Vicdanlı bir ülke olsa… Adalet için bisiklet turunda canhıraş mücadele eden anne ve baba el üstünde tutulur. Ama bu ülkede değil. Koltuk sevdasına vicdanını kurban eden insanlar vardı tüm makamlarda.

Vicdansızlık etabı

Umut Gündüz, 19 yaşındaydı.

15 Temmuz 2020 akşamı profesyonel bisikletiyle Ankara 75. Yıl Hipodromu yanındaki yolun sağında ilerliyordu. Kaskı ve formasıyla bu spora tutkusu belliydi.

Çocukluğunda başlamıştı bisiklet sevdası. Çevreci fikirleriyle bütünleşmişti bu spora sevgisi. Türkiye Bisiklet Federasyonu’nun lisanslı sporcusu olmuştu.

O akşam antremandan çıkmış, annesi, babası ve küçük kız kardeşinin kendisini beklediği evine gidiyordu. Odasına ulaşabilse turnuvalara katıldığı hayallerle uykuya dalacaktı.

18 yaşında ilk işi 56’ncı Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’na başvurmak olmuştu. Pandemi nedeniyle tur iptal edilmiş ve hayali bir yıl ertelenmişti. Üniversite sınavına girmiş ve ailesine spor akademisini tercih edeceğini söylemişti.

O akşam…

Umut, bisikletlilerin yok sayıldığı Başkent’in yollarında ilerlerken bir maganda otomobilinin gazını köklemişti.

Aşırı hızlı ve alkollü sürücü Umut’a arkadan çarptı.

Umut öldü.

Maganda kaçtı.

Olay yerinde plakası düşen 23 yaşındaki Çağdaş Şenyüz 3 saat sonra evinde yakalandığında halen alkollüydü. Polis raporunda, Umut’un hiç kusuru olmadığı, ona çarpan sürücünün yüzde yüz kusurlu olduğu belirtilmişti.

Anne ve babanın acısını anlatmaya kelimeler yetmez elbette. Evdeki milyon tane anısı, fotoğraflardaki bebeklikten gençliğine hatıraları, yastığındaki başının izi, tişörtünde kalmış kokusu, onun yaşında bir çocuk gördüğünde yürek yakan ıstırap, kahreden bin tane düşünce…

Umut’un üniversite sınav sonucu geldi, zarfı açamadı ailesi.

Umut’a çarpan sürücü tutuklandı.

Adalet, kederin ilacı değil ama bir damla bile olsa tesellidir. Yokluğu ise çığlıklara sığmayacak kahırdır.

O sürücü, 6 ay sonra tahliye edildi.

Umut’un katılmak için hayaller kurduğu Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda oğullarının adını yaşatmaya, bisikletli ölümlerine dikkat çekmeye karar verdiler.

Önce Türkiye Bisiklet Federasyonu Başkanı Erol Küçükbakırcı ile görüştüler. Ancak aileden desteğini esirgedi Erol Küçükbakırcı.

Gündüz çifti kısıtlı bütçeleriyle pankartlar hazırlattı. Aydın Valiliği’nden izin de aldılar. Araçlarıyla 650 kilometre yol giderek Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nun Kemer-Elmalı etabına ulaştılar. Üzerlerine oğullarının kırmızı beyaz formalarını giymişlerdi.

Sporcuların geçtiği güzergâha astıkları pankartlarda ‘Umut’a Ses Ol’, ‘Bisikletli Ölümleri Dursun’, ‘Kaza Değil Cinayet’, ‘Bisikletli Yaşam İçin Adalet’ yazıyordu.

Vicdanlı bir ülke olsa…

Oğullarının ölümünün üzerinden 9 ay geçmişken başka canların yanmaması için, adalet için bisiklet turunda canhıraş mücadele eden anne ve baba el üstünde tutulur.

Ama bu ülkede değil.

