2022 Dünya Şampiyonası, son kupa sahibi Sırbistan’ın başından sonuna kadar turnuvadaki ağırlığını hissettirdiği ve beklenenden çok daha rahat bir final galibiyeti ile mutlu sona ulaştığı bir turnuva oldu.

Voleybolun süper gücü: Sırbistan

3 hafta süren harika bir voleybol turnuvasını geride bıraktık. İtiraf edeyim, bana göre, 4 yıl önce Japonya’da yapılan turnuva daha iyi voleybolun, daha çekişmeli maçların oynandığı ve daha iyi bir finale sahne olan bir organizasyondu. Aynı zamanda Japonya, Polonya ve Hollanda’ya, özellikle de Hollanda’ya göre çok daha iyi bir ev sahibiydi. En azından çok amaçlı bir stadyumu 3’e bölüp aynı anda maç oynatmak, maç salonlarını değiştirip aynı koltuğa çift bilet satmak, koltukları değiştirmek, 4 çeyrek final maçını, 2’şer olarak aynı saate getirmek gibi abuk sabukluklar yaşanmamıştı. Bunun dışında Güneydoğu Asya voleybolunun Avrupa ve Güney Amerika karşısında kan kaybının sürdüğünü gördük. 2000 Olimpiyatları ve 2002 Dünya Şampiyonası, herhangi bir Güneydoğu Asya takımının madalya alamadığı turnuvalardı. O tarihten bu yana bu 2 turnuvayı da üst üste es geçtikleri olmamıştı. 20 yıl sonra bu tekrar gerçekleşti. Ne 2020 Olimpiyatları ne de geride bıraktığımız Dünya Şampiyonası’nda Çin, Japonya, Kore ve Tayland herhangi bir madalya kazanabildiler. Sürprizlerin çok fazla yaşanmadığı bir turnuva olduğunu da itiraf etmeliyiz. Polonya, çeyrek finalde turnuvanın en büyük sürprizine imza atıp Sırbistan’ı saf dışı bırakmaya çok yaklaşmıştı, fakat karar setini 15-13 kaybederek turnuvaya veda ettiler. Bu performansları, onlara, Kanada ve Belçika ile beraber dünya sıralamasında işlerine oldukça yarayacak puanlar getirdi, Polonya FIVB dünya sıralamasında 10. sıraya yerleşirken, Belçika da 11. sıraya kadar yükseldi. Dünyanın en iyi 11. takımı Belçika’nın gelecek yıl, 16 takımla yapılan Uluslar Ligi’nde yer alamayacağı sırada, 23. sıradaki Güney Kore’nin daimi üye kontenjanından yer alacak olması ise FIVB’in pişman olacağı bir ortam yaratacak.

SANTARELLİ’YE TEBRİK

Sırbistan’ın, mağlup olmadan, turnuva boyunca sadece 5 set vererek şampiyon olması inanılmaz bir başarı. Örneğin, finaldeki rakipleri Brezilya, oraya rakiplerine 11 set vererek ve Japonya’ya kaybederek gelmişti. Kadro kalitesi 4 sene önceki turnuvayla karşılaştırıldığında, Tijana Boskovic’in Uluslar Ligi’nde yer almaması hesaba katıldığında ve nihayetinde yeni bir antrenörün de varlığı sebebiyle, Sırbistan, turnuvanın favorilerinden birisi olsa da böyle bir üstünlükle şampiyonluğa gidecek bir takım olarak görülmüyordu. 10 ay önce göreve gelen Daniele Santarelli, Busa, Bjelica, Popovic, Mihajlovic gibi, kariyerlerinin bir daha yukarıya doğru ivmelenmeyeceği düşünülen oyuncuların formunu yükselterek ve Maja Ognjenovic gibi bir voleybol efsanesinin kenara çekilmesine rağmen, takımına dünya şampiyonluğunu getirmekle kalmadı, turnuvanın rüya takımına pasör çaprazı, libero ve pasörünü sokmayı başardı, hatta orta oyuncu pozisyonunda da Stevanović’in ödülü hak ettiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değildi. Sırbistan, çok rahat olmasa da, asla yarı finaller ve hatta çeyrek finaldeki maçlarla karşılaştırılamayacak kadar problemsiz bir final oynayarak şampiyonluğa uzandı. Hatta şöyle söyleyelim, en son bir Dünya Şampiyonası final maçı 3-0 bittiğinde yıl 1998’di ve Küba, Çin’i mağlup etmişti. Fakat o turnuva setlerin halen 15 sayı üzerinden oynandığı eski sistemin uygulandığı bir turnuvaydı. 25’lik setlerin oynanmaya başlamasından beri düzenlenen 5 turnuvadan 4’ünün finali 3-2 bitmişti. 3-0 ise bir ilk oldu. Bir bilgi daha, hem final hem 3.lük maçının 3-0 bittiği, turnuva tarihinde 1 örnek vardı. Soğuk savaşın gölgesinde sadece 4 takımla düzenlenen 1967 turnuvası. Yani kapsamlı bir turnuvada ilk kez gerçekleşiyor.

