Zengin ve çocuksuz Venedikli bir soylu olan Volpone, adından da anlaşılacağı gibi son derece kurnazdır.

 Zengin ve çocuksuz Venedikli bir soylu olan Volpone, adından da anlaşılacağı gibi son derece kurnazdır. Mosca(Sinek) adlı uşağının yardımıyla, ölümünü dört gözle bekleyen akrabalarını sömürmek amacıyla bir plan hazırlar; çok ağır hastaymış, can çekişiyormuş gibi yapar. Mosca da “bir tek kalıtçı(vâris) sensin” gibi sözler ederek, her birini ayrı ayrı kandırır. Volpone ve Mosca adları gibi başlıca kalıtçıların da adları anlamlıdır: Voltore (Akbaba), Corbaccio(Karga), Corvino(Kuzgun)... Bunlar, leş sürüsü uğursuz kuşlar gibi, sözde can çekişen açgözlü Volpone’nin üstüne üşüşürler, ona dalkavukluk edip en pahalı armağanları verirler. Yalnızca armağan vermekle de kalmazlar. Çok varlıklı olan Voltore kendi oğlunu kalıtından(mirasından) yoksun bırakır, tüm varlığını, yakında öleceğini sandığı Volpone’ye bağışlar. Corvino, Volpone’nin gözüne girmek için daha da iğrenç bir iş yapar. Genç bir kadın olan karısını kendi eliyle Volpone’nin yatağına getirir. Derken Volpone bu aşağılık akrabalarına son bir oyun oynamak amacıyla, malını mülkünü Mosca’ya vasiyet edip sözde ölür. Ahlaksızlık açısından efendisinden ve akrabalardan aşağı kalmayan Mosca, bu durumdan yararlanmak isteyince işler karışır...

 

“Gerçi Volpone güçlü olmasına güçlü bir yapıttır, ama,” der Mina Urgan, İngiliz Edebiyatı Tarihi kitabında, “burada gülmece öğeleri öylesine buruk, kişiler öylesine kötüdür ki, olup bitenleri içtenlikle gülerek seyretmenin yolu yoktur.”

 

Londra’da National Theatre (Ulusal Tiyatro)’nun Olivier Sahnesi’nde 70’lerin en unutulmaz yapımlarından biri olarak gösterilen Peter Hall’un yönettiği Volpone’yi 1977 yılında izlediğimde, o olağanüstü yorumda kimler yoktu ki sahnede: Paul Scofield, Ben Kingsley, John Gielgud...

 

Sonra, sanırım 1983 yılıydı; Seçkin Selvi bu yapıtı bizim için çevirmiş, ne var ki biz, özellikle maddi olanaksızlıklar nedeniyle sahneleyememiştik...

 

Shakespeare’in çağdaşı Ben Jonson, 6 Ağustos 1637’de ölmüş. Onca zaman geçmiş ama işlediği konular, aynı konular; güncelliğini yitirmemesi bundan... “Açgözlülüğü, hırsı, cinselliğin kullanımını, çevrilen dolapları, tuzakları, dolandırıcılığı, çıkarcılığı, günümüze Türkiye siyasasına mı bağlasam acaba?!” diye bir derdim yok, çünkü bugün seçim günü, ne de olsa kimileri için kimi umutların yeşereceği gün...


“Devlet adamı tilki, düşünürü bir hokkabaz olan o ulusa ne yazıktır” diyen Halil Cibran’ın gölgeler ve gerçeklerle harmanlanmış Tilki’si gün doğarken gölgesine bakıp konuşur: “Kahvaltıda bir deve yiyeceğim.” Ve bütün sabah deve arayarak sağa sola koşturur durur. Öğle vakti gölgesini bir kez daha görünce der ki: “Fare de olsa yeter bana...”