Protokol, V.I.P çadırlarda açık büfelerde karnını doyurup ekranlardan yarışı takip ederken Gündüz çifti seslerini duyurmak için koşturuyordu. Pankartlarını toplayıp bir sonraki etaba yetişmek için çabalarken yapayalnızdılar. Devlet televizyonu canlı yayında onların pankartlarını özellikle kadraja almıyordu.

Pandemi nedeniyle her yer kapalı olduğu için ekmek arası kaşar ya da peynir yiyerek günler geçirdiler. Bir ağaçlık alanda pankartı asarken baba Menderes Gündüz, düştü, pantolonu, tişörtü yırtıldı.

Ama vicdansızlık yeni başlıyordu.

17 Nisan günü sabahı pankartlarını asarak Marmaris girişine geldiklerinde yollarını jandarma kesti.

Jandarma komutanı, “Bu pankartları toplayın” dedi. Aile “Oğlumuzun hatırasını yaşatacağız” diye direndi. Jandarma komutanı, “Gözaltına alırız” diye tehdit ederken askerler yırtarak pankartlarını topluyordu. Askerlerin etrafını sardığı anne ve baba 2 saat güneşin altında bekletildi.

Bu sırada Menderes Gündüz’ün aradığı Türkiye Bisiklet Federasyonu Başkanı “Beni niye arıyorsun” diyerek telefonu yüzüne kapattı. Oysa federasyonun sporcusuydu Umut.

Asuman Gündüz, sadece bir pankartı askerlerin elinden çekip kurtarabilmişti.

Menderes Gündüz, saatler süren eziyetin ardından Marmaris Kaymakamlığı’na tek kalan pankartına izin almak için gitmişti. Oğullarının ölümünü ve amaçlarını anlattıklarında kaymakamlık çalışanları “Tabii ki izin verir, dilekçenizi yazalım” demişti.

Ama öyle olmadı. Kaymakam dilekçelerini geri çevirdi.

Her meşru hak talebinden korkan, tüm sesleri susturmak isteyen, pankart denildiğinde Tek Adam’ın gazabı akla gelen, devletin vicdanının kalmadığı bir ülkeydi burası.

Elbette Menderes ve Asuman Gündüz vazgeçmedi.

18 Nisan’da Kuşadası’nda final etkinliğinin yapıldığı platformunun karşısındaki tek katlı binanın terasına çıktılar ve pankartlarını astılar. Müzik sustuğu bir anda Menderes Gündüz kalabalığa sesini duyurdu. İki yılda 270 bisikletlinin trafikte öldüğünü, kent yollarının bisikletliler için düzenlenmesi gerektiğini söyledi. Alandakiler konuşmasını alkışlarken hoparlörlerden verilen müzikle sesi bastırıldı. Polisler binanın önünde koşuşturuyor, yukarıya çıkmaya çalışıyorlardı.

Gündüz çifti yakındaki bir otele götürülüp bir saat sorgulandı. Serbest bırakıldıktan hemen sonra kalabalığın arasında yürürken sivil giyimli bir kişi girdi Menderes Gündüz’ün koluna. Gözaltına alındılar ve Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldüler.

Orada bir polis, şaşırmış “Sizi terörle mücadeleye niye getirdiler ki” demişti.

3 saat gözaltında tutuldular.

Daha sonra Aydın Vali Yardımcısı’nın talimatıyla gözaltına alındıklarını öğrendiler.

Menderes Gündüz ile telefonda konuştuğumda 6 gün sonra evine dönmüştü. Yırtık pantolonunu nihayet çıkarıp duş alabilmiş, yatağında uyumuştu. En dik yokuşlarda pedal çevirmekten zorluydu vicdansızlık karşısındaki direnişleri.

Biz yasımızı bile yaşayamıyoruz” dedi.

Gündüz ailesinin yaşadıkları ‘Yeni Türkiye’nin bir özetiydi.

Koltuk sevdasına vicdanını kurban eden insanlar vardı tüm makamlarda. Tek Adam’dan bir aferin almak dışında hiçbir değerleri yoktu.

Vicdansızlık etabında direnen Menderes ve Asuman Gündüz bu ülkeye UMUT olsun.