Veto müsameresi ve 2020 Bütçesi
Gülümhan Gülten / Konuk yazar
Son dönemin en tarifsiz gelişmelerinden biriydi.
AKP’li milletvekillerinin teklifiyle Meclise gelen ve termik santralların 2,5 yıl daha filtresiz çalışmasına izin veren yasa AKP’lilerin oylarıyla kabul edildi. Ardından AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından veto edildi. Sonrası daha da karmaşık. Teklifi Meclis’e getiren ve canhıraş savunan aynı AKP’li vekiller, kendi çıkardıkları kanunun veto edilmesini büyük bir sevinçle karşıladılar. Veto kararına şükranlarını sundular.
Akıl ve ciddiyet sınırlarını zorlayacak bir müsamere olmasının yanı sıra, bu yaşananlar, milli iradenin Meclisinde işlerin artık nasıl işlediğini, bilen, bilmeyen ya da bilmek istemeyen herkesin yüzüne en açık, en gerçek haliyle çarptı.
Şimdi aynı vekiller, aynı çarpıcı gerçeklikle, Meclis’te, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2020 bütçesini oylayacaklar!
Bir ülkenin bütçesi o ülkenin sadece ekonomik değil, sosyal ve toplumsal olarak; sadece o yıl değil onu izleyen yıllarda da gideceği yönü gösteren ekonomik ve siyasi belgelerdir. İşte 2020’nin yol haritası olacak bu belge, haftalarca süren Komisyon görüşmelerinde, aynı termik santral teklifinde olduğu gibi, muhalefetin tüm eleştiri, itiraz ve önerilerine rağmen, tek bir virgülüne, noktasına dokunulmadan, geldiği gibi geçip gitti. Önümüzdeki hafta Genel Kurul’da görüşülmeye başlanacak. Aynı sistem, aynı AKP teamülü, aynı vekillerle…
Yani gerçek bir müzakere değil, yeni bir müsamere daha… Üstelik veto ayağı da olmayacak.
Peki ne öngörüyor, ne getiriyor 2020 bütçesi?
Mesela bu bütçe, bazı müteahhit şirketlere, “çılgın projeler” kapsamında, araç ve yolcu garantisi ödemesi için, sadece 2020 yılı için 7,9 milyar lira ayırıyor. Yine 2021’de 10,7 milyar, 2022’de ise 12,7 milyar lira ödeyeceğini de kayda alıyor.
Aynı anda, KÖİ projelerine 18,9 milyar lira ödeyeceğini söylüyor, özellikle yine bazı enerji ve taahhüt şirketlerini milyarlarca dolarlık borçlarından kurtarıyor. Ayrıca 2020 yılında, sermaye geliri elde edenlerden toplayacağı 195,6 milyar liralık vergiyi almaktan vazgeçeceğini söylüyor. Yani halkın ödeyeceği vergilerle topladığı geliri, iş aleminin “bazı” temsilcilerine teşvik ve istisnalar yoluyla aktarmayı öngörüyor. Vergi ödemekten muaf bir imtiyazlı seçilmiş kesim yaratacak şekilde…
Gelecek yıl 139 milyar lira açık vereceğini söylüyor ama açığın bunun çok üzerinde olacağı daha şimdiden belli. Bu yıl sonunda bütçe açığında hedef 80,6 milyar liraydı ama Merkez Bankası’nın 46 milyar liralık yedek akçesi de bütçeye alındığı halde, 10 ayda bütçe açığı, 183 milyar liraya ulaştı.
Bütün bu harcamalar nasıl yapılacak?
Mesela gelir vergilerinde yüzde 17’lik, gelirine bakmadan herkesten aynı oranda alacağı ÖTV, KDV,MTV ve harçlar gibi dolaylı vergilerde de yüzde 35’e yakın artış yapacak. Şimdiden “konaklama” ve “dijital hizmet vergisi” çıkararak başladığı gibi… Kamu fiyatlarında yüksek oranlı artışlar yaparak. Mesela içerden ve dışardan borçlanarak.
Peki, ne yapılabilirdi?
KÖİ’den ve yolcu garantilerinden vazgeçilir, yapılan dolar/euro anlaşmaları TL’ye çevrilir, bir imtiyazlı gruba hibe edilen teşvik, vergi istisna ve muafiyetlerden vazgeçilebilirdi. Bütün bunlardan elde edilecek gelirle, emeklilerin memurların maaşları artırılır, tüketim mallarındaki vergi oranları indirilir, işsizlik ücret süresi uzatılır, sayıları resmi rakamlarda bile 2,8 milyona çıkan genç işsizlere dönük acil önlemlere para ayrılır, yani kaynak halkın gelirini artırmaya harcanabilirdi. Zira ekonomik krizden çıkış için de, ekonomistlerin en kritik politika önerilerinden bir kaçı, tüketimi canlandırmak, geliri artırmak üzerine.
Alışıldığı gibi elbette AKP’li vekiller şu ana kadar bütçe teklifinin mevcut halinden gayet memnunlar. Muhtemelen Genel Kurul’da da aynısı olacak. Tek bir satır, tek bir virgül bile değişmeden Türkiye’nin 2020 bütçesi, Genel Kurul’dan da gelip geçecek.
Ve belli ki bu yıl da, ülkenin bir avuç imtiyazlı grubu dışında çoğunluğu oluşturan hepimiz için zor bir yıl olacak.