FERAY AYTEKİN AYDOĞAN – Eğitim Sen Genel Başkanı 24 Haziran seçimleri öncesi AKP’ nin yayınladığı seçim beyannamesi; yeni rejimin yol haritasıydı. Seçim beyannamesinin eğitimle ilgili bölümü ‘2023’ e Doğru Vizyon Belgesi’ nin temel omurgasını oluşturdu ve Milli Eğitim Bakanı tarafından değil, bizzat Erdoğan tarafından sunumu yapıldı. 24 Haziran seçimleri sonrası yayınlanan KHK ile de çoğunluğunu […]

Vizyon belgesi AKP’nin yeni rejiminin tasarısıdır!

FERAY AYTEKİN AYDOĞAN – Eğitim Sen Genel Başkanı

24 Haziran seçimleri öncesi AKP’ nin yayınladığı seçim beyannamesi; yeni rejimin yol haritasıydı. Seçim beyannamesinin eğitimle ilgili bölümü ‘2023’ e Doğru Vizyon Belgesi’ nin temel omurgasını oluşturdu ve Milli Eğitim Bakanı tarafından değil, bizzat Erdoğan tarafından sunumu yapıldı.

24 Haziran seçimleri sonrası yayınlanan KHK ile de çoğunluğunu sermaye kesiminin temsilcilerinin oluşturduğu ‘Eğitim Öğretim Politikaları Kurulu’ oluşturularak, kurulun saraya bağlı olduğu ve eğitim politikalarını hazırlayacak olanların artık bu kurul olduğu, MEB’ in rolünün ise oluşturulan politikaların uygulayıcısı olacağı net olarak belirtildi.

MEB’ in ‘yeni’ adıyla ilan ettiği her adım AKP’nin sözü, iktidarın yol haritasıdır. AKP’nin seçim beyannamesinde açıklanan; TOBB ile meslek liseleri özelinde imzalanan ve öğrencilerimizi ucuz iş gücü olarak tarif eden protokol; öğrencilerimizi adrese dayalı yerleştirmeyle sınıfsal dayatmaya mahkum eden, zorunlu meslek liselileştirme ve imam hatipleştirmeyi esas alan sınav sisteminin uygulanmaya devam edeceği vb. yaşama geçirilen ve geçirilmesi planlanan tüm adımlar vizyon belgesinde kelime kelime yer aldı.

‘Ortaöğretim Tasarımı’ ile de AKP ve uygulayıcısı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından iktidar olduğu günden bugüne ortaöğretim kurumlarını politik iktidar alanı olarak gören ve bu nedenle eğitim alanında politikaların odaklanma noktası olarak ortaöğretim kurumlarını ideolojik bir tercih olarak bilinçli olarak seçen anlayışın devam ettirildiğini görüyoruz.

Ortaöğretim kurumlarını hedef alan politikaların kronolojisi de genel fotoğrafı ortaya koymaktadır. 2004 yılında bugünün Milli Eğitim Bakanı olan Ziya Selçuk AKP döneminin müfredatını ilk kaleme alan isim oldu ve oluşturulan yol haritasının ilk adımı atıldı.

2005 yılında anadolu, fen, anadolu öğretmen, anadolu güzel sanatlar, spor liseleri ile başında ‘anadolu’ ibaresi bulunan mesleki-teknik liselerin öğrenim süresi, hazırlık sınıfı kaldırılarak 4 yıl olarak düzenlendi. 2010 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, yayımladığı bir genelgeyle tüm düz liselerin anadolu liselerine dönüştürüleceğini açıkladı, uygulama hemen başlatıldı.

2012 yılında 4+4+4 sistemine geçildi. Memleketin her yerinde velilerin, öğrencilerin eylemlerine, itirazlarına rağmen okullar imam hatip okullarına dönüştürüldü, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda özel okulların ‘teşvik’ler yoluyla sayıları artırıldı ve meslek liselileştirme politikalarına hız verildi.

2014 yılında 652 sayılı KHK ile proje okulları uygulaması başlatıldı.

