TÜİK verilerine göre Türkiye’de şirketlerin % 14’ü “yabancıların” kontrolünde. Almanya, ABD, Fransa, İngiltere orjinli sermaye grupları bu toplamın yarısını oluşturuyor.

Toplam kayıtlı işgücü içerisinde her 10 kişiden biri bu şirketlerde çalışıyor.

Yabancı girişimlerin kontrolündeki firmalarda çalışanların sayısı yaklaşık olarak 1,5 milyon kişi (SGK ve TÜİK istatistikleri üzerinden tarafımca hesaplanmıştır).

Bu firmaların yüzde 61’i yüksek ya da orta yüksek teknoloji düzeyini sahip.

Yabancı kontrolünün en yüksek olduğu sektör yüzde 90 ile tütün imalatı. Onu madenciliği destek hizmetleri (yüzde 66), telekomünikasyon (yüzde 54) ve motorlu kara taşıtları (yüzde 49) sektörleri takip ediyor. İlaç ve kimya sanayi bu sektörlerin izinden gidiyor.

Yani kimi sektörler büyük oranda bu firmaların denetimine geçmiş durumda.

Yabancı firmaların ve yatırımcıların bir yılda yaptığı kar transferi (TCMB, yatırım giderleri) 2015 yılında 13 milyar doları buluyor. Doğrudan yatırımlar için bu miktar 3,4 milyar dolar.

Şaka değil bu firmalar ve yabancı sermaye Türkiye’den yılda yaklaşık olarak 2,5 milyon asgari ücretlinin bir yılda elde ettiği brüt gelire denk düşen, Milli Eğitim Bakanlığı hariç tüm icracı bakanlıkların her birinin ayrı ayrı bütçelerinden daha fazla olan bir rakamı yurtdışına kar olarak transfer ediyor (Dolar kuru 3,28 TL olarak alınmıştır).

Yabancı sermaye ve elbette AB ülkeleri kendi ülkelerinin hanesine giren bu büyük kaynaktan elbette vaz geçmek istemeyecektir.

Türkiye’de ne yaşandığı birilerinin beklediği gibi Avrupa Birliği’nin temel meselesi değildir. Temel mesele bu kar akışının sürdürülebilirliğidir.

Türkiye’yi bu ülkelerin sermayesi için vergi cenneti, ucuz işgücü deposu ve nihayetinde sömürü alanı haline getirenlerin kavgasının samimiyeti de bu mesele de ortaya çıkmaktadır.

GÜNSAN’da direniş

Tamamı yabancı sermayeli firmalardan oluşmuş olan Elektromekanik İşverenleri Sendikası (EMİS) ile Birleşik Metal İş Sendikası arasında süren toplu sözleşme süreci tıkanmıştır.

Grev süreci yaklaşmaktadır. Olağanüstü Hal koşullarında siyasal iktidarın işçilerin sömürüyü sınırlandırma mücadelesinde aldığı tutum karbon kâğıdı işlevi görecektir.

Ancak şimdiden OHAL iktidarının tutumu rengini vermektedir.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yaptığı açıklamaya göre, Schneider şirketler grubunun sahibi olduğu Günsan Elektrik işyerinde çalışan işçiler geçen günlerde Birleşik Metal-İş’e üye oldu. Sendika üyesi 6 işçi bunun üzerine işten atıldı.

Dün işçiler arkadaşlarına sahip çıkarak fabrikayı terk etmediler.

Yine Schneider grubuna bağlı diğer işyerlerinde çalışan işçilerde Günsan yönetiminin sendika karşıtı tutumunu kınamak için Manisa, İzmir, Gebze ve Samandıra’daki fabrikalarında dayanışma eylemleri yaptı.

Günsan yönetimi, eyleme geçen işçileri yıldırmak adına gün boyunca içeride baskıyı arttırdı. Gece yarısına yaklaşıldığında devletin kolluk kuvvetlerini devreye sokan yönetim, işçilere gözdağı vermeye çalıştı.

Sendikalaşma haklarına sahip çıkan Günsan işçileri, bu yazı kaleme alınırken fabrika içerisinde baskıların kalkması ve işten atılan işçilerin geri alınması talepleriyle eylemlerine devam ediyordu. Aynı şekilde, Schneider grubunun diğer fabrikalarında da dayanışma eylemleri sürüyordu.

Türkiye ekonomisi OHAL’in karanlığında işçilerin, emekçilerin kazanımlarının ciddi bir biçimde tehdit altında olduğu bir dönemden geçiyor.

Bu tehdit toplumun tüm kesimleri üzerinde ciddi bir güvensizlik yaratmış durumda. O yüzden Birleşik Metal İş üyesi Günsan işçilerinin direnişi ve iradesi karanlığın içindeki ışıktır.

Günsan işvereni işçilerin sendikal haklarına saygı göstermelidir. Siyasal iktidar işçilerin sömürüyü sınırlandırma yönündeki haklı, meşru ve onurlu mücadelesine karşı zora başvurmamalıdır.