Rebecca Solnit, ekolojik krize, teröre, işgallere, savaşlara, erkek şiddetine ve hak ihlallerine ses çıkarmayanlara karşı çağrı yapıyor: “Şeyler iyi yönde olmasa da değişir, biz de eyleme geçerek bu değişimde rol oynayabiliriz”

Vicdan sahiplerine ‘ayağa kalk’ çağrısı

Ali BULUNMAZ

Rebecca Solnit bir yolcu, yürüyüşçü ve yolsever; yazdığı her kitapta, kendisini bulduğu ve bazen de kaybolduğu seyahatlere çıkıyor. Kendisini ve başkalarını bulmak kadar, kaybolmanın ve aylaklığın da yaşamı zenginleştirdiğini düşünüyor. Yalnızlığı, sessizliği ve bilinmeyenle karşılaşmayı seviyor; bunların tamamına “ara zaman” diyor, kırların ve sokakların kendisini çağırdığını hissediyor. Herhangi bir boşluğu yürüyerek doldurmuyor, adım atarak kendisine düşünüp yazmak için boşluklar yaratıyor. Özgürlük ve keyif için yollara düşüyor. Tabii sadece bu kadar değil.


Solnit, yoldayken tarihin acı gerçeklerini de keşfediyor: Mesela kadının sessizlikle, erkeğin iktidarla tanımlandığını görüyor; “fakir” kadına ve “zengin” erkeğe bakıp soruyor: “Kadınların güven içinde yaşadığı, insan haklarına ve eşit haklara sahip olduğu bir dünya hayal edebiliyor muyuz?” Şiddetin, hayatlarımızın ayrılmaz bir parçasına dönüştürülmesinden ve nadiren sorgulanmasından dem vuruyor.

Karanlık bir tünelden geçerken son derece edilgin biçimde olup biteni izleyenleri eleştiren Solnit; ekolojik krize, teröre, işgallere, savaşlara, erkek şiddetine ve hak ihlallerine ses çıkarmayanlara karşı ayağa kalkıyor, vicdan sahibi herkesi de ayağa kalkmaya çağırıyor: “Şeyler her zaman iyi yönde olmasa da değişir ve biz de eyleme geçerek bu değişimde rol oynayabiliriz. İşte umut da tarih adını verdiğimiz kolektif hafıza da burada devreye girer.”

Kelime ve eylemlerin, insanlığı geleceksizlik hissinden kurtarıp umutla buluşturabileceğini söyleyen Solnit, 1980’lerin ortalarından bu yana yolda ve yazıyor. Zaman zaman durup geriye bakıyor ve kendisinin bir yazar, aktivist ve feminist olarak tanınmasını sağlayan cümle ve eylemlerini hatırlıyor. Yokluğumdan Aklımda Kalanlar da anımsama metinlerinin yer aldığı bir kitap.

1980’lerde, kadınların aşağılanıp sessizleştirilmeye çalışıldığı bir ortamda yazarlığa adım atarak yola koyulan Solnit, 'Yokluğumdan Aklımda Kalanlar’da en başa dönüyor: Cinsel kimliklerin kadın ve erkek çemberine sıkıştırılmadığı bir çevreye girerek olgunlaştığını, San Francisco’da savrulurken hayatı nasıl öğrendiğini ve kaleme kâğıda sarıldığını, feminizmle tanıştığını ve hak mücadeleleri içinde yer almaya nasıl başladığını anlatıyor.

Solnit, karşısına koyduğu aynada hayatta kalma, yaşama ve haklar için mücadele etmenin zorlu yollarından nasıl geçtiğini; karşılaştığı engelleri, yaralarını ve etrafında benzer dertlerden mustarip kişilerden oluşan topluluğu ve ilkgençlik heyecanlarını görüyor. Bir de değişenleri ve değişmeyenleri; geride bıraktığı çocukluğunu ve yetişkinliğinde bile sabit kalan bazı sorunları: “Çocukluk bazı açılardan yavaş yavaş solup gider, bazı açılardan da asla sona ermez. Yetişkinlik küçük, düzensiz taksitler hâlinde gelir, tabii gelirse.”

Seçtiği yollardan hiç pişman olmadığını söyleyen Solnit; olgunluğunun, sükûnetinin ve isyanlarının kaynaklarıyla birlikte, geçmişteki ihtimalleri ve bunlardan hangilerinin gerçekleştiğini açıklıyor okura. İlkgençlik yıllarında karşılaştığı tüm nezaketsizlikleri ve yaşadığı coşkuları, son derece sakin biçimde yorumlarken o dönem, hayatına ve yazarlığına yön veren San Francisco’nun ışıltılı ve karanlık sokaklarında dolaşıyor.

