Türkiye’nin aksine Fransa’da silahlı kuvvetleri içeren polemiklere genelde az rastlanır. Zira Fransa’da askerlik mecburiyeti 1996 yılında sona erdi...

Türkiye’nin aksine Fransa’da silahlı kuvvetleri içeren polemiklere genelde az rastlanır. Zira Fransa’da askerlik mecburiyeti 1996 yılında sona erdi. Bu tarihten itibaren Fransız silahlı kuvvetlerinin hepsi profesyonel 250 bin askeri elemanı, 70 bin kadar da sivil çalışanı var. Buralardaki ordu tartışmalarının çoğunda, savaş karşıtları haklı olarak ülkelerinin profesyonel ordusunu dünyanın dört bir yanında sürmekte olan savaşlara katılmasını eleştirir. Fransız askerleri şu anda Balkanlar’dan Afrika’ya, Libya’dan Afganistan’a çeşitli ülkelerde “Fransa’nın güvenliği için” savaşıyor. Barış yanlısı dostlarımızın haklı kavgası, alınlarının teriyle ödedikleri vergilerin ülkelerinin sözüm ona savunmasına ve profesyonel ordusunun maaşlarına gitmesi. Üstelik de hiç mi hiç özdeşleşmedikleri savaşlar için...

Fransa’nın bu şanlı ordusu her yıl 14 Temmuz kutlamalarında dev bir resmi geçitle gövde gösterisi yapar. 1789 Fransız ihtilalinin yıldönümünde düzenlenen askeri tören aslında ilk kez devrimden yüzyıl sonra, yani çiçeği burnunda 3. Cumhuriyet’i güçlendirmek için 1880 yılında düzenlenmiş. O gün bugündür, 14 Temmuz’daki kutlama şöleninde, her renkten ve menşeden askerleriyle (siyahi, beyaz, Arap, Maori, Adalı), ülkenin dört bir yanından gelen birlikler, o yılın konuk ordusu mensuplarını da aralarına alarak Avrupa’nın Rusya’dan sonraki en görkemli ve büyük resmi geçitinde yerini alır (AB üyesi ülkeler arasında bu gelenek Fransa dışında sadece İtalya’da hala “coşkuyla kutlanıyor”). Bu yılki törenlere gölge düştü. Törenin arifesinde ve tören başladığı saatlerde Afganistan’da savaşmakta olan yedi Fransız askeri Talibanlarla çatışmada hayatını kaybetmişti.

Şaşaalı töreni izledikten sonra böylesi bir halk gününde tankların Champs Elysées bulvarından geçmelerini sorgulayan bir ses yükseldi. Bu “aykırı” ses, Avrupa Ekoloji-Yeşiller partisinin birkaç gün önce seçilen Cumhurbaşkanı adayı 1943 Norveç doğumlu, 50 yıldır Fransız vatandaşı Eva Joly’ye aitti. Joly “Bence 14 Temmuz kutlamalarından resmi geçitleri kaldırmanın zamanı geldi, çünkü mazide kalmış bir dönemi temsil ediyor. Bu askeri törenin bir vatandaş geçidine dönüştürülmesini hayal ediyorum. Okullu çocuklar ve ülkenin gençliğinin yanında yaşını başını almış emeklilerle, bizleri birleştiren değerleri kutlayabiliriz” diye gönlünden geçirince, ortalığı sardı bir polemik. Aslında bu beyandan sonra kendi partisi dışında pek destek görmedi desek yeridir. Sosyalistler “nereden çıktı bu şimdi”, “ne gerek var” diyerek eleştirdiler ama özellikle sağdan ve sağın aşırısından gelen tepkiler çok sertti. Önce iktidar partisinden çeşitli ordusever milletvekili ve bakanlar saldırıya geçti: Joly’nin önerisini “gülünç ve demagojik” bulanlar, “Norveç’e dönmesinin vakti gelmiştir” diyenler, Fransız düşmanı niteleyenler... Sarkozy’nin sağ kolu sayılan özel danışmanı Henri Guaino Joly’yi “Fransa’yı tam olarak anlamamakla” suçladı. Aşırı sağ boş durur mu? “Vurun yabancıya!” çağrısına ayak uydurmaya hazır ve nazır Milli Cephe’nin “kadın yüzlü” başbuğu Marine Le Pen, “Bu denli geç Fransız vatandaşlığı elde etmiş birinin Cumhurbaşkanlığına aday olmaya hakkı bile olmaması gerekir” diyerek, gerçek hislerini diğerlerinden çok daha açık bir ifadeyle dile getiriyordu.

Ancak genelde bu tür tartışmalara taraf olmaktan kaçınan Başbakan François Fillon, üstelik resmi ziyarette bulunduğu Abidjan’dan seslenerek, “Bu hanımın Fransız gelenekleri, ilkeleri ve tarihi hakkında çok eski bir bilgi birikimi yok. Silahlı kuvvetlerimiz ülkemiz demokrasisinin temel taşlarındandır” deyince, ortalık karıştı. Çünkü bu beyanla Başbakan’ın ağzından Fransız devleti, sonradan Fransız olan vatandaşlarıyla “safkan” Fransızları aynı kefeye koymadığını resmen kabul etmiş oluyordu. “Ben Viking teknemden inerek gelmedim Fransa’ya, Başbakanın yaşı kadardır bu ülke vatandaşıyım” diyen Eva Joly, 50 yıldır Fransız vatandaşı olduğunu hatırlatıyordu. Başbakan’ın bu ayırımcılık içeren sözleri kendi partisi içinde bile eleştirilirken, yeşiller, sosyalistler, komünistler, tüm sol kanat tek vucüt olarak Joly üzerinden yapılan “vatandaşlık ayırımcılığını” sert dille kınıyordu.

Aslında Joly’nin saf sayılabilecek “arzusu” Fransız siyasetinde herkesin gerçek duruşunu ve iktidar partisinin aşırı sağ söylemi nasıl içselleştirmeye başladığını gözler önüne sermeye yaradı. Fransız sağı De Gaulle’ün merkezci çizgisinden giderek komplekssizce aşırı sağa kayıyor. Fransa bile bir “yabancı”nın profesyonel ordusuna dokundurmasıyla bu hale gelecekse, ülkemizde gençlerimizi yok eden iç savaşın yeniden ivme kazandığı bugünlerde antimilitaristler, savaş karşıtları ve vicdani red hakkını savunan hepimizin birlik olup savaşın bitmesi için mücadeleye devam etmek zorunda olduğumuzu tekrarlamakta yarar var.