Twitter’da geçen gün #weareallerdogan yani "hepimiz Erdoğan’ız” hashtag’i tt (trend topic-gündem) oldu. Konu Newsweek dergisinde yer alan bir makale. Makale aslında dergide bir haber olarak bile değil, bir “opinion piece” yani, görüş yazısı olarak yer almış. Makalede Brunson olayından ve Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasından söz ediliyor. Makaleyi yazan iki gazeteci. Erdoğan’ı eleştiren makaleye Saray ve çevresi mal bulmuş mağribi gibi atladı. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, makalenin yeni bir darbe için çağrıda bulunduğunu ileri sürdü. Sonra hep bir ağızdan, Batı şöyle kötü, Batı böyle Erdoğan’ı istemiyor ama biz Reisimizin arkasındayız, güzellemeleri akmaya başladı. Ersoy Dede’sinden Nihat Zeybekçi’sine siyasiler ve kanaat önderleri! Batıyı neden samimi bulmuyorlar, Erdoğan’ı neden seviyorlar konulu İngilizce tweetler akıtmaya başladı. Zaten dünyaya mesaj vermek için hashtag de İngilizce açılmıştı.

Şimdi burada iki ihtimal var. Ya iktidar, çok sevdiği, “Batı Erdoğan’a düşman, çünkü Erdoğan mazlum milletlere sahip çıkıyor vb” retoriğini kullanarak, topu sahasına çekmek, kendi kitlesini konsolide etmek; "dünyaya karşı savaşıyoruz bak” deyip yükselen enflasyonu falan unutturmak için bu makaleyi kullanmaya karar verdi. Makaleye sanki hepi topu iki gazetecinin yazdığı bir op-ed değil de Beyaz Saray’dan veya Brüksel’den çıkmış bildiri muamelesi yapıldı. Açıkçası umarım bu ihtimal geçerlidir.

Çünkü ikinci ihtimal şu; Saray ve çevresi, Batı denen şeyi yek pare bir yapı sanıyor. Yani işte Trump’ı Macron’u falan bunların hepsi bir, herhangi bir dergide çıkan herhangi bir makale de sanki Trump demiş gibi bir şey. Gazetecisi Almanı Amerikalısı, Fransızı hepsi aynı, aralarında ne bir fark ne de bir anlaşmazlık var. Bu böyle tek bir yapı ve derdi gücü Türkiye. Saray dünyayı böyle anlıyor, böyle yorumluyor ve ona göre de politika üretiyor olma ihtimali yüksek. Makaleye Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın çıkıp atarlanması da muhtemelen bunu gösteriyor. Muhtemelen Saray bağımsız bir dergide çıkan bir makalenin Amerikan Başkan Yardımcısı Pence tarafından falan dikte ettirildiğini düşünüyor.

Dünyayı böyle algılayan, paranoyalarla idare edilen bir ülkede rasyonel siyaset, rasyonel ekonomi yönetimi, hukukun üstünlüğüne saygı falan beklemek hayalcilik olur.

Brunson meselesi

Rahip Brunson konusunda, Türkiye’de muhalefet ya da muhalefetin bir kısmı “aman ha adam ajan çıkarsa tufaya gelmeyelim” düşüncesiyle hareket etti. Keşke muhalefet partileri duruşmalara bir temsilci gönderseydi ve mahkemedeki seviyeyi! görseydi. Hepi topu 20 kişilik bir cemaati olan bir papaz, Kürtleri Hristiyanlaştırıp, Hristiyan Kürt devleti kurdurmak yoluyla Türkiye’yi bölmeye çalışmakla suçlanıyor. Delil diye buldukları şey, Türkçe’ye epey bozuk tercüme edilmiş iki telefon mesajı, bir de kim olduğu ne idüğü belirsiz gizli tanık ifadeleri.

Bir de yegane öne sürdükleri delil Brunson’ın telefonunun Fetöcülerle aynı yerden sinyal vermiş olması. Aynı yer dedikleri İzmir Kordon. Yüz binlerce insanın cafelerde deniz kenarında vakit geçirdiği yer. Adamın kilisesi Kordon’a yakın. Telefonunun Kordon’da sinyal verdiği sırada Kordon’da vakit geçiren milyon arasında Fetöcü olmasında Brunson’ın günahı ne.

Amacım Brunson sözcülüğü falan yapmak değil ama mahkemede yine ve yeniden hukuk katliamı yapılırken, “adam Amerikalı arkadaş bana ne” demek, Türkiye’de hukukun yozlaşmasına katkıda bulunmaktan başka bir işe yaramıyor.