Biraz 2015’ten bahsedelim mi? Bu tazecik yılın ilk bir buçuk ayında yaşananlar, Haziran seçimlerinden sonrasını konu alan distopik bir roman yazmak isteyenlere de ilham olur belki.

Ocak ayının başlarından bir haber; “Seferihisar’da, yerel seçimde döneminin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan CHP sandık görevlisi Aysel Tengiz, 7 bin 400 lira idari para cezasına çarptırıldı.”

Aysel Tengiz, “Hırsız arıyorsanız Seferihisar’da değil Ankara’da arayın” demiş.

Yine İzmir’den Ocak ayına ait bir haber; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, başbakanlığı döneminde İzmir mitingi sırasında “el hareketiyle” hakaret ettiği iddia edilen kadına 354 gün hapis cezası verildi.”

El hareketi yapmış. Yorumları sona saklayarak devam edelim.

Ocak devam ediyor; “Konya’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla tutuklanan, ardından avukatlarının itirazı sonucu tahliye edilen 16 yaşındaki çocuk için 4 yıl hapis talebiyle iddianame düzenlendi.”

O da hırsız demiş.

Bit hadi Ocak diyoruz, bitmiyor; “Cumhuriyet Gazetesi yazarı Can Dündar hakkında, iki yazısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı davada zorla getirilme kararı çıktı.”

Tabii ki hırsız demiş.

Nihayet Şubat. İlk günleri özet geçiyorum; sosyal medyadan hırsız imasında bulunan biri para cezasına çarptırıldı, eski bir savcıya hakaretten dava açıldı, bir partiye ilçe teşkilatına içinde hırsız geçen pankart astığı için açılan dava başladı, Adana’da bir gazeteciye sosyal medyadan katil imasında bulunduğu iddiasıyla 2 yıl hapis istendi...

Ve Şubat’ın son günleri; Cumhurbaşkanı’na hakaretten dört günde Birleşik Haziran Hareketi’nden dört kişi tutuklandı. Sebebi malum. “Hırsız-katil” sözcüklerini cümle içinde kullanmak. (Diğerlerinden farklı olarak son dört tutuklamanın Birleşik Haziran Hareketi’ne özel bir iktidar salvosu olduğunu belirteyim ama genel tabloyu netleştirdiği de aşikâr.)

Son olarak bu yazı yazılırken de gazeteci Fatih Yağmur’a, 17 Aralık dönemi haberleri nedeniyle cumhurbaşkanına hakaretten dava açıldığı bilgisi ajanslara düştü.

Kâbusun sadece son bir aylık, ufak bir internet taramasıyla görünen yüzü.

ULULARIN ULUSU

Erdoğan’a her söylenenin, hakkındaki yapılan her negatif imanın ceza kırbacıyla karşılık bulması yalnızca kişisel hırs ve egoyla açıklanamaz diye düşünüyorum. Bir rejim inşa ediliyor ve bu rejimin temel kolonlarından biri de “eleştirilemez, eleştirilmesi teklif dahi edilemez, uluların ulusu, yüce lider” mitini oturtmak üzerine dikiliyor.

Yukarıdaki döküm sistematik bir eylemin tablosunu sunuyordu. Bu kadar “yeni kurtuluş savaşı, kutsal dava, ecdadın mirası” vurgusu başka nasıl sonuçlanabilirdi? Ucuz davalar, kutsallık atfedildiğinde liderinin biat beyanları dışında anılmasına izin vermiyor, bu sabit. Çevresindekiler “Ona dokunmak ibadettir”, “O, Türkiye’nin ilelebet ve ebedi başkanıdır”, “Peygamber’in tüm vasıflarını üzerinde taşıyan bir insan” derken başkalarının onu eleştirebilmesi mümkün olabilecek mi derdiniz?

Kişiye mülk olmuş yargı mekanizması 2015’e daha başından damgasını vurdu, burda durmayacağı da belli.

Yalnız bu sistematik saldırganlığın uygulayıcıları üzerinde bir yan etkisi var. Artık “hırsız-katil” atfı öznesiz dahi yapılsa insanların aklına bir kişi geliyor. Tabulaştırmanın itibarsızlaşmayla kol kola yürümesi kaçınılmazdır, aradaki çizginin bir o yanına bir bu yanına düşüp durursun.

HAKARET Mİ DEMİŞTİK?

“Ayyaş, çapulcu, vandal, gavur, afedersiniz Rum, biliyorsunuz Alevi, cibiliyetsiz, kafa özürlü, kemirgen, tasmalılar, nankörler, nekrofiller, vampirler...”  Bunları da nokta niyetine sıraladım. Gerçek ve kitlesel hakaretle “hırsız-katil” gibi tespit içeren yargılar karışmasın diye.