Google Play Store
App Store

Tarlabaşı’nın girişindeki vitrinle yaratılan kentsel dönüşüm havasına karşın sokaktan girince semtte durum hiç de öyle anlatıldığı gibi değil. Zenginlere ‘güvenli alan’ yaratılan semt hâlâ harabe durumda ve yoksul aileler ile ucuz işgücü olarak görülen göçmenlere ait.

Vitrini değişti, Tarlabaşı aynı
Dönüşüm hikayeleri anlatılsa da Tarlabaşı’nın büyük kısmı hâlâ harabe durumunda. (Fotoğraflar: BirGün)

Bahar GÖNÜL

İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Tarlabaşı semtinin adı uzun süredir ‘kentsel dönüşüm’le birlikte anılıyor. Semtin girişinde yer alan Taksim 360 Projesi’nin tabelasıyla semtin dönüştüğü izlenimi verilse de vitrinin arkası hiç de öyle değil.

Tarlabaşı, her göç yolcuğunun geleniyle gideniyle içine yeni kimlikler alarak değişimini sürekli sağlayan bir semt. Yüzyıllar öncesinde başlayan hikayesine Sefaretler, Levantenler, Rumlar ve sonrasında romanlar, Kürtler, Türkler, Süryaniler eşlik etti. Şimdi ise içine girdiğinizde Siyah, Hint, Suriyeli birçok etnik kökenden insan semtin yerlisi konumunda. En başında varsılların yaşadığı, saygın semt Tarlabaşı, zamanla kentten dışlananlara kucak açarak ‘köhneleşen’ bir bölgeye dönüştü. Ardındansa ‘kentsel dönüşüm’ hamleleriyle ‘soylulaştırılarak’ varsıllara teslim edilmek istendi.

Semtin girişine lüks bir görüntü verilmeye çalışılıyor.

Tarlabaşı, Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar gözde mekânlardan biriydi. Ankara’nın başkent oluşuyla elçilikler semtten ayrılmaya başlayınca ilk pırıltılarını kaybetti. 1942’de getirilen Varlık Vergisi ile de semtte yüzyıllardır yaşayanlar bölgeden ayrılmak zorunda kaldı. Ardından 1955 yılının 6-7 Eylül’ünde Rumlara yapılan pogromla semtin sosyo-kültürel görünümü tamamen değişti.

KÖYDEN KENTE GÖÇLE YENİ KİMLİK OLUŞUYOR

Ermeni, Rum ve Yahudilerin Tarlabaşı’nı terkinden sonra 1960’lardan itibaren başlayan köyden kente göçten semtin yapısı da etkilendi. Kent çeperlerinde gecekondulaşamayan göçmenler Tarlabaşı gibi terk edilip harabeleşmiş mahallelere yerleşti. Böylelikle döneminin tüccarlarının yaşadığı Tarlabaşı’nda artık ucuz iş gücüyle çalışan insanlar semtin yeni yapısını oluşturmaya başladı.

1980 darbesinden sonraysa dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, semtte kentsel dönüşümle ciddi bir yıkıma gitti. Dalan, 350 kadar koruma kapsamına alınmış yapıyı yıkarak Tarlabaşı Bulvarı’nı açtı. Bulvar, Tarlabaşı ve Beyoğlu arasına sınır çekti ve bağ kesildi.

Bakanlar Kurulu kararıyla, 28 Mart 2006’da Beyoğlu Kentsel SİT Alanı içerisindeki 209’u kültür varlığı tescilli 269 binayı kapsayan 20 bin metrekarelik bölge ‘yenileme alanı’ ilan edildi. Binlerce insanın yaşadığı Tarlabaşı içerisindeki 9 parsellik alanı kapsayan Taksim 360 Projesi’nin ihalesi 2007’de Çalık Holding’e verildi. Çalık Grubu’na bağlı GAP İnşaat ve Beyoğlu Belediyesi inşaatı birlikte üstlendiler. İstimlak kararlarıyla, Tarlabaşı halkı zorla evlerinden çıkarıldı. Ancak yıkılan binaların yenilerinin inşası tam 17 yıldır sürüyor. Bu 17 yıllık süreçte birçok kez inşası durdurulan Taksim 360 binalarına ise sadece 2 yıldır yerleşilmeye başlandı. Ofis ve Konut olarak projelendirilen bu binalara dönemin yeni varsılları yerleşirken semtin arka tarafında hâlâ birçok etnik kökenden, ucuz iş gücünü oluşturan insanlar yaşamayı sürdürüyor.

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2013’te düzenlediği bir etkinlikte “Yıkmak kolaydır ama yapmak zordur. Ama bizim onları harap hallerine bırakmak gibi bir niyetimiz yok. Asla yorulmayacağız. Medeniyet tasavvuru ile hareket edeceğiz. Şehirlerimizi yeniden inşa edeceğiz. İnsan şehri şekillendirmez, tam tersine şehir insanı şekillendirir” demişti. Erdoğan’ın da dediği gibi Tarlabaşı’nda çok kolay yıkımlar yaşandı ama yerlerine yenileri yapılmadı. Her ne kadar harap halde bırakmayacağız dese de Tarlabaşı tam olarak öyle bırakıldı. Kuzeyinde Dolapdere Caddesi, güneyinde Tarlabaşı Bulvarı, doğuda Talimhane, batıda Kasımpaşa ile çevrelenen Tarlabaşı’nın sakinleri Taksim 360 ile semtteki değişimi, yıkımdan sonra yapılmayan binaları ve semtin harabe halini anlattı.

