Frantz Fanon ‘Siyah Deri, Beyaz Maskeler’de Beyaz’ın kendi kültür dünyasında kötülük ve cinsellik ile özdeşleştirdiği bir ‘zenci’ imgesi inşa ettiğini dile getiriyor. Ancak kitap yalnızca Beyazın değil son derece farklı koşullarda oluşan Siyahın psikolojik durumunu da tasvir etmeye adanmış.

Ya gülünçsün ya da korkunç

Ata DEVRİM

Sinema ile ilgilenen hemen herkesin dikkatini belirli bir süre sonra ilginç bir ayrıntı çeker: Korku ya da gerilim türü filmlerde katilin ya da doğaüstü yaratığın öldürdüğü ilk kişi genellikle siyahî karakterlerdir. Bu, Beyaz’ın kendi kültürel evreninde Siyah’a ancak ‘figüranlık’ ya da ‘elden çıkarılabilirlik’ (İngilizce’de disposible) gibi roller biçtiğinin bir göstergesi olarak yorumlanır. Sinema tarihinde geriye gidildiğinde durum daha da vahimdir. Amerikalı yönetmen David W. Griffith’in 1915 tarihli filmi ‘Bir Ulusun Doğuşu’nda Afrikalı-Amerikalı vatandaşlar güvenilmez ve tehlikeli figürler olarak tasvir edilmiştir.

Zamanımızın filmlerinde bile Siyah sık sık hapse düşen ve cinsel güdülerini dizginleyemediği için diğer mahkûmlara tecavüz eden bir karakter olarak resmedilir. Bunun gibi nice örneklerin olduğunu kaydeden Frantz Fanon; Siyah Deri, Beyaz Maskeler’de Beyaz’ın kendi kültür dünyasında kötülük ve cinsellik ile özdeşleştirdiği bir ‘zenci’ imgesi inşa ettiğini dile getirir. Ancak Fanon’un kitabı yalnızca Beyaz’ın değil son derece farklı koşullarda oluşan Siyah’ın psikolojik durumunu da tasvir etmeye adanmıştır.


‘Beyaz’ hissetmek!

Genellikle psikanalize yöneltilen eleştirilerden biri bireyin dünyasının aileden ibaret olmadığıdır. “Ne Freud ne Adler ne de kozmik Jung araştırmalarında Siyahları düşünmüştür” diyen Fanon, Beyaz için aile ve toplum arasında bir fark olmadığını belirtir. Aile toplumun bir yansımasıdır ve dolayısıyla nevrozun tohumları aile içinde atılabilmektedir. Siyah için nevrotik kırılma tüm gücüyle aile sınırlarını terk edip ilk defa ‘toplum’ denilen bir alana ayak bastığında gerçekleşir. Renginin farklılığı ilk kez bu alan içerisinde bir ‘sorun’ kimliğini kazanır. Onun payına düşen yalnızca küçümsenme ya da korkudur. Beyaz’ın kültürünü içselleştirmişse bu kırılma daha da şiddetli olacaktır. O da sinemaya gittiğinde kötü Amerikan Yerlileri ve ‘yamyam zenciler’ ile mücadele eden kahraman Beyaz’ın tarafını tutmuştur ve dolayısıyla o da kendisini ‘Beyaz’ hissetmektedir. Ama aslında ‘Siyah’ olduğu gerçeği hem de en kötü biçimde yüzüne vurulur. Bu durum onda ‘beyazlaşma’ gibi bir istek doğurur. Kimisi için kurtuluş bir Beyaz ile evlenmektir. Evlilik yalnızca belirli saygı sağlamakla kalmayacaktır. Ontolojik olarak üreme, varlıkların başka bir bedende yaşamlarını sürdürme gibi bir arzunun sonucudur. Siyah da böylelikle bir Beyaz ile birleşerek Beyaz olarak yeni bir bedende doğma şansını elde edecektir. Jordan Peele’in ‘Kapan’ isimli filminde tam tersi bir eğilim vardır: Yaşlı Beyazlar siyahî bedenlerde yeniden doğmayı arzulamaktadırlar. Fanon şunu özellikle vurgular: “Bize göre, zencilere hayran olan kişi de onlardan tiksinen kişi kadar ‘hasta’dır.”

Sıra Beyaz’ın analizine geldiğinde Freud’dan beridir çok iyi bildiğimiz karmaşık nevroz görüngüleri ve bilinçdışının aldatma amaçlı oyunları ile karşılaşırız. İşin özü ise şudur: Beyaz, kendi aşırılıklarını tamamen Siyah’a yansıtmaktadır. Bu yansıtma sonucunda da son derece korkunç imgeler ve tamamiyle düş ürünü olan karikatürler üretilmiştir. İmgelerin zıtlığı da ilgiyi hak eder: ‘Zenci’ ya gülünç konuşan bir insan tipidir ya da cinsel açıdan Beyaz erkekten çok daha üstün ama korkutucu bir varlıktır. Ya abartılı bir biçimde yüceltilmekte ya da yine abartılı bir biçimde küçümsenmektedir. Her ne yaparsa yapsın Beyaz, Siyah’ı belirli imgelerin içerisine hapsetmektedir.

Sanki onlar ‘beyaz’mış gibi

Fanon kitabında şiirsel diliyle sözünü ettiğimiz bütün abartıların iç yüzünü çeşitli bulgulara başvurarak aydınlatıyor. Gerçekte ‘Siyah Deri, Beyaz Maskeler’ bütün sömürgeleştirilmiş ve hor görülmüş halklar için yazılmış bir kitap olarak kabul edilebilir. Şöyle diyor Fanon: “Sömürgeleştirilmiş her halk -demek ki yerel kültürel özgünlüğün ölümüyle bir aşağılık kompleksi yaşamaya başlayan her halk- kendini uygarlaştırıcı ulusun dilinin, demek ki anakentin kültürel değerlerini benimsediği ölçüde ormanından kurtulacaktır.” Böylelikle kendi kültür ve ortamını küçümseme davranışı doğar ve anakentte bulunmuş olanlar -sanki onlar Beyaz’mış gibi- kendi toplumlarında farklı bir konuma layık görülürler. Fanon toplumun kimi ön kabullerinin ve görülen nevrotik vakaların bireysel değil ancak toplumsal çaba ile çözülebileceğinin altını çiziyor: Siyah “hastamın bilinçdışını bilinçleştirmesine yardım etmem, beyazlaşma varsanısını bırakıp, toplumsal yapıları değiştirmeye yönelmesini sağlamam gerekir.” Bunun anlamı hem Siyahlar’ın hem de Beyazlar’ın bakış açılarında bir değişikliğe gidilmesinin zorunlu olmasıdır. Her toplumu böyle bir görev beklemektedir.