Eleştirmek kolay; zevkle, iştahla da yapılan bir iştir. Hiçbir şey yapmadıkları için hata da yapmayanlar, bir şeyler yapanların hatalarını göklere çıkarmayı severler. Bir şeyler yapanların, dostların eleştirisi kıymetlidir ama.

Adalet Kurultayı’nın son gününe katılımcı olarak yakından tanık oldum. Organizasyonu yapanların kendilerine yönelttikleri eleştirileri de, bazı katılımcıların kimi sadece gülünüp geçilecek homurdanmalarını da dinledim.

Şu kesin; Adalet Kurultayı devasa bir organizasyondu ve nasıl bir hata yakalar da yerden yere vururuz diye gözlerini kulaklarını ona dikenlerin bulup bulabildikleri, alanda iki kişinin içki içmesi oldu.

Son zamanların en büyük ve en sempatik organizasyonu... Alana girdiğinizde hemen çamların altına serpiştirilmiş bin kadar küçük bireysel çadır ortama bir parça Gezi havası katıyor. Onların biraz ötesinde 2 bin kişinin kalacağı büyük çadırlar ve az ötede CHP yöneticilerinin konakladıkları 30 karavan…

Alana 4 gün boyunca girip çıkanların sayısı 100 bini aşıyor. Bu 100 bin kişi her gün orada yiyip içiyor. Her gece alanda yatılı kalan 4 bin insan var.

Adalet Anıtı tuğlasına ad yazdırma kuyruğunda yüzlerce kişi… Anıtın konacağı platform için 12 bin tuğla hazır. Herkesin yaşadığı adaletsizlikleri bir sayfayı aşmadan yazıp attıkları Adalet Kutusu’ndaki metinler kitap yapılmak üzere toplanıp düzenleniyor.

Farklı kesimlerden 679 konuşmacı… Kimi panellerde, kimi çalıştaylarda düşüncelerini söylüyor. Tam 248 saatlik kayıt var konuşmalardan. Onların hepsi deşifre edilecek ve bir başka kitap ya da kitaplarda toplanacak.

Bu az buz iş değil. Üstelik yapılan iş bir totaliter partinin ya da sistemin askeri düzeni içinde yapılmıyor. Orada burada toplanan grupların ensesinde bir “komiser” yok ne yaptıklarını kontrol edip çizgiden çıkanı hizaya getirmek için.

Bu koşullarda iki kişi içki içmiş ve onlara karşı da hemen yaptırım uygulanmış. “Karşı”dan bakanların görüp görebildiği bu!

Bu ağır yükün kaldırılmasında CHP’li belediyelerin katkısı büyük. Onca insanın yemesi içmesi, 7 bin kişilik üstü kapalı panel alanının hazırlanması, insanların taşınması, olağanüstü çaba gerektiriyor. 5 kişilik organizasyon komitesi içinde işin fiziksel koşullar kısmından sorumlu olan Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun.

Onca işin yorgunluğu üzerindeyken bile ileriye bakıyor Torun: “Adalet talebini büyüterek devam ettireceğiz. Türkiye’de adalet tesis edilene kadar… Bundan sonra herkes sahada olacak. Hepimiz sürekli sokaklarda, fabrikalarda, tarlalarda olacağız. Başta da Genel Başkan.

Şişli’den gelmiş ve 4 gündür alanda olan bir kadın; “Biz açız” diyor. “Bu tür etkinliklere açız. Adalet yürüyüşünü yaptık, sonra buraya geldim. Bundan sonra ne yapacağız? Erdoğan kendini bir yere sürüklerken, kendisiyle beraber bizi de memleketi de sürüklüyor.

Daha etkili bir şeyler yapın!

Son gün kurultayın birçok katılımcısından duyduğum bu. “Daha önce AKP’ye oy attım. Ülkücü gelenekten geliyorum” diyen birisi Kılıçdaroğlu’nun karşısına geçip; “Ne yapacaksanız yapın. Siz mi yapacaksınız, başkası mı yapacak, kim yapacaksa yapsın bizi bunlardan kurtarın” diye yakınıyor.

CHP bu kurultayda sadece davet ettiği katılımcılarla değil, diliyle de adaletsizlikten yakınan herkese, sağ muhafazakâr kesime de seslenmeyi hedeflemiş. Onları rahatsız eder kaygısıyla olsa gerek, sonuç bildirgesinin eğitim bölümünde bile bir tek “laiklik” sözcüğü geçmiyor. Bu tehlikeli işte!

Dağlar, meralar, ovalar, sular, kentler talan edilir ve çevre duyarlılığı üzerinden en diri muhalefet yükselirken sonuç bildirgesinde “çevrede adalet” de yok.

Kurultay alanı sürekli rüzgârlı… Son panelin konuşmacılarına fırtına uyarısı bile geliyor. Ancak son günün ilk panelinde en güçlü rüzgârı Alper Taş’ın sol vurgulu konuşması estiriyor. Sürekli alkışlarla kesilen o konuşma CHP tabanı hakkında çok şeyler söylüyor.

Kim bilir; belki bu kurultaylar bundan sonra yerelde de tekrarlanır ve belki oralardan yükselecek dost öneri ve eleştirileri de dikkate alınır!