Şubat 2015 tarihinde ilk proje okul listesi yayınlandı. İstanbul Erkek Lisesi’nin sonradan dâhil edilmesi ile 44 okul o tarihte proje okulu olarak ilan edildi. İlk ilan edilen listenin en dikkat çekici yanı, tüm illerde tarihi ve akademik başarısı yüksek olan, ” Gezi” sırasında ve devamında ‘Karanlığa Teslim Olmayacağız.’ eylemleriyle açığa çıkan gençliğin muhalif duruşunun etkisinin güçlü bir şekilde görüldüğü köklü ve başarılı okulların listeye dâhil edilmesiydi.

Proje okul uygulamasıyla; Türkiye’nin tarihine tanıklık eden ve o tarihe katkı sunan liselerin proje okulu yapılarak kendilerini var eden tarihten arındırılması hedeflenmişti. Kendi hikâyesini yazmak ve kendisinden önce yazılan tarihin tamamını unutturmak için iktidar öncelikle bu okulları hedef aldı. Amaç iktidara sadık nesiller yetiştirmekti.

1 Eylül 2016’ da OHAL uygulamasının da verdiği rahatlıkla iktidar “Proje Okullar Yönetmeliğini “ yayınladı. 19 Eylül’ de yayınlanan genelge ile öğretmenlerin okullardan ayrılması planlandı. 2016 Ekim ayında proje okul ilan edilen okullarda çalışan öğretmenler; velilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin eylemlerine, itirazlarına rağmen zorla kilometrelerce uzaktaki okullara gönderildi.

22 Şubat 2018 tarihinde ise proje okullarına öğretmen belirleme yöntemi, öğretmenlerin bir form doldurması ve mülakat yapılması şeklinde belirlendi.

2017’de yapılan müfredat değişikliği ile öğretim programı ‘değerler eğitimi’ üzerinden yapılandırıldı. 2004 yılında yazılan AKP’ nin ilk müfredatından sonra kamusal ve bilimsel eğitimi tamamen yok sayan iktidarın ikinci müfredatı yazıldı.

2017 yılı eğitimde art arda düzenlemelerin yapıldığı yıl oldu ve aynı yıl ortaöğretime geçiş sınav sistemi değiştirildi. Sınav sistemi değişikliği sürecinde her öğrencinin istediği okul türünde ve okulda eğitim alma hakkı olduğunu; okullaşma politikasının siyasi iktidarın gereksinimlerine göre değil, öğrencilerin ilgi, istek, yetenek ve gereksinimlerine göre oluşturulması gerektiğini defalarca ifade ettik. Eleştirilerimiz fazlasıyla haklı çıktı. Sınav sistemi değişikliği ile merkezi sınav uygulamasında ‹Nitelikli› olarak tarif edilen okulların sayısının yarısından fazlasının meslek ve imam hatip liselerinden oluşturulması, adrese dayalı yerleştirmede birden fazla okul türü yazma zorunluluğu getirilmesi ile birlikte iktidar okullaşma politikasındaki ısrarını hayata geçirmeye devam etti.

Yüz binlerce öğrenci sistemin kendisinden dolayı mağdur oldu istemediği okullara yerleşti veya hiç yerleşemedi. İktidarın zorunlu okullaşma politikasına rağmen memleketin her yerinde öğrencilerimizin tercihi fen liseleri, ilgi, yetenek ve becerileri doğrultusunda yönlendirilmeleri sonucu güzel sanatlar, sosyal bilimler, spor liseleri ve anadolu liseleri oldu. Meslek ve imam hatip liselerinin kontenjanları ise ülke genelinde doldurulamadı. Akademik eğitim almaya dönük talep bir kez daha açığa çıktı.

Son yayınlanan ortaöğretim tasarımı ile ortaöğretim kurumlarını hedef alan politikaların devam ettiğini görüyoruz. Vizyon belgesi ve ortaöğretim tasarımını birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan tablo; meslek liseleri ve imam hatip okulları iktidarın politik kitle tabanı olarak kabul edilmeye ve bu nedenle bu iki okul türünün toplam ortaöğretim içersindeki payı sistematik olarak artırılmaya çalışılmakta ve bunun için de kamu yönetimi erki kullanılmaya devam etmektedir.

Genel akademik eğitim bu gerekçelerle baskılanmaya çalışılmakta, sınavla öğrenci alan okulların sayısı ve kontenjanları tam da bu nedenle sınırlandırılmaya çalışılmaktadır. Üniversiteye girme talebi özellikle yoksul ailelerin çocukları üzerinden; meslek liseleri iş garantili olacak vb. ifadelerle sınırlandırılmaya çalışılmakta, özelleştirme politikalarının devamı olarak öğrencilerimizin vakıf üniversitelerine yönlendirilme politikaları da sürdürülmektedir.

