Endüstriyel ürünlerin, toplumsal alanların, teknolojik aletlerin hemen her şeyin dizaynının erkek-odaklı yapıldığını biliyor muydunuz? Terminal binasında çantasını yürüme bandında sürükleyen, kürsüde konuşma yapan, sinemada perdeye bakan, veznede fatura ödeyen, restoranda yemek yiyen, telefon kullanan ‘herkes’ erkekmiş…

Vezneler, kürsüler, sinema salonları, cep telefonları… Erkekler için dizayn edilmiş bir dünya
EKİN AKYAZ

Kullandığımız neredeyse her alet edevatın, toplumsal alanların, hizmetlerin, ilaçların, her şeyin dizaynının erkek-odaklı yapıldığını biliyor muydunuz? Meğer cep telefonlarının elimize sığmamasının, kürsüde görünmek için parmak ucuna yükselmemizin nedeni de erkek egemen kapitalist dünya düzeniymiş… Caroline Criado Perez tarafından yazılan Invisible Women: Data Bias In a World Designed for Men (Görünmez Kadınlar: Erkekler İçin Dizayn Edilmiş Bir Dünyadaki Data Önyargısı) kitabı bunları sorguluyor. Kitabın henüz Türkçesi yok fakat cebimize sığmayan cüzdanlar, memelerimizin sığmadığı emniyet kemerleri, ensemizi korumayan araba koltukları, kadınları iyileştirmeyen ilaçların anlatıldığı bu kitap, kısa sürede dünyada en çok okunanlar arasında yer aldı. ODTÜ Mimarlık Bölümü Araştırma Görevlisi Ece Yoltay ile erkeklere göre tasarlanmış dünyayı konuştuk. Bu dünyanın Perez’in kitabında yer almayan çok çarpıcı örneklerini dinledik. Meğer terminal binasında çantasını yürüme bandında sürükleyen, kürsüde konuşma yapan, sinemada perdeye bakan, kaldırımda yürüyen, veznede fatura ödeyen, restoranda yemek yiyen “herkes” erkekmiş…

Erkeklere göre dizayn edilmiş bir dünyada mı yaşıyoruz? Endüstriyel tasarım dünyası kadınları görmüyor mu ne dersiniz?

Firavun krallığı kanunlarından başlayan, Alberti, Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Dürer, Le Courbusier ile devam eden, insan oran ve ölçülerinin ne olduğuna dair çalışmalar yapıldı tarih boyunca. Bu çalışmalar genel olarak vücudu baş, yüz ve ayak hesaplarına göre bölerek birbiri içinde oranlanmasına dayandı ve elde edilen bütün veriler tasarım ürünlerinin ölçülendirilmesinde ve üretimin standartlaşmasında kullanıldı. Ölçülerin standartlaşması, endüstriyel tasarım için önemli çünkü ürünün farklı kullanıcı pratiklerine, deneyimlerine ve kullanımına açık olması için ortalama bir değer üzerinden üretiliyor olması gerekir. Fakat tarih boyunca yapılan ölçülendirme çalışmalarında hep bir erkek bedeni temel alındı. Yani beden ölçüleri, baş yüksekliği, uzuvların (kol ve bacakların) birbirleri ile olan orantılarının belirlenmesi gibi 'insan'a dair her nicel değer erkek bedeni üzerinden hesaplandı. Bu yüzden bu ölçüleri baz alan 'insan' için kullanışlı, sağlıklı ve ergonomik her ürün aslında erkek için üretildi ve üretilmekte.

BELKİ DE GÜNDE 12 BİN ADIM ATIYORUZ AMA BİLMİYORUZ

Ne gibi ürünler sıralayabilirsiniz?

Oturduğunuz sandalyenin yüksekliği (diz kabağının yerden yüksekliği), parkta oturduğunuz bankın genişliği (omuz genişliği), hatta akıllı telefonunuzda ya da saatinizde size gün içinde kaç kilometre yürüdüğünüzü söyleyen uygulama (adım mesafesi) ve daha nicesi erkek bedeni üzerinden değerlendiriliyor ve üretiliyor.

Siz aynı zamanda mimarsınız. Endüstriyel tasarım dışında, mekânsal tasarımda da bunun örnekleri var mı?

Evrensel tasarım prensipleri ve standartlarının cinsiyetlendirilmiş değerleri içinde mekân üretimine dair 2016 yılında Sosyoloji Kongresi’nde bir konuşma yapmıştım. Orada kadın ve erkek arasındaki asimetrik toplumsal cinsiyet rollerinin tasarım dünyasının içinde nasıl kurulduğundan bahsetmiştim. İkili cinsiyet yapısı içinde kadın kimliğini yok sayan endüstriyel üretim hem kamusal hem de özel mekânların üretiminde de ne yazık ki var. Çünkü mimari tasarım, endüstriyel tasarım gibi, patriarkal düzenin içinde var ediyor ve heteronormatif değerler içinde kendi dünyasını üretiyor.

