2017’de robotlar iyice hayatımıza girmeye başlıyor. Belki çok sık karşılaşmayacağız ama bu yıl bu işin başladığı yıl olarak dünya tarihine geçecek gibi görünüyor.

Yabancı ‘uzaydan’ değil fabrikadan geliyor….

TİMUR AKKURT

LG firmasından bahsetmek istiyorum biraz. LG’yi ben ilk televizyon, bilgisayar monitörü üreten bir firma olarak tanıdım. Özellikle son iki yıldır büyük bir değişim içerisindeler ya da en azından benim dikkatimi iki yıldır çekmeye başladı. Telefon üreticisi olarak LG G2 modeli ile ezber bozarak büyük bir atılım gerçekleştirdi. G4 ile bunu epey yükseğe çekti. G3 ve G5 modelleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. G5 modeli tak-çıkar modüler bir yapıya sahipti ve inovatif anlamda önemliydi. Risk alınmıştı. Pek tutmadı ama ben bu risk alma ruh halini sevdim LG’nin. Dikkat ederseniz çift sayılar başarılı tek sayılar başarısız gibi bir durum söz konusu. G6’nın istatistiki olarak başarılı olması muhtemeldir diyebiliriz. Neyse konuyu dağıtmayayım. Robot teknolojisi ve bunun paralelinde nesnelerin interneti teknolojisiyle beyaz eşya ve evimizde ki diğer teknolojik ürünlerin birbirleriyle iletişim halinde olması hali artık alışmamız gereken bir düzen. LG’nin CES’17 de standında epey zaman geçirdim. Merak edenler için YouTube kanalımda da videoları mevcut. Standı dolaşırken şunu kabul ettim. LG teknolojik bir ekosistem kurmayı başarmış. Yine risk almış ama bu topa girmiş. Tüm mutfak beyaz eşyalarının yanı sıra gerçekten duvar kağıdı gibi bir TV ile evin neredeyse her odasına girmiş. Üstelik dediğim gibi bunlar bir birleriyle de konuşuyor. Bunun gibi ürünler elbette LG’de yok sadece. Philips, Samsung, Bosch gibi markalarda pek çok ürünle bu konuda iyi. LG’nin geliştirdiği ‘havaalanı robotu, temizlikçi robot, çim biçen robot’ Bu bir başlangıç işte. Çok yakın gelecekte karşımıza dikilecek olan bu robotlarla anlaşmaya başlasak, iletişim kursak hiç fena olmayacak.

Kendi aralarında konuşuyorlar

Havaalanlarında hizmete girmesi planlanan robotu biraz anlatayım. İçeri girdiniz, her şeye yabancısınız ve yardıma ihtiyacınız var. İşte pek çok dili konuşabilecek bu arkadaş hemen yanınıza geliyor. Sizin dilinizde ‘nasıl yardımcı olabilirim?’ diye soruyor. Derdinizi anlatıyorsunuz ve başlıyor size yardım etmeye. “Nerelisin hemşerim? Yolculuk nereye? Uçuş kartını aldın mı? İstersen dur ben sana yardımcı olayım? Burada uyman gereken kuralları biliyor musun?” gibi sorularla vıdı vıdı konuşuyor seninle.

Abarttım tabii ama aşağı yukarı durum bu yani. Seninle bunu konuşurken yere dökülmüş bir kahve gözüne takılıyor ve sana çaktırmadan temizlikçi robota komut göndererek tam nokta lokasyonu veriyor ve temizlenmesini istiyor. O sırada siz sohbet ederken arka planda temizlikçi robot sessiz sedasız ortalığı temizliyor. Böyle bir gelecek çok yakın. Bir başka önemli robot ise ‘çim biçme’ robotu. Bizim ülkemizde çok kullanılacak bir şey değil ama şöyle bir örnek vereyim size: Avrupa ve ABD’de bu belediye kanunlarınca zorunlu tutulan bir iş; biçmeyenlere ceza bile kesiliyor. Robot çıkıyor bahçeye köşe bucak gıkını çıkartmadan işini yapıp garaja şarj istasyonuna geri dönüyor. Oyalanmadan, çene çalmadan işini yapıyor. İşte CES’17 de LG bunları tanıttı. Bu işin güzel tarafıydı ama büyük resme baktığımızda insan korkmadan edemiyor.

