Virüsten değil cezadan korktuk

UĞUR ŞAHİN

Çoğu kayıt dışı işçi olarak çalışan Suriyeli sığınmacılar, gündelik işlerde ter dökerek geçinmeye çalışanlar ve atık kâğıt işçileri… Onların yaşam koşulları yeterince zordu. Buna bir de pandemi etkisi yansıdı.

Suriyeli sığınmacı Muhammed İzmir’de yaşıyor. Salgın öncesinde bir lokantada çalışıyordu, ta ki çalıştığı yer, tedbirler kapsamında kapatılıncaya dek. Küçük bir evde 8 kişi kalıyorlar. Anlattığına göre iki aylık kirasını bu süreçte ödeyemedi.

Muhammed, “Suriyeliler de çok kötü etkilendi; ne işleri var ne de güçleri” diyor ve ekliyor: “Evlerinde oturuyorlar öyle. Mesela iş yok zaten, bunu herkes biliyor. 650 TL kira veriyorum, iki aydır ödeyemedim. Lokantada çalışıyorduk, lokanta kapalı olduğu için şimdi evde oturuyorum. İdare ediyorum, borç alıyorum, onu harcıyoruz. Yardım eden yok, hiç… Hastalık korkusunu biz de yaşıyoruz. Ama biz hastalıktan korktuğumuz için dışarı çıkmamazlık yapmadık. Zor durumdayız ne hissedeceğiz? Sen de biliyorsun, insan zor durumdayken ne hisseder? Bizi unutmasalar iyi olur. Dışarı çıkma diyorlar, dışarı çıkınca zaten cezası var. Tamam dışarı çıkmadım da ne yiyeceğim? Kirayı nasıl ödeyeceğim? Çevremde de şükür kimse yakalanmadı. Suriyeler çalışmıyor şu an korkuyorlar dışarı çıkmaya… Ceza var ya ondan korkuyorlar, koronadan değil. Zaten millet çalışmıyor, para yok. Üstüne dışarı çıkarsan ceza yersin. Ceza olmasa çalışırdım, mecbur çalışırdım. Zenginlerin parası pulu var, dışarı çıkmalarına gerek yok. Korona yaklaşmıyor onlara, para var, yemek var. Her şey fakirlere zor. Zenginlerden duyuyor musun biri öldü diye? En çok fakirler ölüyor çünkü onlar aç, o yüzden dışarıdalar. Bize yasak olmasaydı hep çalışırdım. Ne ucuzsa onu yiyoruz, eve hiç et girmedi. Eti düşünen bile yok.”

‘SAHİL BİZE YAKIŞMAZ’

1 Haziran’dan itibaren hayat ‘normale’ dönüyor. Muhammed’e normale dönüş sonrası ne yapacağını soruyorum. Şöyle cevaplıyor: “Çalışmaya başlayacağım, borcumu ödeyeceğim çünkü borç altına kaldım. Borçları da marketten alıyorsun. Ev sahibine 2 ay kira vermedim. Allah razı olsun, ‘Çalışmıyorsunuz, ne zaman olursa o zaman verin’ dedi. Sahile gitmeyi düşünmüyorum çünkü zor gelir bize. Sahil bize yakışmaz. Sahile çıkman içi cebinin dolu olması lazım. Mesela ben sadece 1 sefer gittim, sadece hava almaya çıktım. Hiç kafede mafede oturmadım.”

‘KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK’

Muhammed’in ardından atık kâğıt toplayıcısı Selahattin Çelikel ile konuşuyorum. “Bu süreçte evde kalabilmemiz mümkün değildi” diyor Çelikel, hemen devamında da “Nasıl kalsaydık” diye soruyor. Çelikel, şunları ifade ediyor: “Koronanın başlangıcından beri aynı şekil çalışıyoruz. Sabah 8, akşam 8… Sarıgazi’den otobüsle Mecidiyeköy’e geliyorum; marketlerden, mahalleden topladığım kağıtları geri dönüşüm yerlerine götürüyorum. Ekmeğimi böyle kazanıyorum. Korkunun ecele faydası yok, o kadar masraf var ki yan gelirim yok, çalışmak zorundayım. Keşke hurda işini yapanları, dönüşüm işini yapanları gelirleri verilip istirahate ayırsalardı. Bu Ankara’da uygulandı ama burada yapılmadı. Çünkü yapılacak yardımların önünü kesiyorlar.”

SUDAN ÇIKMIŞ BALIĞA DÖNDÜK

Dolapdere ve civarında seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlayan Turan Kır da dertli. Salgını sürecinde yaşadıklarını, “Balığı sudan çıkartırsın, biraz çırpınır nefes verip ölür ya, biz aynı öyle olduk” diye özetliyor. Kır, şöyle konuşuyor: “Günlük yaşıyor, günlük kazanıyor günlük tüketiyorduk. Bu hastalık gelince şaşırdık kaldık. Bir gün Dolapdere’de bir arkadaşım geliyordu. ‘Ne yapıyorsun’ dedi, ‘Çocuklar aç’ dedim. 200 TL’si vardı, 100 TL’sini bana verdi. Peki diğerleri ne olacak dedim? ‘Dur,’ dedi, ‘Onlara da çare bulacağız.’ O an gözlerim doldu. Cehennem cennet varsa, biz cehennemi yaşadık. Çok mağdur aileler var. Keşke durumumuz olsaydı da ne olduğu belli olmayan bu hastalığa karşı evimizde kalsaydık. Ama aç susuz kaç gün kalabilirdik?”