Solnit, pek çok şeyin eksikliğini hisseden kadınları, toplumdan dışlanmış ya da dışlanması muhtemel insanları, “Amerikan Rüyası”nın paranteze aldığı kişileri gözlemlediğini hatırlıyor bu yürüyüş sırasında. Ayrımcılığa uğrayan siyahileri, LGBTİ+’ları ve ABD topraklarının asıl sahibiyken ikinci sınıf vatandaş hâline getirilenleri de dâhil ediyor metinlerine.

SESİNİ YÜKSELTEN YAZAR

Eşitliğin sümen altı edilerek zenginliğin bir azınlık elinde toplanma çalışmalarına hız verildiği neoliberal ve kadınların maço erkeklerin ardına itilmek istendiği neo-con yıllara denk geliyor Solnit’in ilk yürüyüşleri.

Toplumsal ve fiziksel duvarların yükseldiği o döneme “umutsuzluk ve kimsesizlik duygularının hâkim olduğu yıllar” diyen Solnit; değişim sancılarını ve geçmişe kıymet verilen yoksul günlerini de anımsıyor. Teyakkuz hâlinde olduğu zamanları, ürkekliğini, kadınların çektiği acıları inkâr edenleri tanıyarak ve sağa sola çarpa çarpa güçlendiğini hatırlıyor.

Solnit, yanıtlardan çok sorularla yaşayacağını düşündüğü bir döneme bakıyor; kendisiyle hesaplaşmadan gençliğindeki mücadelelerini anımsıyor. Örneğin, bedenini kusurlu bulduğu zamanlardan giriyor ve kadının “kusurlu” görülme önyargısından çıkıyor, dolayısıyla ataerkil ya da erkek egemen bakış açısıyla yüzleştiği günlere; “güzellik” ve “çirkinlik” klişelerininin yanı sıra kadınlara verilen “erkeklerin gönlünü hoş tutma eğitimini” eleştirdiği ilk günlere dönüyor.
'Yokluğumdan Aklımda Kalanlar’da Solnit’in yazarlığının ve yazarak düşünüp yürümesinin kökenlerine gidiyoruz. Altmışlarındaki yazar yirmilerine baktığında, kimi zaman bir dizeden hareketle yaşama dair çözümlemeler yaptığını, yeni sesler ve fikirlerle tanışmasının dünyayı daha anlaşılır hâle getirdiğini fakat bunların yeterince övülmediğini görüyor. Öte yandan, dinlemekten ve okumaktan memnun ama sadece dinleyici ve okur olmaya sessizce karşı çıkan bir Solnit’le karşılaşırken Pauline Karel’den, George Orwell’den, Susan Sontag’dan ve Jorge Luis Borges’ten çok şey öğrendiğini hatırlıyor. Kendisine yavaş yavaş “yazar” dendiği günleri de tek bir sanatçıyı değil, sanatçılar topluluğunu yazmak istediği dönemleri de… Genç bir yazar olarak tanınmaya başladığı zamanlarda, kendisine tepeden bakıldığını ve yok sayıldığını da anımsıyor.

Sonra bir başka kavşağa geliyor Solnit: “Kurgudışı yazma ve yayınlatma süreci beni kendi güvenilirliğim, neyin gerçek olduğunu belirleme kabiliyetim konusunda ikna etti, hem de başka her şeyden fazla; bu da bazen kendim, bazen de başkaları için sesimi yükseltebilmemi mümkün kıldı.”

Solnit, başladığı noktayı ve geldiği yeri anlattığı 'Yokluğumdan Aklımda Kalanlar’da; yaşamına ve yazarlığına yön verenlere teşekkür ederken benliğini nasıl kurduğunu, kitaplarını hangi yollardan geçerek oluşturduğunu ve özgür bir birey hâline gelişinin aşamalarını gösteriyor okura. Kitabı neden ve nasıl kaleme aldığını açıklarken durduğu yeri de okurla paylaşıyor: “Geri dönüp bakınca bu kitap, engellerle ve düşmanca davranışlarla ilgili ama aynı zamanda köprüler kuranları ve iyilikleri de anlatıyor. Bu ikincisi için çok şükran borçluyum, hayatta kalmamı bu ikincisine borçluyum. Savunmasızları koruyan, eksantrikleri yüreklendiren ve cahilleri eğiten güçler sayesinde buradayım.”