Yağmacılar dünyanın her yerinde iş başında. Arnavutluk ile Yunanistan’dan geçen ve Avrupa’nın Amazon’u olarak anılan Vjosa Nehri tam 36 HES projesinin tehdidi altında. Halklar nehrin milli park olmasını istiyor.

Vjosa Nehri’ne 36 HES tehdidi

Mine YILDIZ

Türkiye’de değil tüm dünyada ve Avrupa’da da her geçen gün hidroelektrik santrallerinin sayısı artıyor. Avrupa’nın son vahşi nehri Vjosa, HES (hidroelektrik santrali) projesiyle karşı karşıya. Tıpkı Karadeniz’imiz gibi.

Yunanistan'ın Pindus Dağları'ndan Arnavutluk'taki Adriyatik Denizi'ne akan ve Avrupa’nın Amazon’u olarak bilinen“Vjosa Nehri”, muazzam bir biyolojik çeşitliliğe ve 1.100'den fazla türe ev sahipliği yapıyor. Vjosa’yı bu kadar dikkat çekici kılan, Avrupa'nın tek büyük serbest akan nehri olmasıdır.

Arnavutluk’ta hükümet, uluslararası bankalar tarafından finanse edilen devasa bir Balkan hidroelektrik projesinin bir parçası olarak Vjosa Nehri üzerinde 36 HES kurmayı planlıyor.

vjosa-nehri-ne-36-hes-tehdidi-865293-1.

Geçtiğimiz haftalarda çevre örgütleri, Brüksel'de AB Komisyonunun önü, Paris'teki Eyfel Kulesi, Berlin'deki Brandenburger Tor gibi ünlü ve önemli anıtların önüne “Vjosa Nehri Milli Parkı! Şimdi” sloganıyla Arnavutluk Vjosa nehrinin korunması çağrısı yapan pankartlar bıraktılar. EcoAlbania'nın direktörü Olsi Nika: "Arnavutluk'taki Vjosa'ya verdiğimiz önem nedeniyle bu eylem için, Avrupa’daki bu önemli kültürel miras anıtlarını özellikle seçtik. Arnavutluk'taki seçimlerden hemen önce, ulusal hükümetimizin Vjosa'yı korumasını ve önde gelen AB politikacılarının bu girişimi desteklemesini talep ediyoruz ' demişti.

HES’LER GEÇİCİ İSTİHDAM SAĞLAR

Projelerin yalnızca inşaat aşamasında istihdam sağlayacağının altını çizerek, Vjosa'yı bir tür eko-turizm merkezi haline getirilmesinin gerektiğinin, bunun aynı zamanda yerel halk için istihdam yaratabileceğini söylüyorlar. Vjosa Nehri ile ilgili olan yürütülen bu eylem, Balkan ülkeleri genelinde yaklaşık 3 bin 400 adet HES projesiyle tehtit edilen doğal yaşamın venehirlerinin korunmasını savunan "Avrupa'nın Mavi Kalbini Kurtarın" adlı büyük bir kampanyanın parçası aslında.
Her ne kadar Arnavutluk'un Başbakanı Edi Rama, Vjosa nehrini milli park haline getirmek istediklerini 2020 yılı Eylül ayında açıklamış olsa da, hükümet henüz net bir adım atmadı. Bu nedenle, bu görsel eylemler Avrupa genelinde özellikle 25 Nisan'da Arnavutluk'ta yapılacak olan seçimlerden önce gerçekleştirildi. Çevre örgütleri seçim sonrası göreve başlayacak olan yeni hükümetten önce, siyasilerin ilgisini çekmeye ve bu ilginin nehre 'milli park' statüsü kazandırmasını umut ediyor.

vjosa-nehri-ne-36-hes-tehdidi-865292-1.

ÇEVRE FELAKETLERİNE DAVETİYE

Avusturyalı Yeşiller Parlamento Üyesi Thomas Waitz geçtiğimiz Ekim ayında Başbakan Edi Rama'ya harekete geçmesi için açık bir mektup gönderdi. Ayrıca Yeşiller grubu parlamento üyeleri Vjosa ile ilgili endişelerini dile getirip, bunu Arnavutluk İlerleme Raporu 2021'e dahil etmişlerdi. İlerleme raporuna göre Avrupa Birliği, Arnavutluk hükümetini HES yapımına engel olmaya ve nehri Milli Park statüsüne kavuşturmaya çağırıyor. Çevre örgütleri, insanların evlerinin sular altında kalacağını, bunun balık göçlerini engelleyeceğini, çevre felaketlerine davetiye çıkarılmış olacağını haykırıyor.
Bir diğer güncel örnek de Bulgaristan’dan: “Akuo” isimli şirket bundan daha bir kaç gün önce toplam 15,5 MW kurulu güce sahip beş hidroelektrik santralinin satın alımını tamamladığını duyurdu.
Avrupa, bundan önce görülmemiş bir ölçekte çevresel zorluklarla karşı karşıya: Biyolojik çeşitlilik kaybı, kaynak kullanımı, iklim değişikliğinin etkileri ile sağlık ve refah üzerinde çevresel riskler gibi. Kaldı ki Avrupa Çevre Ajansı (EEA,Soer/2020) raporu da bunu doğruluyor. Rapora göre, AB biyolojik çeşitlilik kaybını, doğal kaynakların aşırı tüketimini ele alacak acil eylem planını oluşturmaz ise 2030 hedeflerine ulaşamayacak.

Karadeniz'deki HES'ler gibi bölge insanının ihtiyaçlarından ve ekosistemden kopuk, nehirleri sadece elektrik üretimi aracı olarak gören projeler her geçen gün Avrupa’da da hızla hayata geçiriliyor. Ancak aynı Avrupa, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) aracılığıyla doğal alanları doğrudan etkileyen hidroelektrik projelerine 800 milyon Euro dan fazla kredi kullandırabiliyor.

İNSAN DOĞANIN SADECE KONUĞU

Kapitalist çıkarları ve kârlılığını arttırmak amacıyla sosyo-ekonomik yaşamı kendi talepleri doğrultusunda belirleyen sermaye sınıfı, daha fazla kar etme hırsının bir sonucu olarak, “doğaya hükmetme” girişimiyle çevre katliamlarının, iklim değişikliğinin sorumlusudur. Çevre ve doğa, “kâr maksimizasyonuna” kurban edilerek metalaştırılmış ve insanlık üretim sürecinden koparılmış ve vasıfsız birer tüketicilere dönüştürülmüştür. İnsan doğanın efendisi olduğu yanılsamasıyla, (ne yazık ki) sadece kendi türünün değil, aynı zamanda diğer tüm biyolojik çeşitliliğin de katilidir.

Oysa insan ırkı doğanın sadece “konuğudur” ve ona uygun davranmalıdır. Görmek için mikroskoba ihtiyacımız olan küçücük biyolojik bir varlığın (Covid-19) tüm dünyadaki yaşamı nasıl etkilediğine tanıklık ediyoruz. Bu bile insanın doğanın “efendisi” olmadığının kanıtlarından sadece birisidir. Doğa kendine ait olanı er yada geç geri almıştır, almaya da devam edecektir.