden ters köşe yapmaya çalışıyorlar. Ancak TUİK’in tarım ürünleri üretici fiyatları istatistiği kendisini yalanlayıverdi. Bir de gördük ki, Tarım-ÜFE ocak ayında %8.29 artmış. Yani ocakta tüketici fiyatlarındaki %6.43’lük sıçramasının asıl nedeni “terörist” ilan edilen aracılar değil, maliyetin yükselmesiymiş. Meğerse artan döviz kurları tohum, ilaç, gübre derken üretici maliyetlerini iyice yukarı çekmiş.

♦ yüksek artış gösteren seçilmiş ürünlere göz attığımızda yine “olağan şüphelileri” görüyoruz:

♦ Patlıcan : %64.39

♦ Dolmalık Biber : %48.41

♦ Domates : %47.90

♦ Hıyar : %43.79

♦ Sivribiber: %38.93

Yeri gelmişken şu tanzim satışlar konusuna da değinelim. Adı üzerinde tanzim ya da düzenleme. Kamu yeri geldiğinde fiyatları etkilemek için tabii ki böyle organizasyonlar yapabilir. Kuyruğa giren iyice ucuz ürün alırken, marketten veya manavdan alış-veriş edenler ise eskisinden daha hesaplıca sebze-meyvelere erişebilir. Yıllarca “devlet sucuk yapar mı?” müstehzi sorusuyla özelleştirme propagandasına soyunanların şimdi ayakları suya erdi. Ancak şimdi soralım: Tanzim satışların seçimle birlikte kepenkleri kapatmasının açıklaması nedir? Pilot uygulamanın Ankara ve İstanbul’la sınırlı kalması yoksa bu illerde seçimlerin AKP açısından kritik seyretmesiyle mi ilintilidir? Pazarlayamadığı için ürününü yok pahasına elden çıkarmak zorunda kalan çiftçi yarın ekimi bırakırsa, arz düşüşü nedeniyle fiyatlar daha da fırlamaz mı? Manav reyonlarını kapatmak zorunda kalan marketlerin işten çıkaracağı çalışanlar için bir önlem düşünüldü mü?

***

Cari açık yeniden sahnede

Aralık ayı ödemeler dengesi istatistikleri de yanıltmadı. Ekonomideki kötü gidiş bu istatistiklere de yansıdı. Tam dört aydır fazla veren cari işlemler hesabı, Aralık ayında 1.4 milyar dolar açığa döndü. Çünkü ağustostaki kur şokunun ardından, iç talebin daralmasıyla elindeki stokları kullanarak ihracata yönelen şirketlerin performansı hız kesti. Eldeki hammadde – yarı mamul madde stokları tükenince, AB bölgesindeki durgunluk da ithalat talebini olumsuz yönde etkilemeye başlayınca cari denge yine eksiye döndü.

Böylelikle cari açık 2018 yılını 27.6 milyar dolar düzeyinde, 2009’dan bu yana en düşük noktada kapamış oldu. İşin garip yönü, bu miktarın tam 21.2 milyar doları “net hata ve noksan” kaleminden finanse edildi. Doğrudan yatırımlar kalemindeki 9.5 milyar dolarlık sermaye girişinin ise 5.9 milyar doları gayrimenkul alımlarından kaynaklandı. Diğer bir ifadeyle yabancılar ülkemize yatırım yapıp üretim ve istihdam potansiyelini artırmak yerine, döviz cinsinden fiyatları dibe vuran konutları ve iş yerlerini ucuza kapatmayı tercih ettiler.

En kaygı verici gelişme ise, Türkiye’nin net borç ödeyicisi konumuna düşmesi oldu. Özellikle bankaların 2018’de 15 milyar dolar net borç ödemesi ciddi bir riske işaret ediyor. Bankalar borçlarını çeviremeyince, mecburen ellerindeki kaynakların borç servisine tahsis ediyor. Böylelikle kredilerini artıramıyorlar. 2008 Krizi’nden sonra özellikle ABD bankalarında gözlenen borç azaltma (deleveraging) olgusu Türk bankacılık sisteminde de baş gösteriyor. Zaten düşük tasarruf düzeyine sahip bir ülkeyiz. Bir de bu kısıtlı tasarrufların dış borç ödemeye yönlendirilmesi, önümüzdeki yıllarda da büyüme fazına geçmenin ne denli güç olacağının belirtisi sayılabilir.

***

Finansal piyasalarda muamma

Merkez Bankası’nın açıkladığı en son finansal veriler de ülkeye bir yabancı girişi bulunmadığını gösteriyor. 8 Şubat haftasında yabancılar 206 milyon dolar devlet iç borçlanma senedi, 106 milyon dolar hisse senedi satmışlar. Daha da önemlisi 2018 sonundan bu yana yabancılar yaklaşık 1 milyar dolarlık kamu kağıdını elden çıkarmışlar. Bu tablo “sıcak paranın” TL varlıklarına rağbet etmediğinin belirtisi. O zaman kamu kağıtlarının faiz oranlarının düşüşünün, özellikle 10 yıllık tahvil faiz oranının %15’in altına inişinin suni olduğunu söylemek mümkün.

Döviz tevdiat hesaplarında da (DTH) açıklanması zor benzer bir manzara gözleniyor. Şöyle ki, yurtiçi yerleşiklerin DTH bakiyeleri 2018 sonundan bu yana 7.4 milyar dolar artarak 200 milyar dolara dayanmış. Gerçek kişilerin mevduatı söz konusu dönemde 6.8 milyar dolar tırmanmış. Bu değişimin belki bir kısmı panik havasının dağılmasıyla yastık altındaki dövizlerin bankacılık sistemine girişinden kaynaklanmış olabilir. Ancak yerliler dövize böyle iştiyakla rağbet ederken, yabancı girişi de gözlenmezken, döviz kurlarının yerinden kıpırdamamasını açıklamak yine de pek kolay görünmüyor.