Ölüm haberi verilirken ondan, Nelson Mandela’nın eski eşi diye söz edilmesi kanıma dokundu, ne yalan söyleyeyim. Tamam, belirtilmesi gereken özelliklerinden biri de buydu tabii, ama o sadece Mandela’nın eski eşi diye anımsanacak biri değildir. Nelson Mandela’nın çok uzun sürmüş hapishane yaşamı süresince “dışarıda” onun sesi olmuş yürekli bir “kadın”Winnie Madikizela.

1957 yılında ırkçı beyaz yönetim altındaki Güney Afrika’nın Soweto bölgesinde bir otobüs durağında Nelson Mandela ile Winnie birbirlerini ilk gördükleri anda aşık oldular. Her ikisinin de biyografisini yazanlar bunun “siyaset ile aklın” buluşması olduğunu söylerler. Bana sorarsanız burada “akıl” Winnie’dir kuşkusuz.

Mandela içerideyken Winnie dışarıda yürüttüğü mücadelesinde defalarca dövüldü, sürüldü, tutuklandı. Afrika Ulusal Kongresi (ANC) içindeki çalışmaları yüzünden ırkçı rejim Winnie’yi tam 18 ay hücre hapsine mahkum etti. Mücadelenin barışçıl yollarla sürdürülmesinin olanaklarının kalmadığına inandığı için ANC içinde şiddeti savunan bir çizgiyi temsil etmesi yıllar sonra karşısına çıkarılan suçlamalara temel oldu hep.

Mandela adına kurduğu Mandela United Futbol Kulübü elemanları ile adalet sağlamaya çalışmış olması, yöntem olarak elbette desteklenecek türden değildi, zaten başına da iş açtı, örneğin 14 yaşında bir çocuğun ölümünden bu kulübün elemanları, dolayısıyla Winnie sorumlu tutuldu. Nitekim Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, Winnie’yi suçlu buldu.

Ama Winnie bundan ibaret değildir. Onun, bence, büyüklüğüne en iyi örnek şu olabilir: Mandela 27 yıllık tutukluluktan sonra serbest bırakıldığında hapishaneden Winnie ile el ele çıkmıştı. İkisinin de yumrukları havadaydı. Mandela da Winnie de yıllarca önce evlenen o iki genç değillerdi artık. Winnie başlı başına politik bir liderdi çünkü. Nelson Mandela 1994’de Cumhurbaşkanı olduğunda neredeyse herkes Winnie’den “first lady” olmasını bekledi. Bunu asla kabul etmedi. Ama ANC hükümetinde Bakan oldu. Ancak bir yolsuzluk iddiasıyla görevinden alındı. 1996’da Mandela’dan boşandı.

Ama ırkçı rejim sonrası oluşturulan siyah yönetimlerde erkeklerin düşmanlıklarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Hakkında defalarca yolsuzluk suçlaması yapıldı ancak hiç birinden bir sonuç çıkmadı. İtibarını da asla zedelemedi. Madikizela Winnie’nin toplumun büyük bir kesiminde var olan itibarı onun geçmişten gelen baş eğmez mücadeleci kişiliğine duyulan saygıya dayanıyordu çünkü. Soweto bölgesinde adı hala bir efsanedir.

Faturasını ödeyemeyen, cenazesini kaldıramayan kim varsa hep bu yürekli kadının evinin yolunu tuttu yıllarca. Çünkü hiç geri çevrilmeyeceklerini biliyorlardı. Gidecek hiçbir yeri olmayanların kapısı onun eviydi.

Ben severdim bu yiğit kadını. Boyun eğmez tavrından hoşlanırdım. Kimse kızmasın, hapisten çıktıktan sonra Güney Afrikalı komünistlere tavır aldığı için Mandela’ya hâlâ kırgınım ben. Mandela önceleri çok övdüğü komünistlere karşı daha sonra hiç dostça davranmamıştır ama Winnie komünistleri hep saymıştır.

Uzlaşmaz bir yanı vardı doğru. “Siyahların gittikçe beyazlanmasından” hazzetmediğini bilirdim. “Beyazlamaktan” kastı burjuva yönetimler kuşkusuz. Irkçı yönetimden sonra da Güney Afrika yoksulu için değişen bir şey olmadığına bir tür vurgu sanki.

Yanlış mı düşünüyorum bilmem ama “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” cümlesinin kadına övgü sanılması çok saçma gelir bana. Öyle bir erkek varsa, o kadın mutlaka yanındadır çünkü, neden arkasında olsun? Öveyim derken bile kadına gösterilen yer bakın neresi.

Winnie, “başarılı erkek” Mandela’nın yanındaydı. Ama yine bana sorarsanız, Nelson Mandela’yı hem siyasal bilinç, hem de siyasal tutarlılık açısından “arkasında” bırakmış bir “kadın”dı.

Siyah beyaz fark etmiyor. Güney Afrika erkeklerinden çok çekmiş, onlarla başta bir zamanlar “kocası” olan Mandela olmak üzere bir hayli mücadele etmiş, baş eğmez bir kadındı Winnie Madikizela.

Yani Nelson Mandela’nın eski eşi değil. Eski yol arkadaşı, eski kavga yoldaşı, amenna. O kadar.

Sevgiyle.