- Günün en güzel kısmı hangisi?

- Hiçbiri.

Yanıt, İbrahim’e ait, soru Af Örgütü’ne. İbrahim sekiz yaşında, Suriyeli.

Ailesi, iki yıl önce Halep’ten kaçmış. Mülteci kampına gitmişler, “yer yok.” Kilis’in sınıra yakın bir ilçesine yerleşmişler. Babası yaşadıkları beton yapının arkasındaki kavruk toprakta taze sebze yetiştirmeyi başarmış da açlıktan ölmemişler.

İbrahim babasıyla birlikte çöpten plastik toplayarak aileyi “geçindiriyor.” Topladıkları plastikleri, yarım kilosu 1 TL’ye geri dönüşüm deposuna satıyorlar. Her sabah saat 06.00’da uyanıyor, akşamüstü 16:00’ya kadar çalışıyor. Bazı günler imamdan okuma yazma dersi almaya vakti kalıyor, çoğunlukla kalmıyor. İbrahim çok yoruluyor. Bazı günler tek başına, bazen babasıyla birlikte çalışıyor. İbrahim, babası ve bir alışveriş merkezinde arabalara alışveriş poşetlerini taşıyan 13 yaşındaki erkek kardeşinin hepsinin günlük kazancı 15 TL. Dokuz çocuk ve yatağa bağımlı bir babaanneyle birlikte aile nüfusu 12 kişi. İki büyük odadan oluşan betonarme bir yapıda yaşıyorlar. Odalardan birinde lavabo ve buzdolabı var, ocakları yok. Diğer odadaki eşyalar da beton zemine serili birkaç şilteden ibaret. Kira, elektrik ve su için aylık 300 TL ödüyorlar. Tek göz pencerelerinde cam yok, naylonla kaplı. Kışı, Türkiye’deki komşularının verdiği beş battaniye ile geçiriyorlar.

Aslında ailede 10 çocuk varmış. İbrahim’in kardeşi Suriye’deki bir bombalamada yaralanmış, Adana’da hastanede ölmüş.

Kilis’teki başka bir Suriyeli durumu basitçe özetliyor: “Kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı.”
Af Örgütü’nün şubat ayında yayınladığı raporundan, son dönemde 15 bin mültecinin giriş yaptığı Akçakale’deki barınma koşulları da şöyle:

AFAD’ın yönetimindeki mülteci kampı dolu ama mültecilerin büyük bir bölümü yer açılabileceği umuduyla kampın yakınındaki alanlarda kalıyor. Kampın hemen dışındaki otoyolun kenarında, 150-200 kadar kişi güneşten korunabilmek için direklere gerdikleri birkaç ince battaniye ve tel örgülere bağladıkları örtülerin altında yaşıyor. Geceleri battaniyelerini alıp açık arazide uyuyorlar.

Tek yiyecekleri, kamptaki mültecilerin verdiği bağışlar. 5-6 kişilik bir aileye gün boyunca iki yumurta, iki patates, iki salatalık, üç dilim ekmek düşüyor. Jandarma iki-üç günde bir zırhlı araçla gelip havaya ateş açıyor, amacı burada yaşayanları tahliye etmek. Asker ateş açınca araziye dağılıyorlar, jandarma gidince eski yerlerine geri dönüyorlar. Gidebilecekleri başka bir yer yok. Af Örgütü’nün ziyaretinin ardından Akçakale’deki bir gazeteci, kampın dışında bekleyenlerin hepsinin neresi olduğu bilinmeyen başka bir yere nakledildiklerini haber verdi.

Hatay’da yaşayan Suriyeli Fatima, bir lokantada sabah 08.00 - gece 23.00 arasında çalışan eşinin, iki saatlik dinlenme talep edince kovulduğunu anlattı. Fatima’nın 17 yaşındaki oğlu ailenin geçimini sağlayan tek kişi. Bir dükkânda günde 12 saat çalışarak ve iki haftada bir gün izin kullanarak, ayda 200 TL “kazanıyor.”

Ve bizim de, birkaç yıl sonra, bir Avrupa kentinde onlar gibi yaşamayacağımızın garantisi yok. Uluslararası toplumun başını diğer yana çevirdiği Suriyeli mültecilere bir de böyle bakın.