Bir ekim ayıydı, geceydi, şehrin önceden belirlenmiş evlerinin, dilsiz kapılarının altına bırakılmış, saman kâğıt üstündeki mürekkep yazıda benim de adım yer alıyor, ulusa ihanet edenlerin, milletini sömürgecilere satanların, er geç hak ettiği cezaları alacağını ilân ediyordu. Ulusal Kurtuluş Partisi, faaliyet yürüttüğü topraklarda, yüzyıllardır mahzun bir azınlık içinde, azınlığın da azınlığı olan –ben türden- sesleri sevmiyor -sevmeme de değil apaçık nefret ediyor-, bu yüzden o geceyarısı bildirisinde satılmış, dönek, sözde muhalif, lafta solcu gibi sıfatlara bolca yer veriyordu.

Xain dönek, karşı tarafa çalışan, ajan, dönme, işbirlikçi, casus, düşmanın adamı, köstebek, provokatör gibi sözcüklerle eşdeğer. İhanet etmek fiilinden gelen bu korkutucu sözcük, birçok deyime de konu olmuş. Bizim oralarda xaine, mordemo de bebext denirdi, düştüğü berbat durumu anlatmak için bahtsız sözcüğüne de başvurulur, hep beraber herkes ondan tiksinir, onu herkes açıkça küçümser ve yine ona herkes –tuhaf şekilde- acırdı.

Şaşkın üniversite öğrencisi ben, o bildiride yazılı kişi olduğuma ilk anda asla inanmadım –nasıl inanayım, sosyalist dünyamız da burjuvaziyi ulusa ihanet eden, biricik xain sınıf diye anıyor, dostlar arasındaki çelişkileri ise bu kötü kavramla açıklamayı reddediyordu-, kısa sürede el mecbur inandım –şehirdeki diğer kişi amcamdı, o hiç olamazdı-, ama yıllarca o sözleri hiç hak etmediğimi düşündüm, daha uzun bir zaman sonra ise o bildirinin bende bir parça keyif ve açık gurur yarattığını da –yine tuhaf şekilde- fark ettim. Şimdi bir hayal gibi, tam çeyrek yüzyıl evvel yazılmış ve -elimde bir nüshasını dahi saklamadığım- o şirret bildiri, benim ilk xain ilân edilmemdi.

Sonra o şehirde, tüm sokaklarda, bir printırdan çıkartılmış, devlet diliyle yazılmış bir bildiri daha dağıtıldı, yine bir geceyarısıydı, bildiriyi dağıtanlar bu kez düpedüz itirafçılarmış, yakalanmışlar da, ama yukarıdan gelen bir emirle kısa sürede bırakılmışlar, -Bunlardan birisi yıllar sonra Metris’e beni çağırdı, hemşerimdi, bana söylediğine göre çok zordaydı, anlattığı olaylar içinde o gece yediği halt da vardı, o bildiriyi dağıttığını itiraf etti, utanmadan üzüntülerini bile bildirdi-. Bu bildiri, çok şükür idam fermanı çıkarmasa da, devlet düşmanı, vatan xaini, para için milli çıkarlarımızı yabancılara peşkeş çeken, milyonlarca dolar karşılığı ülkesini satan biri olarak bendenizi öfkeyle anıyordu. Bildiride, yalnız anılma şerefiyle de taltif edilmiştim. Bildirinin altına imzasını atmaya çekinen, bir sivil toplum kuruluşunun filanca vatansever üyeleri sahte rumuzunu kullanan bu yüksek ve meçhul kişiler, hiçbir zaman bu bildirinin arkasında duramadılar. Kim olduklarını aslında sessiz sokaklar, uykusundaki halk, mahallenin uyanık köpekleri, tellere tünemiş gece kuşları, bildirileri kimden aldığını en iyi bilen ve o an askerliğini yapmakta olan -ama gerçekte örgüt itirafçısı- iki genç, onları örgüt bildirisi dağıtıyor diye heyecanla yakalayan devriyeler, ben, kısaca herkes biliyordu. Resmi bir bildiri ile, ikinci defa xain ilân edilmem, yine mutluluk veriyordu –hem de öyle yıllar geçmeden-, demek ki bir kuytuda kirli hesap yapanların planlarını bozmuşum, onları kızdırmışım, bir işe yaramışım, eh xain olmaya değer.

Bu arada yaşadığım yer, yaptığım meslek nedeniyle birkaç kere daha xain ilân edildim -Coğrafya kaderdir lafı sanırsam bundan-. Mahkeme önlerinde kim olduğunu dahi bilmediğim kişilerin birbirlerine fısıldayışlarında, polis şubelerindeki kimi sohbetlerde, dağda vurulmuş kişilerin üstünde çıkan ve nedense ismimizin yazılı olduğu not defterlerinde oldu bunlar. Mahkeme bile kabul etmedi bu belgeli ixaneti. Başkentte karakola asılan vatan xainleri panosunda da bir ara bir şeyler oldu. O sırada, sözüm ona xain ilan edilemeyecek bir statüde de bulunuyordum, ax ama onlar bilmezler mi xain kim, gözünden anlarlar kim vatanını sever, kim satar. En sonunda –biliyorsunuz- kendine Ulusal Kurtuluş Partisi diyenler bir kere daha bir işler yaptı, hem de xainlerin temsilcisi deyü, çok kötü bir iş. Neyse, tepki-mepki derken inkâr edip defteri yine kapattılar, xain değilmişiz.

Şu son yıllarda İslamo-faşistlerin bir devleti, bir yargıyı, bir toplumu ele geçirdikten sonra yazdıkları xainler listesine şöyle tepeden bir bakıyorum. Tweet atanlar, Adalet Yürüyüşü yapan Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetçiler, Ahmet Şık, Kadri Gürsel ve diğer gazeteciler, bizim BirGün’den adsız-sansız adı Mahir, Maltepe’yi dolduran milyonlar ve hücresinde sessiz bir taş gibi duran Demirtaş. Hepsi xain, hepsi terörist, hepsi düşman, casus ve ajan. Xainler tarihte hiç bu kadar çok, hiç bu kadar güçlü, hiç bu kadar statü sahibi olmadılar. Vatan ve hele ümmetseverler, fena halde zorda demek.