Bu genel çerçeve içersinde ortaöğretim tasarımı modelini incelediğimizde, vizyon belgesine göre ‘Ortaöğretimde esnek ve modüler yapı’ özel olarak görülüyor ki yalnızca anadolu liseleri açısından kurgulanmış durumdadır. Aynı zamanda bu hedefle uyumlu sadece imam hatip okullarının olması, tanımlanması ve genel ortaöğretimle sadece bu okul türünün ilişkilendirilmesi, geçişliliğin sadece bu iki okul türü arasında olmasına neden olacaktır. Meslek liseleri, fen, sosyal bilimler, güzel sanatlar, spor liselerinin bu esnek ve modüler yapının dışında tutulması iktidarın politikaları açısından gerçekte yapılmak isteneni açıklamaktadır.

Esneklik; geçişliliğin ve okul sisteminin geleneksel yapısının boğumuna işaret etmektedir. Genel ortaöğretimin temel işlevlerinden birinin yükseköğretime öğrencileri hazırlamak olduğu düşünüldüğünde; zaman içersinde bu iki okul türünün programlarının birbirine yakınlaşması öğrencilerin imam hatip okullarına yönlendirilmesini kolaylaştıracaktır.

Bireyselleştirilmiş öğretim, Dünya genelinde eğitimin piyasalaşması anlamına gelmektedir ki ve dünyanın her yerinde şu anda temel tartışma başlığıdır. Modüler sistem ‘okulu’ yapısal olarak dönüştürmekte ve kurumu pedagojik, bilimsel olarak yapılandırılmış bir kurum olmaktan zaman içersinde çıkarmakta, ticari bir işletmeyle işlevsel olarak benzeştirme potansiyeli taşımaktadır. Tüm adımlar kurumu, okulu işlevsel ve yapısal olarak olması gerektiği zeminden uzaklaştırmaktadır.

Öğretmenlerin, öğrencilerin, velilerin basın yoluyla bilgi aldığı, sürecin hiçbir yerinde söz ve karar süreçlerine dahil edilmediği ve Milli Eğitim Bakanı’ nın büyük bir değişim algısı yaratma çabasıyla gerçekleştirdiği basın açıklamasında sorduğumuz sorulara ilişkin hala bir yanıt üretilmemiştir.

• ’Ortaöğretim Tasarımı’ açıklamasında ders çizelgesi ders sayılarının azaltılması, derslerin birleştirilmesi şeklinde düzenlenmiştir. Bu dersler kimler tarafından okutulacak, derslerin kazanımları ne olacaktır? Ders alan ağırlıkları dağılımında öğretmenlerin yaşayabileceği sorunlara ilişkin (Norm fazlası, ders dağılımında adalet, eşitlik vb.) hangi önlemler alınmıştır?

• Ortak ders sayısının azaltılması, seçmeli derslerin oranlarının artırılması yönünde açıklanan ders çizelgesi okul yönetimlerinin var olan yapısı üzerinden öğretmenler arasında ders dağılımı ve öğrencilerimizin ilgi, yetenek ve becerilerine yönelik yönlendirme süreçlerinde yol açacağı eşitsiz uygulamalara yönelik nasıl bir önlem alınmıştır?

• Ortaöğretimde uygulamada yapılan değişiklikler yükseköğretimden bağımsız düşünülemez. YÖK’ ün açıklamasında ise ortaöğretimde yapılan değişikliklere ilişkin bir çalışma olmadığı açıklanmıştır. Ortaöğretim tasarımı açıklaması YÖK’ ten bağımsız mı planlanmıştır?

• Öğrencilerin yaptığı projeler, portfolyo çalışmaları ve katıldıkları etkinliklerin üniversiteye geçişte etkisinin planlandığı açıklandı. Okullar ve coğrafi bölgeler arasındaki eşitsizliğin son derece derin olduğu ülkemizde eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik atılacak somut adımlar nelerdir?

