Ya da şöyle diyebiliriz: Neo-Osmanlı bitti Neo-Türkiye verelim!

Ya da şöyle diyebiliriz: Neo-Osmanlı bitti Neo-Türkiye verelim!
Davutoğlu Neo-Osmanlı’yı bir türlü becerememişti, bakalım Neo-Türkiye’yi ne edecek?
Bu hafta kimse benden ciddi tahlil beklemesin. Çünkü Yeni Türkiye dedikleri Neo-Türkiye üzerine laf söylemek artık anlamsız. Bu köşede yıllardır tekrarlananları temcit pilavına çevirmeyeyim.

Mesela 2010 referandum sonucunu 2. el-Cumhuriyetin ilanı diye tanımlamıştım. Sonra jeton düşmüş ve 2. el-Cumhuriyet meğer “3. Meşrutiyet”miş, demiştim. “Başkanlık rejimi” kisvesi altında, 2. Cumhuriyet kademesindeki rejimi “resmen” ve kökten değiştirme girişimleri ta o zaman ayyuka çıkmıştı. Niyetlerine bakınca bunun aslında “Cumhuriyet” filan değil düpedüz “Meşrutiyet” olduğu anlaşılıyordu. Padişah yetkisinde bir Başkan ve ona tabi bir “Meclis”. Yani? Abdülhamit düzeni! Evet, özellikle son iki yıldır bunları zaten söyledik. Belki şöyle bir düzeltme daha yapabilirim. 2. el-Cumhuriyet bahsinde, “1. Cumhuriyet yıkılmadı. Üstüne ikinci kat çıkıldı. Yani temel aynı! Kapitalizm. Ve alt kattaki bazı odalar iptal oldu ya da başka işte kullanılır oldu. Binadaki düzenleme değişti; yargı, askeriye, medya, vesaire yeni odalarına taşındılar” demiştim. Aslında ikinci katı çıkmamışlar, bir kat aşağı inmişler: Şimdi bodrum kattayız, yenilik bu sadece…

Efendim bir vakitler küresel güçler Davutoğlu’na bölgesel aktör rolünü dahi vermişti, senaryo değişince şimdi o artık bir figüran… Bu muhteremler “Kimse bizim gücümüzü test etmeye kalkmasın” diye kostaklanınca muhtemelen test cevap anahtarlarını çaldıklarını düşünmüştük, lakin yanlış anahtar çalmışlar. Fena çakıldılar.
Neo-Türkiye için Yeni Türkiye deyip duruyorlar ki bu saplantı Yeni Rakı’dan daha fazla kafa yapıyor olmalı. Onların gözünde hakikatler hayattaki gibi durmuyor, tepetakla olmuşlar. “Stratejik derinlik” ve “sıfır sorun”dan yola çıktılar, çözümsüz stratejik sorunlarında ve sıfır derinlikte boğuldular. Paralarını bile sıfırlayamadılar.
Ha bir de “değerli yalnızlık” siyasetleri vardı değil mi? Hiç de yalnız sayılmasınlar! Bir sürü dostları var, IŞİD var, efendim Cumhurbaşkanlığı yemin törenine çağrılan el Beşir var, el Bahra var, başka diktatör devlet başkanları var… Kendilerini yalnız ve değersiz hissetmeleri mümkün değil.

Yeni Türkiye’ymiş, Neo-Türkiye!
“Ne o Türkiye?” diye sorduğunuzda, çocuklarınız zorla imam hatipli yapılacaktır. “Ne o Türkiye?” diye sorduğunuzda, hırsızlar baş tacı edilecektir, yalanlar anayasa hükmünde olacaktır, doğrular cezalandırılacaktır, zalimlik mübareklik, şaibeli olmak muteberlik sayılacaktır, maden sahibi akepeliler işçileri katlettikçe ödüllendirilecektir.

Unuttum, sahi bir de “Kardeşim” lafı vardı. Korkutucu! “Kardeşim Esad”, “Kardeşim Abdullah Bey” adlı şahısların gördüğü muamele ortadayken, ağabeyinin “Kardeşim Ahmet Bey” hitabını duyunca topuklamalıydı aslında o kardeş. Çünkü Davutoğlu’nun kısa sürede Neo-Pargalı yapılma ihtimali de var!
Asıl bombayı son paragrafta patlatıyorum: Cumhurbaşkanı seçilmek için üniversite mezunu olmak gerekmiyor muydu? Mesela Ecevit Robert Kolej mezunu olduğu halde üniversite denkliği sayılmadığından cumhurbaşkanı adayı olamamıştı. ZŞ’nin üniversite diplomasının şaibeli olduğu iddiaları hâlâ çürütülmemişken, bir hatırlatayım dedim.

Hatırlatınca ne olacak? Üniversite mezunu değil diye makamı elinden mi alınacak! Belli ki sıcak çarptı beni, başıma güneş geçti. “Ice Bucket Challenge” (Bir Kova Buz) kervanına katılıp şimdi kafamdan bir kova buzlu su döküyorum ve Oğuzhan Müftüoğlu’na meydan okuyorum, hadi bakalım!