ABD sekiz yıldır süren Ukrayna iç savaşı üzerinden tetiklediği çatışmayı adım adım tırmandırıyor. ABD siyasetinde 8 Kasım ara seçimleri öncesi, liberal medya üzerinden ‘uzlaşma da aranabileceği’ kanaati yaratılırken, gidişat tam aksine. Gelişmeler, müttefiklerle birlikte zaten vekaleten müdahil oldukları çatışmaya doğrudan ‘yumuşak iniş’ yapma zemini hazırlandığına işaret.

Dikkatler 15-16 Kasım’da Endonezya/Bali’deki G20 zirvesine çevrilirken, Biden’ın Putin ile temasının ‘dışlandığı’ bir resim oluştu. Böyle bir buluşma doğrusu şaşırtıcı olur. Olsa bile gidişatı değiştirebileceği şüpheli. Şimdiden ‘ikili oyun’ devreye. ABD’li yetkililer ‘müzakereyi hiç anmayanların kafasına taş mı düştü’ dedirircesine liberal medyaya önce ‘Zelenskiy’nin geçen yaz para taleplerine Biden’ın sinirlendiği’ ve ardından ‘aslında Kiev’i müzakereye teşvik ettiklerini’ fısıldadı. Ama bu askeri durumu yansıtmıyor.

Sahada durum şöyle: Ukrayna ordusunun eylül ayındaki karşı saldırısında kazanımları sınırlı kaldı. Ekimde Herson’dan Harkov’a cephe durağanlaştı. Gelişmeler malum... Britanya’nın ‘uygulayıcı fail’ olarak öne çıktığı Kuzey Akım sabotajları, Kırım Köprüsü’ne (Kerç) terör saldırısı ve en son Sivastopol’ün vurularak tahıl koridorunun sabote edilmesi girişimi. Rusya’nın misillemesi sekiz aydır yapmadığını yapıp Ukrayna’nın enerji altyapısını vurmak oldu. Geçen haftaki olağanüstü Rus diplomasisi aktifliğinden anlaşılan, iddia olunan Ukrayna’nın ‘kirli bomba kullanımı’ planlarının şimdilik sekteye uğramışlığı. Sözü edilen Herson karşı saldırısı henüz gelmedi ama eli kulağında. Sivilleri tahliye eden Rusya’nın bölgeden çekileceği iddiaları var ama kanıtı yok. Aksine savunma hattının güçlendirildiği belirtiliyor.

ABD’NİN SAHADAKİ VARLIĞI TEYİTLİ

Bu koşullarda geçen hafta ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan Kiev’i ziyareti eşliğinde ABD güçlerinin Ukrayna sahasındaki varlığı teyit edildi. Biden "ABD sahada olmayacak" buyurmuştu. Varlığın münasip izahatı Ukrayna’ya verilen silahların ‘kötü güçlerin eline geçip karaborsaya düşmemesi’ üzerinden yapıldı. Örneğin Suriye’deki eğit-donatlardan iyi biliyoruz! İsmi anılmayan ABD’li yetkilileri cepheye uzak yerlerde ‘denetimlerden’ söz ediyor. ABD medyasına bakılırsa aslında ‘pek az denetim’ olmuş. Ukrayna komutasının doğrudan sevk ve idaresi, tam zamanlı istihbarat paylaşımı ve paralı askerlerin ardından son açıklamayı geçmiş deneyimlerden de yola çıkarak ‘ABD sahaya indi’ ötesinde okumak mümkün değil.

Bu arada B61 termonükleer bombalarının NATO’nun Avrupa’daki üslerine konuşlandırılması öne alındı. Bu da bir ‘nükleer güncelleme’ olarak sunuluyor. Tabii ‘nükleer kıyametin atlısı’ diye anılan ABD denizaltısı USS Rhode Island Akdeniz’e intikal etti.

VİETNAM SENARYOSU MU?

