“İnsan, masum canları değil, içindeki kötülüğü kurban ettiğinde doğanın bayramı olacak. Bizi sevgide buluşturacak bayramların özlemiyle.”

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, kuzusunu koklayıp öpen koyun fotoğrafı altında yukarıdaki mesajı paylaşmıştı.

Boş vaktiniz çoksa, buyurun Vatan Partisi’nin iddia ettiği gibi, derneğin faaliyetlerini AB mi finanse ediyor diye tartışın. Ancak, dünyayı kirleten dev holdinglerin çevrecileri hedef alan faaliyetleri ve siyaseti finanse ettiğini görmezden gelmeyin.

Geçenlerde Guardian’da yayınlanan bir makale; Boris Johnson’un baş danışmanlarının ve iklim politikalarını yürütmek için atadıklarının rekor karbon salımı yapan endüstriler tarafından finanse edildiğini aktarıyor, bunun küresel niteliğini vurgulayarak “Dünyanın en kirli sanayileri siyaseti de kirletiyorlar” diyordu.

İklim krizinin körükleyicisi fosil yakıt lobisi, küresel düzeyde istedikleri düzenlemeleri elde etmek için “etki satın alma”ya milyarlarca dolar harcıyorlar.

Medya ve siyaset, dünyayı kirletenlerce böyle kirletiliyor ve bugün pek çok ülke “pollütokratlar” (kirletici yöneticiler) tarafından yönetiliyor.

Dünyamızın hızla ölmekte oluşu, başını Trump’ın çektiği pollütokratların hiç umrunda değil. İnsanlığın bireysel kazanç ve kısa vadeli çıkarlara karşı ayağa kalkması gereken günlerde, pek çok ülkede bunların tam tersinin peşinde koşanlar, “kirleticiler”in siyasete akıttığı paralarla iktidar oluyor.

Sibirya ve Alaska’da aylar süren orman yangınları oldu. Yalnızca Temmuz’da bu yangınların saldığı karbon miktarı Avusturya’nın bir yılda saldığını geçti. Bir yandan karbon salımı, öte yandan Grönland’ın eriyen “buzul suyu selleri50 yıl sonrasını görmeyi zorlaştırırken, asıl “pis para”, Kazdağları’ndan Amazon’a; çevrecilerin şeytanlaştırılması, kriminalize edilmesi, plastik ve gerçek mermilere, palalara hedef olmaları, hapsedilmeleri ve hatta öldürülmeleri için akıtılıyor.

Uluslararası çevre örgütlerinden Global Witness’in bir raporuna göre; çevre aktivistlerinin katline giden yolun taşlarını, başta Filipinler olmak üzere, birçok ülkede hükümetler döşüyorlar. İlk taşlar şeytanlaştırma nutuklarıyla konulurken, onu protestocuların aşırılıkçı ve terörist ilan edilmeleri, protestoların provokatörlerce rotasından saptırılması ve ardından da çevre eylemlerinin ceza yasalarına konu edilmesi geliyor. Çevrecileri hedef alan katiller de o yollardan ilerliyorlar.

Birazcık geniş açıyla etrafa bakanlar görecektir ki; asıl fonlanan çevreciler değil; çevreyi hedef alan siyasi partiler, lobi grupları, yerel ve ulusal medya oluyor. Sonuçta da, dünya siyaseti en kirli endüstrilerin yönlendirip hâkim olduğu kurumlara dönüşüyor.

Oysa tehlike büyük ve yakın!

Nature’da yayınlanan bir makale; mevcut fosil yakıt altyapısından vazgeçilse bile küresel ısıtmaya 1.5 derece engel olabilme umudunun çok az olduğunu, 2015 Paris iklim anlaşması hedeflerine ulaşabilmek için yeni gaz veya kömür enerji santralleri, yollar ya da havaalanları yapmamakla kalmayıp mevcutların bir kısmını kapatmak gerektiğini söylüyordu.

Geçen ay Avrupa’da rekor hava sıcaklıkları kaydedildi ve Güney-Doğu Asya’da hava sıcaklığı insan vücudunun termal sınırlarına ulaştı. G.Monbiot’un Guardian makalesindeki uyarısına göre; dünya öyle bir noktada ki, artık klima yalnızca bir konfor aracı değil, insanın yaşayabilmesi için zorunlu bir gereksinim oluyor.

Kliması olmayanlar, göçebilecek yer kaldıysa tabii, ya oldukları yerlerden göçecekler ya da ölecekler! Kazdağları’ndan Amazon’a kavgası verilen biraz da budur!