Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Bir zamanlar ülkemizde, yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bulma çabası vardı. Bu çabaların başını da dönemin Türk Dil Kurumu (TDK) ve onun yayın organı Türk Dili dergisi çekiyordu. Başta Ömer Asım Aksoy olmak üzere çok sayıda dilci, yazılarında öz Türkçe sözcükler kullanmakla kalmıyor; yeni türetilen sözcükleri de dergi aracılığıyla “görücüye” çıkarıyorlardı! “Sivas cankırımı”nda yitirdiğimiz Asım Bezirci de bir dönem Dost dergisinde “Halis Acarı” takma adıyla hazırladığı köşede, okurlardan gelen öz Türkçe sözcük önerilerini eleştirel süzgeçten geçirerek yayımlıyordu. Şimdilerde benzer bir çabayı Dil Derneği’nin Çağdaş Türk Dili dergisinde Yusuf Çotuksöken sürdürüyor…

Dil Devrimi, Cumhuriyet Devrimi’nin ayrılmaz bir parçasıdır. Türk Dil Kurumu, 1932 yılında, dilimizi “yabancı diller boyunduruğundan kurtarmak için” kuruldu ve 1980 darbesine değin bu görevini başarıyla yerine getirdi. Darbe sonrasında yapısının değiştirilmesiyle “Yeni Osmanlıcılık” ideolojisinin hizmetine sokuldu. Orada artık Arapça ve Farsça kökenli sözcükler “yabancı” sayılmıyor. Dolayısıyla bunlara Türkçe karşılık arama gereksinimi de ortadan kalkmış bulunuyor!

Okurumuz Feyzullah Çetinkaya, gönderdiği mektupta, TDK’nin artık ilgilenmediği “Türkçe karşılıklar bulma” görevini bizim üstlenmemizi istiyor:

“Sayın Aşut,

Dil konusundaki yazılarınızı her hafta büyük bir zevkle okuyorum ve çok yararlanıyorum. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, Türkçenin yabancı diller karşısında varlığını sürdürebilmesi ve gelişebilmesi için özellikle bilim ve teknoloji alanındaki yabancı sözcüklere hızla karşılık bulmamız gerekiyor. Aksi durumda yabancı sözcükler dilimize yerleşmekte ve onları dilimizden söküp atmamız mümkün olamamaktadır. Ancak varlık sebebi bu tür konularla uğraşmak olması gereken Türk Dil Kurumu bu alanda yetersiz kaldığı gibi, yurttaşların önerilerine de kayıtsız kalmaktadır. Mesela ben ‘drone’ ya da ‘insansız hava aracı’ karşılığı olarak ‘uçarga’ sözcüğü kullanılabilir mi diye iki kez sormama karşın Türk Dil Kurumu'ndan olumlu ya da olumsuz bir yanıt alamadım. Acaba siz, köşenizde küçük bir kutucuk içinde bu tür önerilere yer verebilir misiniz?

Selam ve saygılarımla.”

Tabii, bizim tek başımıza altından kalkabileceğimiz bir konu değil bu. Öncelikle, dille ilgili kurumlar öncülük etmeli buna. Yine de okurlarımızdan gerekçeli ve Türkçenin kurallarına uygun türetilmiş sözcük önerileri gelirse onları paylaşmak isterim. Anımsanacağı üzere, daha önce “prompter”a Türkçe karşılık bulunması için yaptığımız çağrıya okurlardan çok sayıda karşılık gelmişti.

HAFTANIN NOTU

Yargının saygınlığı

Mahkemelerin ara kararlarında ayağa kalkmak gerekir mi? İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu’nun da dediği gibi, bu eski bir tartışmadır…

Ben bu sorunla ilk kez altmış yıl önce karşılaşmıştım. Trabzon’un renkli avukatlarından Ali Kemal Yılmaz, bir duruşmada ara kararı açıklanırken ayağa kalkmayınca hakkında dava açılmıştı. Yargı sürecini gazeteci olarak izlemiş ve Milliyet gazetesinde haberleştirmiştim. Çok sayıda hukukçunun savunmanlık yaptığı o davada, CezaMuhakemeleri Usulü Yasası’na göre, “Türk Ulusu adına” kesin hüküm verilirken ayağa kalkılacağı, ancak sıradan işlemlere ilişkin ara kararları için böyle bir zorunluluk olmadığı belirtilmişti.

Demek ki altmış yılda bir arpa boyu yol alamamışız!

Yasada yeri olmamasına karşın, yanlış bir uygulamada ayak direyenler olduğu görülüyor. Kimi yargıçların, ara kararları yazdırırken avukatların ayağa kalkmamasını “mahkemeye saygısızlık” sayarak yargı konusu yapmalarını yadırgıyoruz.

Mahkemelerin saygınlığı bu tür ritüellerle değil, yargıçların hukuka uygun kararlarıyla sağlanır!