Bütün bir dünya sistemini nasıl yönetirsiniz? Herşeyden önce hiyerarşik yapılar kurarak.

Bütün bir dünya sistemini nasıl yönetirsiniz? Herşeyden önce hiyerarşik yapılar kurarak. Tepesinde yer aldığınız bu sistemde aşağıdakileri yer yer açık yer yer örtülü bir emir-komuta zinciri içinde kontrol altında tutar, kurallarınıza uymayanları cezalandırır, gerektiğinde askerlerinizi gönderip yok edersiniz. İkincisi piyasaları kontrol eder, gözetim altında tutarsınız. Bütün dünya ekonomisi sizin borsanıza bakar; dünya para birimi olarak sizin paranızı kullanıp, onunla alışveriş yapar. Üçüncüsü bilginin üretilmesi, depolanması ve yayımını kontrol ederek, kimin ne yaptığını izler, istediğiniz tür bilgilere ulaşılıp yayılmasını, istemediklerinize ulaşılmamasını sağlarsınız. Kurduğunuz bu ilişkiler ve kullandığınız iktidar tekniklerinin izin verdiği ölçüde, tesis ettiğiniz güven dördüncü bir kontrol ve koordinasyon mekanizmasıdır. En tepedeki konumunuz karşısında, aşağıdan bakanlar size inanmasa bile güveniyor ve siz orada olduğunuz sürece işlerin görece yolunda olduğuna inanıyorlarsa, hegemonik güçsünüz demektir.

Yönetim/hegemonya süreçlerinin bu dört ana mekanizması açısından baktığımızda, ABD’nin ve tepesinde yer aldığı dünya düzeninin başı ciddi biçimde belada diyebiliriz. Çünkü yukarıda saydığımız mekanizmaların her birinin işleyişinde yaşanan kriz niteliğindeki sıkıntılar her geçen gün biraz daha açık hale geliyor.

Sırasıyla yakın döneme bakalım. Sovyetler Birliği liderliğindeki İkinci Dünya’nın çözülüşü liberal çevreler için tarihin sonunu ve ABD hegemonyasının sonsuzluğunu tescil etmişti. Ancak kısa sürede durumun öyle olmadığı görüldü. Afganistan’ın ardından, Irak işgalinde yaşanan başarısızlıklar ABD’nin dünyayı yönetme kapasitesini sorgulatırken, 9/11 ile ABD’nin kendi evini korumak konusunda bile yetersiz kaldığı gözler önüne serildi.

ABD’nin siyasal/yönetsel kapasitesine yönelik sorgulamanın ABD’nin küresel ekonomiyi yönlendirme konusunda karşı karşıya olduğu ciddi sorunlarla da yakından ilişkili olduğu tartışmasız. Ölçeği kaçmış finansallaşma sürecinde, sürekli patlayan spekülatif balonlar birikim süreçlerinin merkezinde yer alan ABD’nin bu süreci yönlendirme konusundaki güçsüzlüğünü de açık biçimde göstermektedir. Giderek artan dış ticaret açıkları, finans piyasalarında yaşanan çöküntülerin ABD ekonomisine yüklediği taşınması güç yükler ve belki de bütün bunların bir sonucu ve göstergesi olarak doların dünya parası statüsündeki sarsılma ABD’nin dünya ekonomisini yönlendiren güç ve ekonomi olma özelliğinin de soru işareti haline geldiğini gösteriyor. Bu çerçevede, Arrighi gibi kapitalist birikim süreçleri konusunda uzman isimlerin içinde yaşadığımız krizlerle yoğrulmuş ölçüsüz finansallaşma sürecinin ABD hegemonyasının hazan mevsimine denk geldiğini öne sürüp, yükselen güç olarak Çin’e işaret etmeleri manidardır.

Otoritesi siyasal-askeri olduğu kadar, ekonomik alanda da sorgulanan ABD ve temsil ettiği dünya düzeninin diğer iki düzenleyici mekanizma olan bilginin kontrolü ve güven konusunda da ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunduğu açıktır. Wikileaks aracılığıyla ortaya saçılan gizli damgalı bilgiler ABD’nin tepesinde yer aldığı dünya düzeninin her yerde büyük bir çürüme ve kokuşma yaşadığını belgelerken, ABD’nin bilgi üretim, depolama ve yayımında da ciddi zaaflar yaşadığını gözler önüne seriyor. Ancak ortaya çıkan zaaf sadece gizlidir damgası yemiş bilgileri koruyamamasıyla ilgili değil. Ortalıkta gezen belgeler ABD bir çok önemli konuda olayları kontrol edebilme kapasitesini yitirmiş olduğuna da işaret ediyor.

Bu yetersizlik geçtiğimiz dönemde ABD’nin liderlik gücüne büyük ölçüde sarsılan olan güveni daha da aşağılara çekiyor. Oluşan sorun Irak’ta kimyasal silahların varlığı gibi yalanların yol açtığı güven sorunu ile sınırlı değil. Giderek artan biçimde gözler önüne seriliyor ki, ABD dünya düzenini sürükleyebilecek bir güç olmaktan hızla çıkıyor. ABD’nin yakın mesai içinde olduğu çevreleri de içeren biçimde, tüm dünyada ABD’nin liderlik gücüne olan güven yerlerde gezinirken, gerileme giderek baş aşağı düşüşe dönüşüyor.

Bu gerileme ve düşüşe yönelik Arrighi’nin bir tespiti ile bitirelim; “hali hazırda çok şey dünya çapında hegemonik güç olan ABD’nin değişen sürece, kendi gerilemesine uyum sağlamayı kabullenip kabullenmeyeceğine bağlı. Bush yönetiminin büyük bir gücün intiharını andıran ‘Yeni Amerikan Yüzyılı’ projesi, bu gerilemenin kabullenilmediğinin göstergesiydi. Sonuçları da felaket oldu. Obama eğer bu gerileme eğilimini tersine çevirebileceğini düşünüyorsa son derece nahoş sürprizler yaşar. Obama’nın bütün yapabileceği, bu gerilmeyi akıllıca idare etmek olabilir. Fakat onun Afganistan’a müdahale yolunu seçmesi tam anlamıyla kaygı vericidir.”

Elinde tuttuğu muazzam askeri gücü düşününce, ABD’nin bu çözülmeye yönelik tavrının nasıl bir biçim alacağına yönelik kaygılar taşımamak mümkün değil! Üstüne üstlük Wikileaks belgeleri gösteriyor ki, batmakta olan bu dünya düzeni dört bir tarafta, eşitsiz gelişen ve dağılan sermaye birikim süreçleri yanında, düşmanlık, nefret ve güvensizlik duygularının birikmesine de olanak sağlamış.

Thomas Hobbes yaşasaydı, herhalde içinde yaşadığımız dünyaya bakıp, “herkesin birbirinin boğazına sıkmaya hazır olduğu doğa durumu ile anlatmak istediğim işte tam da bu” derdi!