Trump’ın bugüne kadar yaptığı en büyük şovlardan biri Brunson’un bırakılması oldu. Trump Kaşıkçı vakasını da fırsata çevirme arayışında

Washington gündemi: Brunson “Trump’ın zaferi” olarak görülüyor

ÖMÜR ŞAHİN KEYİF Washington @omursahin

Pastör Andrew Brunson’un Beyaz Saray’da dizleri üzerine çöküp Trump için dua edişi, şüphesiz, Trump iktidarının bu güne kadar yaptığı en büyük şovlardan biri oldu. Trump’a ara seçimlere bir aydan az zaman kalmışken bu şansı veren, iki yıl Türkiye’de tutuklu kalan ABD’li Pastör Andrew Brunson’un 12 Ekim’de İzmir’deki mahkemece salıverilip ABD’ye getirilmesi oldu. Hristiyan evanjelist liderleri Trump’a yakınlaştıran olay, ABD’de, Türkiye’deki tüm yasal süreçlerden bağımsız olarak, Trump yönetiminin çabası sonucu kazanılmış bir diplomatik zafer olarak ‘kayıtlara geçti’. Trump bu bakış açısını, görüşmelerinin sonunda Brunson’a ‘Kime oy vermiştin’ diye sorarak da ortaya koydu.

Brunson meselesi başından beri Trump için başkanlığının devamı ve Cumhuriyetçilerin ara seçim sınavı için bir reklam ve propaganda malzemesi. Üstelik hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların uzlaştıkları bir konu olması açısından da meselenin reklam değeri daha da yüksek. Hatta Trump destekçisi gazete Washington Examiner, daha ileri giderek, “Trump bilek güreşini kazandı” diyor. Tom Rogan imzalı yazıda Brunson’un salınmasının Trump’ın Türkiye’ye karşı tutarlı müzakere stratejisinin kanıtı” olarak görülüyor. Trump, Brunson görüşmesi sırasında, defalarca Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etti. Rogan’ın yazısında da “Salıverilme, teknik olarak mahkeme kararına dayansa da hükümetin emriyle yapıldı” ifadeleri dikkat çekiyor.

Yazıda ayrıca Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar için “mükemmel bir baskı noktasıydı” ifadeleri kullanılıyor. ABD’de, Türkiye’nin ekonomik zaafının sadece tehdit için değil, ödül için de uygun ortam sağladığını düşünülüyor. Rogan, “Umarım bu anlaşma, Erdoğan’ın ABD’yle ilişkileri yeniden inşa etme kararını gösteriyordur. Eğer öyleyse ABD, Türk ekonomisini desteklemeli” diyor. ABD’yle ilişkilerin yeniden inşaası, Rusya’ya koyulacak bir mesaje ve S-400’lerden vazgeçilmesi anlamına da geliyor. Brunson’un tutukluluğu nedeniyle Senato’da Türkiye’ye F-35’lerin teslimatının geçici olarak durdurulmasını öngören yasa tasarısının liderleri Cumhuriyetçi Senatör Thom Tillis ve Demokrat Senatör Jeanne Shaheen’in Brunson’un salınması sonrası Türkiye’yle tansiyonun düşmesini beklediklerine dair açıklamaları önemli. Ağustos ayında Trump tarafından imzalanan Ulusal Savunma Yetki Yasası’na göre, Savunma Bakanı Jim Mattis, Kongre’ye ABD - Türkiye ilişkileri hakkında bir rapor yazıncaya kadar F35’lerin transferi durdurulacak. Mattis’in raporunda Türkiye’nin S-400 savunma sistemi satın alımına dair değerlendirmesi de bulunacak.

***

Anlaşmalar bir muhaliften daha önemli

Washington Post Yazarı, Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolması, ABD’nin Suudi Arabistan’la olan yakın ilişkilerini yeniden gündeme getirdi. Özellikle Yemen’i hedef alan Suudi saldırılarının en büyük destekçisi ABD, Suudi Arabistan’a silah ve uçak satışından milyarlarca dolar gelir elde ediyor.

ABD, dünyanın en büyük silah satıcısı, ilk sırada gelen müşterisi de Suudi Arabistan. Trump, başkanlık koltuğuna oturur oturmaz Suudi Arabistan’ı ziyaret etmiş, 110 milyar dolar olarak açıklanan silah anlaşma imzalamıştı. ABD Başkanı Trump, geçen hafta Suudileri cezalandırmak için silah satışını durdurmayacağını, bu paraya “Rusya ve Çin’in sahip olmasına” izin vermeyeceğini” söyledi.Trump, başka bir açıklamada, Suudilerin Kaşıkçı’yı öldürmüş olmaları halinde ağır şekilde cezalandırılacaklarını ileri sürdü. Ancak görünen o ki söz konusu ‘ceza’, ABD’yle Suudiler arasındaki para alışverişine zarar verir nitelikte olmayacak.

Columbia Üniversitesi Arap Çalışmaları’ndan Ashid Khalidi, Democracy Now’a yaptığı açıklamada, bu ortaklığın Suudi yetkilileri cesaretlendiğini ifade etti: “Eğer Kral’ın bu olayda parmağı varsa, Washington’dan geçiş izni alacaklarını düşünmüş olmalılar. Aralarındaki anlaşmalar, ABD’nin aldığı milyarlarca dolar; İstanbul’da kaybolan bir muhaliften, Yemen’de Suudilerin ve müttefiklerinin kuşatması nedeniyle kolera gibi tedavi edilebilecek bir hastalıktan ölen yüzbinlerce Yemenliden daha önemli.”

***

‘Başkanlık alarmı’ devrede

washington-gundemi-brunson-trump-in-zaferi-olarak-goruluyor-521060-1.
ABD’de doğa felaketi ya da çocuk kaçırma gibi durumlarda bölge halkını bilgilendirmek için mobil cihazlar ve televizyonlar aracılığıyla kullanılan alarm sistemi, ‘başkanlık alarmları’ için de harekete geçirildi.

Bundan böyle doğal felaketler, terör eylemleri ya da kamu güvenliğini tehdit eden durumlarda, ülke çapındaki cihazlara aynı anda mesaj gönderilerek halk alarma geçirilebilecek. Uygulamanın Trump yönetiminin İran’la dostluk anlaşmasından çekildiğini açıkladığı 3 Ekim günü test edilmesi ilginç bir tesadüf.

ABD’de hükümetler, ulusal güvenlik endişesi ve saldırı tehditini gündelik hayatın parçası haline getiriyor. ABD’deki bu kitlesel endişeyi en iyi anlatan olaylardan biri, 1938’de, bir radyo oyunu neticesinde yaşanmıştı. H. G. Wells’in ‘Dünyalar Savaşı’ eserinden uyarlanan radyo tiyatrosunun gerçek olduğunu düşünen dinleyiciler, ABD’yi marslıların işgal ettiğini sanmış, kitlesel panik yaşanmıştı. Olayda İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanlar’ın ABD’ye saldırabileceğine dair düşünce de etkili olmuştu. ABD basını aylarca, bu olayın nedenleri tartışmıştı.