Eğer sevgili arkadaşımız Bülent Usta geçen çarşamba günkü BirGün’de Stanley Kubrick’le Nuri Bilge Ceylan’ı kıyaslama hatasına düşen bir yazı yayımlamasaydı, bu yazı da...

Eğer sevgili arkadaşımız Bülent Usta geçen çarşamba günkü BirGün’de Stanley Kubrick’le Nuri Bilge Ceylan’ı kıyaslama hatasına düşen bir yazı yayımlamasaydı, bu yazı da yazılmayacak, aklımın derinliklerinde bir yerde yatmayı sürdürüyor olacaktı. Yazısının bir yerinde Bülent şöyle diyordu: “...ikisinin de ortak noktalarından birisi, çalışma yöntemleri… Çünkü senaryodan post-prodüksiyona kadar yaptıkları filmin her aşamasını yönetmek isteyen, sinemalarını bir fikir etrafında örmeyi seven, daha doğrusu bir sinema fikrine sahip sinemacılar.” Kubrick için tümüyle doğru olan bu tespit, fotografın öyküleme tuzaklarından ve fotograf estetiğinden bir türlü kurtulamayan, bu yüzden de sinema yardımıyla hikâye anlatma konusundaki başarısı bence epey tartışmalı olan NBC için asla söylenemez. Burada ‘fotografın tuzakları’ derken şunu kastediyorum: Fotografta, anlatmak istediğiniz öyküyü tek bir kareyle anlatırsınız; oysa sinemada, her plan bir önceki ve bir sonraki planla bağlantı içinde anlam kazanabilir yalnızca... Ama bunu, peş peşe dizdiğiniz kartpostal güzelliğindeki planlarla yapamazsınız. En azından Kubrick öyle yapmıyordu...

Devam edelim: Kubrick kendini sürekli yenileyen, sürekli farklı türlerde filmler yapan -korku, politik komedi, savaş, tarih...- bir sinemacıydı. NBC ise, “Üç Maymun” istisnası bir yana –ki, bu istisnanın nedeni de, senaryoda NBC dışında iki ismin daha olması galiba...-, sürekli benzer konuların etrafında dönüp durmakta, bunları da hep aynı görsellik akışıyla yapmaktadır. NBC örneğinde bu, ‘yönetmenin dili’ ya da ‘author sineması’ şeklinde değil, ne yazık ki ancak ‘tekrar’ olarak tanımlanabilecek bir olgudur.

“İsa: Hani buz yok. Garson: Buz yok abi.. İsa: Baştan niye söylemedin.., vs...” (s. 2) Bu alıntıyı, 2005-2006 döneminde Kültür Bakanlığı Destekleme Kurulu’na gönderilen “İklimler” adlı senaryo metninden aktarıyorum. Hadi bir kaç örnek daha vereyim: “Garson gelir gülerek. Ona da sinirlenir İsa. Garson da güler, vs..” (s. 9) “Kaş-Kalkan arasındaki uçurumlu yollarda gidiyorlar. Önden yakın çekim. Arkadan takip. Yandan yakın çekim, vs.” (s. 12) “Gülerler, vs. İçerden Arif’in sevgilisi Semra çıkar. İsa Semra’yı da tanıyor. Onunla da öpüşür. Bahar’ı onlara tanıştırır vs..” (s. 16) Binlerce vesairesiz cümlenin bulunduğu bir metinden bu vesaireli cümleleri aktarmamın nedeni, Kubrick’in böyle bir senaryo çalışmasını aklının ucundan bile geçirmeyeceğidir. Hele bir de, sinemaya karakter geliştirmenin temel öğelerinden olan ‘diyalog yazarlığı’ kavramını hediye etmiş Fransızlar görseydi...

Son olarak... Kubrick özgündür, sinemasındaki her şey ona aittir. Oysa NBC, başta Tarkovsky sineması olmak üzere bir çok görsel kaynaktan faydalanmakta, fakat bu faydalanmayı ‘ilham’, ‘metinlerarasılık’, ‘gönderme’ gibi kavramlar çerçevesinde değil, neredeyse görsel intihal olduğu söylenebilecek biçimde gerçekleştirmektedir. NBC filmlerinde, Tarkovsky sinemasından doğrudan alınmış gibi duran o kadar çok kare var ki –bir kaçını yanda görüyorsunuz- NBC sinemasının özgünlüğünü baştan sona tartışma konusu haline getirir. Tabii NBC’nin çekimler sırasında “Şimdi, bu planı Solaris’teki şu plan gibi çekelim.” demediğine eminim. Ama bu durum bizi ne yazık ki daha tehlikeli bir şeyle, ‘görsel algı kirlenmesi’ denilen şeyle karşılaştırıyor. Sonuçta ben NBC’nin sadece ‘algı kirlenmesi’yle değil, aynı zamanda ‘yaptığı işe uzaklaşarak bakamamak’la da malul olduğunu düşünüyorum...