ABD’li eski asker ve uzmanlar bu hamlelerde ‘temel izlek’ görüyorlar. Bir nevi ‘Vietnam senaryosu’. Yani, 1960’lardan itibaren iç savaşta komünist Kuzey Vietnam’a karşı önce silah ve mühimmat verilen, danışmanların devreye sokulduğu Güney Vietnam’ın safında savaşa giriş... O dönem Lyndon Johnson’ın da ‘ABD askeri sahaya inmeyecek’ demişti. Müdahale vesilesi 20’inci yüzyılın en üyük yanıltma operasyonlarından birisi olan Tonkin Körfezi komplosu olmuştu. Bu sayede ‘saldırıya uğramışlık’ Amerikan kamuoyunu birleştirmişti.

Bir başka husus eski CIA Direktörü ve Afganistan işgal güçlerinin komutanı David Petraeus’un işaret ettiği ‘Gönüllüler ordusu’. ABD’nin son 30 yıldır uluslararası hukukun altını oyarken çokça kullandığı koalisyon. Polonya ve Romanya’nın aktif katılımı ile artık çok uluslu bir güçte kim toplanırsa... Yaşanan enerji ve insani kriz eşliğinde Ukrayna’da ‘güvenli bölgelerin’ tesisi şimdiden anılıyor.

Kimileri ABD’de 8 Kasım sonrası Kongre’de kontrol Cumhuriyetçilere geçeceği için uzun bir çatışmaya para verilmeyeceğini iddia ediyor. ABD siyasetinin Cumhuriyetçilerin Biden ve Demokratlardan ‘intikam’ almaya kalkışacağı için ısınacağı bir ortamda savaşın ‘durdurulabileceğini... Kanımca Kongre’de Cumhuriyeçi üstünlüğü bir mucize olmazsa eğer dramatik bir değişikliğe yol açmaz.

Bütün Batı siyasi elitleri ve NATO Genel Sekreteri boş yere koro halinde ‘Ukrayna’nın yenilgisi Batı’nın yenilgisi olur’ diye buyurmadı.

Bu krizden nasıl çıkılır diye kafa yoranlar Almanya ve Olaf Scholz’dan medet umuyor. Rusya’ya açılan ekonomik savaşla darbe almış Almanya’nın dev şirketlerinin CEO’larını alıp Çin’e giden Scholz’ün ‘Rusya ile barış masası’ için arka plandan çalıştığı iddiaları var. Buna soyunsa bile ne militarist koalisyon ortakları ne de Washington karşısında şansı yok. Almanya’nın sivil altyapısına terör saldırısına bile gıkı çıkmadı.

‘YAŞASIN AVRUPA!’

Almanya’nın AB’nin başına gönderdiği seçilmemiş bürokrat Ursula von der Leyen, girilen rotanın çatışmacı doğasını çok net ortaya serdi. ‘Çin’in elindeki lityum ve diğer nadir materyaller olmadan rüzgar tribünleri ve güneş panellerinin olamayacağını’ belirtip bunların ‘sorumlu çıkarılması gerekliliğinden’ bahsetti. "Ukrayna’daki savaş sadece bir Avrupa savaşı değil, tüm dünyanın geleceği için bir savaş. Dolayısıyla Avrupa’nın ufku ancak tüm dünya olabilir. Yaşasın Avrupa" diye vurguladı. Yeni sömürgeci yırtıcılık bundan iyi ifade edilemez.

Batı’nın ‘kurallara dayalı düzen’ dediği, ülkelerin mali ve ekonomik sistemlerini dolaylı kontrol altında tuttukları; piyasaları, varlıkları ve doğal kaynaklarına engelsiz erişimleri. Bunun ideolojik plandaki sunumunun adı ise ‘demokrasi’. Kapitalist dünyanın alternatifine soyunmayan Rusya’nın ve soyunan Çin’in egemen devlet yapılarıyla asıl ‘günahları’, tümden finansallaştırılmış bu sistemin efendilerine itaatsizlik.

Avrupa ‘soğuktan donunca bu iş biter’ denilemez. Öyle olsaydı dünya savaşları yaşanmazdı. Neoliberal deneyleri 2008’den itibaren çatırdamaya başlayan Batı’nın elitleri ‘nükleer silah kullanımı’ gündemini bile sürekli sıcak tutarak tehlikeli bir yolda gidiyorlar. Tekrar tekrar söylemek, yazmak lazım.