Yarın seçim var. Türkiye için önemli bir sınav. Ben küçükken önemli sınavlardan bir gün önce televizyona bir uzman çıkar ve o gün ders çalışılmamasını, sınavın akıldan çıkarılmasını ve böylelikle sınav stresinin bir az olsun atılmasını önerirdi. Ama Türkiye uzmanların sözünün dinlenmediği çünkü o uzmanların çoğunun samimi olmadığı bir ülke.

Bakıldığında, hayatımıza giren İsviçreli bilim insanlarından Nihat Hatipoğlu’na kadar ne kadar uzman varsa hiçbirinin söylediği akıllı insanın bünyesinde durmaz zaten. Çünkü gerçek değildir, gerçekçi değildir. Örneğin Hatipoğlu peygamberin mazlumluğunu anlatıp gözyaşı dökerken para kazanmaktadır. İnançla ilgili hiçbir iş para kazandırmamalı oysa. Çünkü alnınız secdede olsa da, eğer secdeye varmak için size para veriliyorsa, aklınız alacağınız paraya kayacaktır mutlaka.

Uzman kesilip ben de seçim yazmayayım diyorum. Seçimle ilgili her şey yazıldı aslında. Her şey de söylendi. “Valla barajı geçerse Türkiye kurtulur abi”. “Geçerse şöyle olur, geçmezse böyle”. “O öbürüyle koalisyon yapabilir ama diğeriyle sanmam”. “Çok sempatik. Saz bile çalıyor. CHP’nin başında olsa var ya!”. “Onların tabanları aynı, yüzde bilmem kaç oy oradan oraya kayacak gibi”. “Boş ver anketleri yahu. Ben sana söylüyorum, yüzde kırkın altında kesin”. “Sen ne diyorsun? Ben annemi bile ikna ettim”. “Ya hayatta vermez diyeceğin insanlar verecek oy, görürsün bak”. “Abi ben bu halka güvenmiyorum”. Ve uzman görüşleri: “Kararsızlar da dağıtılıncaaaa…”.

Şimdi ben de seçim yazmayayım diyorum ama “kararsızlar” dağıtılınca dayanamıyorum. Hani sanki İskandinav ülkeleri gibi her gün her şeyin aynı olduğu, yönetime kim gelirse gelsin hiçbir şeyin fazlaca değişmeyeceği, sosyal hakların tavan yaptığı, papazların son model Mercedeslere binmediği, cumhurbaşkanının altın tuvaletinin tartışılmadığı, başbakana oy verirseniz cumhurbaşkanına değil gerçekten başbakana oy vereceğiniz, “Ya hak” deyip ok atanların para sıfırlamadığı bir ülkede oy atacağız da vatandaş hâlâ kararsız. Seçim yazmak isteği değil bendeki ama bu ülkede ne olacak ki o “kararsızlar” seçime iki gün kala karar verir hale gelecekler sırf onu merak hani. Gezi oldu –ki Babai ayaklanmasından sonraki en büyük ayaklanmaydı bence- kararsızlar hâlâ kararsız. Tarihin en büyük yolsuzluk operasyonları oldu kararsızlar hâlâ kararsız. Anamıza avradımıza ulu orta seçim meydanlarında küfredildi hala kararsız. Çocukları vurdular hâlâ kararsız. Merak ettiğimden soruyorum: Yahu datha ne olacak ki karar vereceksiniz, neye karar vereceksiniz?

Bence kararsız denilenler istedikleri bir dünya ve hayalini kurdukları bir yaşamdan vazgeçmiş durumdalar. Ya da öyle bir hayalleri zaten yok. Onlar kararsız, çünkü nasıl bir ülkede yaşamak istediğini bilmiyorlar. Sadece oy veriyorlar hepsi bu. Yarın ki seçimlerse “ülkeyi yönetmesini istediklerimize” göre değil “yönetmesini istemediklerimize” göre de şekilleniyor.

Yarın sandığa gidip oy verilecek. Yarın atacağınız klasik anlamda “oy” değil. Yani aslında hiçbir şeyi değiştirmeyecek bir oy olmayacak bu. Atacağınız oy birisini hükümet yapmak için olmayacak bu kez. Yapmamak için de olacak. Yani yarın oy attığınızda ya Paramaz’ı seçeceksiniz, özgür bir dünya kurmak için vurulup düşen ya da Muhsin Kızılkaya’yı. Ya Metiner’i seçeceksiniz ya Gülsüm Elvan’ı. Ya katil polis Şahbaz kalacak yönetimde ya da Ali İsmail rahat bir nefes alacak yattığı yerde.