Google Play Store
App Store

Sağlık Emekçiler Sendikası Genel Merkezi yaptığı açıklamayla domuz gribi tedavisi tartışmalarına ivme kazandırdı: Salgında en büyük risk

Sağlık Emekçiler Sendikası Genel Merkezi yaptığı açıklamayla domuz gribi tedavisi tartışmalarına ivme kazandırdı: Salgında en büyük risk, yoksulluğa bağlı beslenme sorunları ve sağlık hizmetlerine erişimi engelleyen muayene ücretleri

Yurt genelinde şimdiye kadar Yaklaşık 700 vakaya rastlandığını ancak yakın zamana kadar hiç ölüm yaşanmadığını hatırlatan Sağlık Emekçileri Sendikası Genel Merkezi, yaptığı yazılı açıklamada; domuz gribinin yurtta ilk kurbanı olan Mustafa Güneş’in bir sağlık emekçisi olduğunu ve ‘tedavi öyküsündeki hatalar zincirinin Sağlık Bakanlığı’nın kendi personeline bile sahip çıkmaktan aciz olduğunun kanıtı olduğunun kanıtı olduğunu belirtti. Açıklamada Sağlık Bakanlığı’nın domuz gribine karşı yönelttiği mücadeleyle ilgili olarak da şunlar söylendi:
“Yakın zamanlarda görülen kolera, kuş gribi, KKKA salgınlarında ve son olarak yaşanan Kızamıkçık aşısı skandalında Bakanlığın aldığı tutum ve kayıtsızlık hali güvensizliğin temel nedenlerinden biridir. Ama bütün bunları da kapsayan ve her düzeyde sorunlar yumağına yol açan asıl güvensizlik nedeni ‘dönüşüm programı’ adıyla sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılması, kamusal sorumluluklar yerine ‘paran kadar sağlık hizmeti’ anlayışının egemen kılınması.”
HIFZISIHHA NEDEN KURULDU?
“Bu tür salgınların panzehiri olabilecek aşı üretimi bu amaç için kurulan Hıfzısıhha Enstitüsünde dahi üretilmemekte, ülke tamamen küresel aşı ve ilaç tekellerine bağımlı bırakılmaktadır.” diyen sendika yönetimi, bakanlıklara şu yol haritasını çizdi:
»En büyük risk grubu, krizle daha da derinleşen ve sayıca artan işsizler ve yoksullardır. Çünkü vücut direncini azaltan en önemli faktör yoksulluğa bağlı yeterli ve dengeli beslenememedir. Bu kesimlerin beslenme, barınma, temiz su, temizlik malzemesi ihtiyaçları derhal karşılanmalı veya bu ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri miktarda nakdi ödeme yapılmalıdır.
»Katkı ve katılım paylarından dolayı sağlık kuruluşlarına başvuruların azaldığı bir gerçektir. Piyasalaştırılmış sağlık sistemimiz bir bütün olarak sorun olmakla birlikte, acil olarak, sağlık hizmetine erişimi kısıtlayan katılım payı (muayene ücreti), ilave ücretler kaldırılmalıdır.
»Sağlık kurumlarında sayıları 108 bine ulaşan taşeron çalışanları, gerek eğitim yetersizliği gerekse açlık sınırının altında kalan düşük gelirleriyle böylesi salgınların da açık hedefi durumundadır. Sağlık kurumlarında taşeron çalışanlar acilen eğitimden geçirilmeli ve ücretleri de yükseltilmelidir. Asıl olarak da, kadrolu çalıştırma esas alınmalıdır.
»Her türlü iş kazası ve meslek hastalığına maruz kalan sağlık çalışanları için iş sağlığı ve iş güvenliği birimleri oluşturulmalıdır. Cerrahi maske, eldiven başta olmak üzere koruyucu önlemler alınmalıdır.
»Okulların tatil edilmesi yetmez, yeterli sayıda hizmetli personel istihdam edilmeli, sabun, deterjan gibi hijyenik maddeler ücretsiz sağlanmalıdır.
»Koruyucu sağlık hizmetlerinin vazgeçilmez görevi toplumu bilgilendirmedir. Ancak, bilginin güvenilirliğini artırmak için Sağlık Bakanlığı işbirliğine yönelmeli, çelişkili açıklamalardan kaçınmalı ve ilk etapta aşı ile ilgili soru işaretlerinin giderilmesi için çalışmalar yapmalıdır.
»Sağlık çalışanları, gebeler, 6 aydan küçük bebeği olan veya bakan kişiler, 6 ay – 24 yaş grubu, 25 – 64 yaş grubundaki kalp hastalığı, kronik akciğer hastalığı veya immün sistem hastalığı olanlar risk grubunda bulunup istekleri halinde ücretsiz aşılanmalıdır.