• Kariyer ofisi nedir? Milli Eğitim Bakanlığı okulu bir iş bulma kurumu olarak mı yoksa öğrenciyi psikolojik, akademik ve davranış açısından geleceğe hazırlayan bir kurum olarak mı tanımlamaktadır? Rehberlik servislerinin güçlendirilmesi, desteklenmesi yerine ‘Kariyer Ofisi’ uygulamasına neden ihtiyaç duyulmuştur?

• Toplumun tüm kesimleri ile görüşülerek hazırlandığı açıklanan ‘Ortaöğretim Tasarımı’ hazırlanma sürecinde görüşülen kesimler kimlerdir?

• Ortaöğretim Tasarımı açıklaması ‘Anadolu Liseleri’ ile sınırlı bir açıklamadır. Farklı okul türlerinde ders çizelgesi nasıl uygulanacaktır?

• ’Ortaöğretim Tasarımı’ açıklamasında sertifika programlarının mutlaka okulun içinde alınması gerekmediği açıklandı. Sertifikasyon programları ile liselerin bir eğitim kurumu olmaktan çıkarılarak sertifika merkezine dönüştürülmesi eğitimin hangi sorununa çözüm olacaktır?

• Yapay zekanın eğitim alanında kullanımı Dünya genelinde eğitimin piyasalaşması ve öğretmen rolü ve sayısı üzerinde oluşturduğu baskıdan dolayı tartışılmakta ve eleştirilmektedir. Yapay zeka uygulamalarının ders çizelgesine alınması sürecinde yapay zeka uygulamalarının olumsuz dönütleri değerlendirilmiş midir?

• Öğretmen; iktidar ve MEB tarafından eğitimin tüm sorunlarının hedefinde gösterilmektedir. Eğitimde uygulanan yanlış politikalar görünmez kılınmaya çalışılmakta ve tüm tartışmalar bilinçli olarak öğretmeni hedef göstererek yürütülmektedir. En temel sorunları görmezden gelen MEB’ in ürettiği tek çözüm(?) ise öğretmen eğitimleridir. Öğretmenlerin hak ve özgürlükleri genişletilmeden nitelikli eğitimden söz edilemez. En temel hak olan kamusal emeklilik hakkı 3600 ek gösterge yaşama geçirilecek midir? Sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilecek ve mazerete dayalı tayin hakkı başta olmak üzere tüm hakları iade edilecek midir? Ücretli öğretmen uygulamasına son verilecek midir? Ataması yapılmayan öğretmenlerin atama sorununa çözüm bulunacak mıdır? Öğrencilerimizin ilgi, yetenek ve becerileri doğrultusunda yönlendirilebilmesi için bilim, kültür, sanat, spor, yabancı dil branşları başta olmak üzere tüm branşlardan atama yapılacak mıdır? Proje okul uygulamasına son verilecek midir? Yönetici atamaları, öğretmen atamaları, proje okullarına öğretmen alımında mülakat uygulamalarına son verilecek midir? Hukuksuz ihraçlarla ilgili sürece dair hukuk işletilecek mi, eğitim ve bilim emekçilerinin ellerinden alınan meslek hakkı iade edilecek mi, Cumhuriyet tarihinin en büyük zulmüne son verilecek midir?

Eğitimin en temel sorunlarına cevap vermeyen, çözüm bulmayan, çözüm bulmaya yönelik de bir irade koymayan politika yapıcı ve uygulayıcıları; eğitim sorun değil çözümdür diyerek, attığı her adımla sorunların temelinin bizzat kendisi olduğunu ilan etmektedir.

Ve bu karanlığı yaratmak isteyenlere, sorunların yaratıcılarına en güzel cevabı eğitim ve bilim emekçileri, veliler, öğrenciler hep birlikte okul okul eylemlerle ördüğümüz proje okulları mücadelesi sürecinde kaybettiğimiz Eğitim Sen’ e bir yaşam adayan meslektaşımız, yol arkadaşımız Mustafa Turgut’ un öğrencileri haykırmıştır;

Biz bilmezdik gökyüzüne yükselince bir kuş olacağını

Cağaloğlu’ nu inletmiş dev gibi bir adamdın

Dev gibi yüreğinle bir devrim yaptın…

Eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrencilerimizin en temel hak ve özgürlüklerini hedef alanlara karşı bu memleketin eğitim ve bilim emekçileri, velileri, öğrencileri dev gibi yürekleriyle kamusal ve bilimsel eğitim mücadelesinin tarihini yazmaya devam ediyor!