BALYOZ VURDULAR, “KAZA” DEDİLER

2017-18 yılları arasında proje inşaatında çalışan Mustafa Renklihava, bir asırlık tarihi yapıların kaza süsü verilerek yıkıldığını ifade etti. Binaların sadece ön yüzünü bıraktıklarını belirten Renklihava, “Arka cephelerini hep yıktılar. Yanlarını yıktılar. Sadece ön cepheyi tuttular. ‘Yapıyı bozmadık’ manasında bıraktılar. Güçlendirme tabiriyle yeni nesil yaptılar. Caddede bir iki örnek var. Misal 40-50 yıllık bir bina var ama onun yanında da 100-110 yaşında bir ev var. Yanındaki eve gelince oraya da bir balyoz vuruyorlar onu da yıkıyorlar. Kaza ile yıkıldı diyorlar” şeklinde konuştu.

Evleri istimlak edilen birçok insanın zorla çıkarıldığını söyleyen Renklihava, “Kadınçıkmaz’da oturan bir kadının binası vardı. Abim oturuyordu orada. Belediye buraların hepsini boşaltmaya kalktı. Hanımefendi bir miktar para istedi devretmek için. Yalnız belediyeye yani devlete fazla geldiği için ona başka bir miktar sundular. O da kabul etmedi. Bu durum bayağı sürdü. Sonra bir dava açıldı. Davayı beklemediler, kadını 2007 yılında apar topar evinden attılar. ‘Biz devletiz elinden alırız’ dediler, aldılar. Aşağı yukarı o zamanın parasıyla 30-35 bin TL para verdiler, çıkarttılar. Genellikle hep böyle oldu burası. Apar topar insanları çıkartıp attılar” dedi.

Mustafa Renklihava ve ailesi

PROJE PAHALIYSA SEMT GÜVENLİ

Tarlabaşı’ndaki Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi cemaatinden Burhan Arpak ise, Rum, Ermeni ve Yahudilerin ardından olan göçlerle semtin kimliğinin sürekli değişim halinde olduğuna dikkat çekti.

Arpak, “Bir dönem Kürt kardeşlerimiz buradaydı, bir dönem baktık siyah insanlar çoğaldılar. Şimdi bakıyoruz Suriyeli Araplar bu bölgeye hâkimler. Devamlı kabuk değiştiren bir semt Tarlabaşı. Gelen insanlar keyiften gelmiyorlar ya da macera aramak için gelmiyorlar. Birçoğu zorunlu şartlarda geldiler ve zor şartlarda geldiler. İmkânlarına uygun olan yerlere geldiler. Onlar da isterlerdi belki Göztepe’de, Bakırköy’de kaloriferli, sıcak sulu bir evde gidip oturalım ama imkânlar öyle değil. Onlara biraz daha hoşgörülü, biraz daha denetimli, biraz daha bilinçli yaklaşılsaydı bugün iş çığırından çıkmazdı. Şuradan ben caddeye gidinceye kadar 20 kişiye kulak misafiri oluyorsam 20 ayrı lisan duyuyorum” şeklinde konuştu.

Taksim 360 Projesi’nin yatırım yapabilen kesime hitap etmesi sonucundaysa semtte ‘güvenli bir alan’ sağlandığını dile getiren Arpak, “Sonra bir kanun çıktı Taksim’den Kasımpaşa’ya kadar kentsel dönüşümle buralar düzenlenecek diye, Taksim 360 projesiyle restore olacaktı. Bana kalsa şahsi fikrim o eski havasını korusun. Tarihi eser olanları yıkmadılar. Bir kısmı da artık çürümüş, çökme tehlikesi vardı, onları mecburen yıktılar. Yeni binalar yapılınca, bir güvenlik geldi buraya. Bunlar tabii ucuz evler değil. Alanlar kaç milyon dolar verip bu evleri alıyorlar. Güvensiz bir ortama da kimse böyle bir yatırım yapmaz. Doğal olarak etrafı da ona göre düzeliyor. Tarlabaşı’na olan ülkede her yerde oluyor. Keşke biraz daha kurallı, bilinçli, hesaplı, kitaplı yapılsa çok daha güzel olur” ifadelerini kullandı.

Burhan Arpak

SAĞLAM BİNALAR ZARAR GÖRDÜ

İnşaat yapımı sırasında sağlam binaların zarar gördüğünü ifade eden semt sakinlerinden Veis de, “Tarihi olarak binaların koruyabildiklerini korudular. Düzelecek bina var düzelmeyecek bina var. Bugüne kadar sahip çıkılmamış artık mahvolmuş, düzelme ihtimali olmayan bir yapıyı tadilat etmenin bir anlamı yok” dedi.

Eliyle bir binayı gösterdi ve şöyle devam etti: “Şu köşe başındaki bina tarihi eserdi, yıkmayacaklardı. Sonra yıkmak zorunda kaldılar çünkü yapılan inşaatın yanında dayanamadı.”