Yapay zeka hala korkutuyor

Bir tarafıyla hayatı kolaylaştıran, yapmaktan hoşlanmadığımız işleri mızmızlanmadan yapan bu aletler yanında bir kaç tehlikeyle geliyorlar. Birinci tehlike insanların işlerini ellerinden alacak. İkinci tehlike ise daha önemli bence, yapılan son geliştirmelerle öğrenme özellikleri eklenen yapay zekaları. Yani havaalanı robotu diye geliştirdikleri bir robot kendi kendine öğrenebilme özelliği ile bambaşka bir robota dönüşebilir. Bir de bunların birbirleriyle konuştuğundan bahsetmiştik. Sonuç ‘Robotlar Dünyayı Ele Geçirebilir mi?’ isimli film gerçek mi olacak? Bununla ilgili binlerce teori geliştirilebilir. Yapay zeka sadece fiziki cihazlarda yok. Hatta ilk olarak zaten sanal dünya içerisinde kendilerini gösterdiler. Dijital dünyanın beyninde yaşıyorlar. Facebook, Google, Amazon gibi bu dev sanal ağlar alt yapılarında yaşayan dev yapay zekalar ile hayatımızın içinde. Bunların yüksek iletişim alt yapıları ile bir birleriyle konuşmaları tablonun daha korkunç görünmesine sebep. Tam olarak nerede olduğunu bile bilemediğimiz bu yapay zeka ile mücadele etmeye kalksak nereye gitmemiz lazım onu bile bilmiyoruz. İnsanoğlu bu anlamda epey aciz. Bir taraftan hem biz, hem de çocuklarımız sistemin esiri olmuş durumda. Sosyal ağlardan kopamıyoruz, uzak kalırsak eksik hissediyoruz. Binlerce yıllık tarihimizde hiç bu kadar aciz kalmamıştık. Dinozorlarla mücadele etmek bile daha kolaydı bekli. Bu konuda benim tespitim şu; Bu yaşanması gereken bir süreç. Tek şansızlığımız bu değişimin ya ortasında yakalanmamız ya da içine doğmuş olmamız. Doğum sancısını yaşamak zorunda kalan nesil olduk. Yaşlılarımız durumdan o kadar etkilenmediler. Sadece ya bizimle kafa yapıp eğleniyorlar ya da bu matrak teknolojik gelişimle dalga geçerek durumdan etkilenmiyorlar. Kalanlarsa gerçekten zor durumda. Alışık olmadığımız bu dünyanın kuralları yeni yeni yazılıyor, kanunlarda karşılığı olmayan durumlar yüzünden suç mu değil mi pek çok zaman bunu bile geç öğreniyoruz. Hatırlayanlarınız vardır belki; Napster diye bir uygulama vardı. İnsanlar müziği mp3 dosyaları şeklinde birbiriyle buradan paylaşıyordu. Kimse kimseye para vermiyordu. Telif yasalarında bunun karşılığı olmadığı için bir süre bu şekilde herkes kaçak müzik dinledi. Sonra bu durum örnek alınarak yeni yasalar çıkartıldı ve sorun çözüldü. Bu arada müzik sektörü büyük zarar gördü. Bir çok sanatçı emeğinin karşılığını alamadı. Sonra bu dijital dünyaya göre tekrar yapılanarak günümüzdeki şeklini aldı. Abartmıyorum koca müzik, sinema sektörü bitiyordu.

Sıkıntıyı basit şekilde anlatmaya çalışayım, teknoloji uzun yıllar 45 dakikada bir gelişiyordu. Son 10 yılda bu süre 5 dakikaya indi. Bu baş döndürücü hız işte sorunun başlangıç noktası. Bu sancılar 10 yıl sonra 3 dakikada 1’e, 20 yıl sonra dakika da 1’e düşecek. Bizim nesilse çuvallamaya devam edecek. Bunun için bazı önlemler almakta fayda var. Bu tek başına değil insanlığın el ele vererek çözebileceği bir durum. Teknolojinin gelişmesini kabul etmemek, uyum sağlamamaya çalışmak en büyük hatamız olacaktır. Yeni dünyanın etik değerlerini çok iyi oturtmalı. Yapay zekanın sınır ve kuralları çok net ve şeffaf olarak çizilmeli. Facebook arka planda neler çevirdiğini dürüst bir şekilde söylemeli. Teknoloji dünyasının babaları bu işi net bir şekilde çözmeli, devletler sıkı kurallar ile bunları denetlemeli. Ortak oluşumlarla da tüm dünya, sistemi kontrol altında tutmalı. Yoksa işimiz gerçekten zor. Sabun kutusuna benzeyen bir psikolog robota derdinizi anlatırken kendinizi bulursanız şaşırmayın. O travma zaten bize yeter...