Gerçekten nasıl becerdiler bilmiyorum ama şiir gibi bir sonsuzluk biçimini daralttılar ha daralttılar; üstüne çıktılar, tepindiler

Ya Basta!

ONUR AKYIL

Ülkede özellikle sosyal medyanın gelişimiyle birlikte çürüme süreci hızlanan şiir, tıpkı siyasal alanda olduğu gibi cahil örgütlenmelerinin ve para iktidarının kontrolü altına girdiğinden beri, onurlu bir şiir yayıncılığından söz etmek oldukça zor. İnsanı sevdiği, okuduğu şairlerden bile hızla ama hızla soğutan bu düzende ne şairler, ne de şiirler tarih boyu üstelendikleri işlevlerden hiçbirini yerine getirmiyor, getiremiyor. Tekelci yayıncılığa başkaldırı altında ortaya çıkan ve gerçekten tekelcilikle savaşmaktan ziyade, onun yerini almaya çalışan uyduruk birlikteliklerin zaman zaman ‘alternatif yayıncılık hamlesi’ diye övülmeye bile çalışıldığı görülüyor. Geçenlerde biri ‘haksızlığa uğrayanların kitaplarının basıldığından’ bile söz etti bir yazısında.

İplemedi, iplemiyor

Camia, çevre, aidiyet ve de ileriye dönük hamleler; bütün bunların nedeni, sonucu, içeriği bu başka bir şey değil. Düzen ve ‘kötü’ şiir düşmanlarının hepsi kral olmak istiyor, kral olacaklar ki her şey onlara kalsın, her şey onların olsun. Gel gör ki Türkiye şiiri öylesine ‘ayarsız’ ki kimseyi iplemedi, iplemiyor, iplemeyecek. Bu yeni solcular eğlenecekler, daha çok eğlenecekler, eğlenmekten ölecekler… Nasıl olsa değerlerin, kimliklerin, olayların hızla değişen yerleri, biçimleri ve içerikleri var; bu gürültüde kimse bir şey fark etmez; düşünülen bu.

Açık konuşalım şiir okuru da güvenilir bir okur değil, iyiyi kötüyü ayırt etme yetisi yok. Evet, her şeye rağmen bir şiir okuru var, bir yerlerde böyle birileri var. Ancak tuhaf ki onlar da aslında henüz şiir kitabı çıkmamış olanlar… Hal böyle olunca herkes başının çaresine bakıyor; açılıyor hemen bir yayınevi, olmadı fotokopi, zımba! Bu da işte alternatif yayıncılık hamlesi...

Gönüllü ezilme

Şimdi bu başlıkta bir yazı şiire dâhil sonsuzluğa kadar uzayabilir; insanın bütünüyle unutulduğu, yenilgilerin zekâ denen uyum aracı ile zaferlere dönüştürüldüğü böyle bir düzlemde ve düzen de elbette elini hatta bir bütün olarak vücudunu taşın altına sokanlar, orada gönüllü olarak ezilmeyi tercih edenler de yok değil. Hâlâ biraz nefes alıyorsak onların sayesinde; elitistlik falan değil bu, yalnızca solunabilir havaya ihtiyaç... Bu kalabalığın, şiir yayıncılığı yapan bir ton insanın içinde kim var diye bakıyorum hal böyle olunca; açıkçası değişik bir şeyler okumak istiyorsanız 160. km belli bir şiir algısı çerçevesinde, belli bir ‘estetik’ yükseklikte yola devam ediyor. Bu yayınevinden, yürütücü olarak bildiğim Ömer Şişman dahil kimseyi tanımam, sadece kitaplarına bakarım, takip ederim; anlayacağınız reklamlarını yapmıyorum, yürüyorlar, öyle düşünüyorum, izlenmeleri gerek. Farklı şeyler yapıp altını ‘anarşi’den başka bir şeylerle de doldurabilen arkadaşlar olduklarına inancım tam.

Sonra ‘Ve’ var mesela. Bu yayınevi de kendi şiir algısı doğrultusunda, nitelikli çalışmalara imza atıyor, kimseyi star yapmak, para kapmak ya da eşkıyalık etme peşinde değiller. Bunlar çok ama çok önemli ayrıntılar; kötü olan şu: artık memlekette şiir yayıncılığından bahsederken kriterlerimizin başında sadelik geliyor. Böyle bir hale düştük; düşürdüler şiirimizi.

Başka küçük de olsa önemli çabalar yok mu, var elbette. Fakat onlar kendilerini başka bir sınama aracına, zamana teslim etmiş görünüyorlar.

Kadıköy allstars...

Aslında böyle bir sayıda, bu konu hakkında yazarken gönül rahatlığı avantajını kullanmak, o avantaja yaslanıp çeşitli kitaplardan, bu konuda önem arz eden çeşitli yayınlardan bahsetmek isterdim. Ama bunu yapamam, böyle bir şey şu an için büyük bir ikiyüzlülük olur; kimsenin kimseyi ne taşıyacak ne de kandıracak hali kalmadı şiirimiz açısından. Şair bildiğimiz abilerimiz masalcı olmadı mı? Oldu. Öyküye sıçrayan şairler tanımıyor muyuz? Tanıyoruz; ben birini çok yakinen tanıyorum mesela. Uzun lafın kısası gerçekten nasıl becerdiler bunu bilmiyorum ama şiir gibi bir sonsuzluk biçimini daralttılar ha daralttılar; üstüne çıktılar, tepindiler sonunda ha alık, aylık karikatür dergilerinin içine hapsettiler. Kadıköy allstars…

Belki ‘Sen, sizin takım; bu yollardan geçmediniz mi?’ diyenler olacaktır, doğrudur; doğrudur ama biz oralardan geçerken, oralar hep dutluktu.

İlk yıkıcı adımı sen at

Velhasıl bak genç şair arkadaşım, bak kardeşim, dinle yoldaşım! Hayallerinle ev alma bu insanlara, hayallerinle onlara, asla senin olmayacak sahte bir başarının kapılarını açma. Sana verilen bütün payelerin ticaretin yasası gereği olduğunu, bu yasayı işler hale getirecek en mühim parçanın senin varlığın, inançların olduğunu unutma! Elbette yeni yollar yarat ama bu yollar karşı çıktığını söylediğin şeyleri beslemeye başladığında ilk yıkıcı adımı yine sen at. İşte iletişim bu yüzden kötü; sen şiir yazdıkları kadar tek başlarına bir uygarlık olan ozanların çağından değilsin, gözlerini ve bilincini sonsuzca aç buna!

Takdiri reddet, başarıyı reddet, sitem karşıtı gibi görünen ama sisteme göbeğinden bağlı cehaleti reddet!

Zaten bir şiirin varsa tek başına yürüyorsun demektir. Baktığın her yüz de kitabındır, ettiğin her laf manifeston!

Şarlatanları boş ver.