Dünya Sağlık Örgütü: Yoksullara aşı kalmaz
Havana’da bulunan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Margaret Chan, "Domuz gribi aşısının küresel düzeyde elde edilme kapasitesinin sınırlı ve yetersiz olduğunu, tüm insanları koruyacak milyarlarca doz aşının eksik kalacağını" söyledi.
Chan, DSÖ’nün, Küba’nın da arasında bulunduğu gelişmekte olan 100’den fazla ülkeye aşı dağıtımına gelecek ay başlayacağını belirtti.
Chan, yoksul ülkelere gönderilecek aşıların ilaç şirketleri ve gelişmiş ülkelerce karşılanacağını belirtti. DSÖ daha önce, 4 veya 5 ay içinde yoksul ülkelerdeki insanların yaklaşık yüzde 2’sine aşının erişeceğini açıklamıştı.

Aşılamalar bugün başlayacak
Domuz gribi A(H1N1) aşılarının 500 bin dozluk ilk partisi geçen hafta Ankara'daki Sağlık Bakanlığı'na depolarına ulaşmış ve Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi’nde aşıların ilk testlerine başlanmıştı.
Sağlık Bakanlığı, yazılı bir açıklama yaparak ilk parti aşılar üzerindeki ön kontrollerin olumlu sonuç verdiğini, bu nedenle 81 ile sevkiyatlarının başladığını duyurdu.
Sağlık personelleri, çalıştıkları kurumlarda; Hacca gidecekler ise gidiş günlerine bağlı olarak her ilde belirlenen merkezlerde veya havaalanlarında aşılanacak.

Sadece Diyarbakır’da 56 virüs vakası var
DİyarbakIr Valisi Hüseyin Avni Mutlu, kentte domuz gribi vaka sayısının 56 olduğunu söyledi. Mutlu, ilk etapta 7 kişide domuz gribi görüldüğünü, hastaların bir kısmının öğrenci olması nedeniyle ilk etapta 4 okulda, daha sonra tüm okullarda bir hafta eğitime ara verildiğini hatırlattı.

Domuz gribi ölümü şaibeleriyle Meclis’te
CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen, Türkiye’de domuz gribinden ölen ilk kişi olan Mustafa Güneş’in hastalığının teşhisi ve ölümü sonrası yaşanan ihmalleri TBMM Gündemine taşıdı.
Sevigen, Sağlık Bakanı Akdağ’ın şu soruları yanıtlamasını istedi:
“-Domuz gribi sebebiyle 29 yaşında hayatını kaybeden bu kişiye, öldükten sonra ‘domuz gribi’ teşhisi konulduğu doğru mu? Böyle bir şüphe söz konusu iken ailesi ile yüz yüze görüşmesine ve temasta bulunmasına neden müsaade edildi? Domuz gribi şüphesi olduğu halde bu kişinin hastanede 4 kişilik odada tedavi gördüğü doğru mu? Diğer hastalara domuz gribi için test yapıldı mı? Olay basına yansıyana kadar aileye hiçbir bilgi verilmediği doğru mu? Ölen kişiye domuz gribi teşhisinin konulmasının ardından günler sonra, ailesini kontrol ettiğiniz doğru mu? Cenazenin hiçbir sağlık personeli olmadan aileye teslim edildiği, defin işleminin de hiçbir önlem alınmadığı ve kontrol altında yapılmadığı doğru mu?”

Okullarda hijyen anketinin ‘kirli’ sonucu
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail  Koncuk, Türkiye’de okulların mevcut durumunu tespit edebilmek amacıyla 2008 yılında 24 ilde yaptıkları anket çalışmasında, okulların hijyenik bir yapı içinde olmadığının ortaya çıktığını söyledi. Koncuk, ilköğretim ve ortaöğretim okullarında 3 bin 540 öğretmen ve idareci ile yapılan anket çalışmasında, öğretmen ve idarecilerin yüzde 87.3’ünün okullarda alt yapı ve fiziki mekanların yeterli olmadığını belirttiğini ifade etti. Koncuk, ankette öğretmen ve idarecilerin yüzde 45.4’ü okulunda yeterli kadrolu hizmetli bulunmadığını belirtirken, yüzde 36.3’ü okulundaki tuvalet sayısının ihtiyacı karşılamadığını dile getirdiğini söyledi. Koncuk, öğretmen ve idarecilerin yüzde 43.8’inin okulların hijyenik ortama sahip olmadığını, yüzde 38.7’sinin okulların kısmen hijyenik ortama sahip olduğunu belirttiğine dikkat çekerek, okulların hijyenik yapıya sahip olmadığını düşünenlerin yüzde 48’inin bunun personel yetersizliğinden, yüzde 35’i okullara yeterli ödenek ayrılmadığından, yüzde 8.6’sı okul yönetiminin duyarsızlığından kaynaklandığını belirttiğini kaydetti. Koncuk ayrıca, ankete katılanların yüzde 14’ü okulunda suların düzenli olarak akmadığını, yüzde 40.3’ü okulunda su deposu olmadığını, yüzde 92.3’ü okulunda şebeke suyu kullanıldığını belirttiğini söyledi.