Peki ya kamusal alanlar?

'Herkes' için kullanışlı/fonksiyonel ve erişilebilir olanı üretme çabası altında 'herkes' kavramı taraflı çünkü bu nitelikleri belirleyen nicelik, yani standart oran ve ölçüler, erkek bedenine göre belirlenmiş. Dolayısıyla 'evrensel' olarak nitelendirilen bu ölçülere sahip olmayan her birey tasarım dünyasından soyutlanıyor ve standartlaşan adım mesafesi, görüş hizasının açısı, maksimum yükseklik, avucun kavrayacağı hacim, çıkılacak eğim onun için zorlayıcı, sağlıksız, uyumsuz ya da ulaşılmaz oluyor. Kamusal mekânın ve onun mobilyalarının standardize edilmiş ölçülerinin ve oranlarının referansı erkek bedeni ve bu bedenin hareket kabiliyeti olduğundan, terminal binasında çantasını yürüme bandında sürükleyen, kürsüde konuşma yapan, sinemada ekrana bakan, kaldırımda yürüyen, veznede fatura ödeyen, restorant ta yemek yiyen 'herkes' erkek...

‘TOPLUMSAL ROLLERE UYGUN KADIN’ DA UNUTULMUYOR

Uzun vadede endüstriyel ürünleri ya da mekânları erkeklere göre tasarlamamanın "maddi getirisi" olmaz mı? Neden bu yolu tercih etmiyorlar?

Endüstriyel üretimin dinamizmi para. Ne tüketiliyor ve para ediyorsa o üretiliyor. Bu yüzden salt kadınlar tarafından tüketilen/tüketilmesi öngörülen ürünler elbette kadın bedenine göre tasarlanıyor. Tabii burada kadın derken toplumsal roller içinde gündelik pratikleri ve bu pratikler içinde ‘dişi’ye atfedilen arz ve taleplerinden bahsediyorum. Mutfak malzemeleri ve elektronik araçları, çoğu tekstil ürünleri kadınların toplumsal roller ile tanımlı kullanımına ve beğenisine uygun tasarlanıyor. Hatta son zamanlarda kadın kullanıcılara hitap eden (ebatları ve renkleri ile) arabalar tasarlandı; dahası son zamanlarda unisex ürünler pazarlara sunuldu yoğun tüketim altında. Artık kapital dolaşımını ve birikimini sağlayan endüstri revaçta bu yüzden de endüstri kadınlara ve hatta LGBTİ+ bireylerine dair de üretimler yapmakta. Yani eğer getirisi varsa ve bir kazanca dönüşüyorsa sermaye ve onun üretim ilişkileri cinsiyet eşitliği üzerine de kurulabilir/kuruluyor da...

SİSTEM MADUNİYETİ BİLE KAZANCA DÖNÜŞTÜREBİLİYOR

Bu atmosfer içerisinde, alternatif arayışlar da mümkün oluyor. Ama endüstriyelleşme riski altında… Ne yapmak gerekiyor?

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve ayrımcılığına dikkat çeken birçok politik eylemci var ve her biri de meseleye dair ciddi kamuoyu oluşturma gücüne sahip. Yine de her pratiğe dair biraz temkinli yaklaşmakta fayda var, tüketim nesnesine dönüşebilirler. Bugün popülerleşen ve bu yüzden de çokça tüketilen (ya da yaygın tüketimi yüzünden popülerleşen) cinsiyet ayrımcılığını konu edinen entellektüel, sanatsal veya endüstriyel ürünler var. Öyle ki, üreticisine kazandırdığı ün ve sermaye dert ettiği meselenin çok ötesine geçmekte... Sistem öyle bir işliyor ki kendi yarattığı bu tür bir maduniyeti bile kazanca dönüştürebiliyor. Kadın cinayetlerine ve transfobik veya homofobik şiddete dair sosyal medya paylaşımları, yakın zamanda dünyaya yayılan “me too” akımı ve daha nicesi aslında popüler kültürün ve onu empoze eden sermayenin denetimi altında. Bu yüzden, meseleyi konu edinen fakat çözümden uzak kazançlar sağlayan her tutum, tavır ya da üretim, dolaylı yoldan patriarkal sistemi ve onun ekonomi-politik kurulumunu konsolide edecektir.