Yeri gelmişken belirtelim, FIVB son 2 turnuvadır Rüya Takım’ı ilk 3 sırayı alan takımlardan oluşturuyor. En son 2014’te 4. olan İtalya’nın liberosu Monica de Gennaro takıma seçilmişti. Halbuki ondan önce, ilk 4 dışındaki takımların oyuncuları da seçilebiliyordu. Bu ödüller bireysel performanlar üzerinden verildiği için, eski anlayışın daha iyi olduğunu düşünüyorum. Örneğin bana göre en iyi libero ödülü Sırp Pušić yerine Japon Fukudome’ye, en iyi pasör ödülü şampiyon takımdan Drča yerine, Polonya’nın turnuvadaki çok iyi performansının baş mimarlarından Wolosz’a gitmeliydi. Sylla’nın smaçör ödülü de bir hayli tartışmalıydı. Bu ödül pekala Frantti, Hayashi, Herbots gibi oyunculara da verilebilirdi. Herhalde ödül konusunda en büyük talihsizliklerden birisi de hem takımının çeyrek finalde elenmesi hem de Boskovic gibi bir devin varlığı sebebi ile turnuvayı ödülsüz kapatan, harika bir turnuva geçiren Magdalena Stysiak oldu. Eğer Polonya, Sırbistan’ı eleyebilse, Stysiak’ın bu daldaki tek rakibi muhtemelen Egonu olacaktı. Santarelli ise En İyi Antrenör ödülünü sonuna kadar hak etti. Yine, vatandaşı Lavarini’nin de Polonya’yla çok önemli bir işi başardığını söylemek mümkün. Turnuvanın hayal kırıklıkları ise hiç şüphesiz, Türkiye, ABD ve ev sahibi olması sebebiyle Hollanda’ydı.

***

TÜRKİYE’NİN ÇIKARACAĞI DERSLER

Genel olarak hayal kırıklığı yaşadığımız bir turnuva geçirdik. Turnuva öncesinde yapılan hesaplar, ilk grup aşamasında 5’te 5 yapılması halinde gelebileceğimiz yerler ve diğer tüm umutların, aslında takımın performansı ve genel çizgisi göz önüne getirildiğinde devre dışı kaldığını anlamamız uzun sürmedi. Zira çeyrek final geldiğinde, Türkiye dışındaki 7 takımın 7’si de, seçim kendilerine bırakılsa Türkiye’yle karşılaşmak isterlerdi. Son derece kırılgan, mental olarak asla hazır olmayan ve bir klasik olarak, dünya sıralamasında üstünde yer alan, şampiyon adayı takımlarla oynadığında sahadan silinen Giovanni Guidetti’nin takımı, gelecekteki turnuvalar için de hiç iyi sinyaller vermedi. Turnuva sonunda İtalyan antrenör nötr bir turnuva geçirdiğimizi iddia ediyordu, fakat ne resmiyette ne de his olarak durumun böyle olmadığını anlamamız lazım. Dünya sıralamasına 3 sıra kaybederek 7. liğe inmemiz bir kenara oyuncular 2 ABD ve Sırbistan maçlarını, kazanmalarının imkansız olduğuna inandıkları bir havayla oynadılar. Çeyrek finaldeki ABD mağlubiyetinden sonraki maç yazısında da belirtmiştik. “Artık madalya almamız, hatta altını kovalamamız gerektiğini” ifade eden TVF Başkanı Mehmet Akif Üstündağ, Guidetti’nin turnuva performansını değerlendirirken bunu dikkate alacak mı? Zira, İtalyan hocanın demeçlerine bakılırsa, Türkiye’nin herhangi bir turnuvada altın madalyayı alması çok zor, hatta yine kendi ifadesine göre “hiçbir turnuvanın favorisi değil”. Ancak bu performans değerlendirmesinin ne kadar eleştirel bir gözle yapılacağı hakkında şüphelerimiz var. Zira Üstündağ’ın turnuvadan eleniş sonrası, TRT kameraları karşısına çıktığında yaptığı ilk eleştiri, sosyal medyada spekülatif, asparagas haberler yaratan birkaç sıradan Twitter kullanıcısına yönelikti, sanki o anda tüm derdimiz buymuş gibi. Üstüne bir de meşhur “30 imza toplanması halinde görevden ayrılacağı” vaadi eklendi ki, bu ilkinden de daha anlamsız bir çıkıştı. Kimse kusura bakmasın, Üstündağ o sırada, mağduriyet üzerinden, asıl dikkate alınması gereken eleştirilerin hedefini saptıran bir hükümet bürokratı gibiydi. Umarım üzerinden süre geçince bunun gereksiz bir çıkış olduğunu anlamıştır. Zira, takımımızın ciddi sorunları var ve bunlar ciddi bir değerlendirmeyi gerektiriyor.

Bizim açımızdan kötü geçen bu turnuva sonrası, Boskovic, Egonu, Busa, Gabi, Macris, Van Ryk, Daalderop, Bajema, Orthmann gibi turnuvadaki bir çok başarılı ismin forma giyeceği Sultanlar Ligi’nin başlaması için sabırsızlanıyoruz.