Sanırım artık en saçma konuşma tarzı, bakın işte bunu yaptılar, bundan sonra da şunu yapacaklar diye yakınmaktır.

Yapacaklarını yaptılar, bundan sonra yapacakları bellidir ve bundan sonrası artık süsleme ve eksikleri tamamlamadır.

Eksiklerini tamamlıyorlar.

Baro işi de tamamlandı. Çoklu Baro, tek sesli rejimin borusudur.

Ayasofya cami oldu. Eh, onların işi bu değil mi? Başka ne yapacaklardı ki! İslamcı kesimler1930’lardan bu yana hedefledikleri şeyi tamamladılar işte.
Sosyal medyanın tamamen susturulması? Kıdem tazminatı meselesi? Boş verin bunları, Ayasofya’da kırdık zincirleri!

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma ve kadınların sadece İslami kimlik taşıması derken, bir eksik kaldı, o da zorunlu başörtüsü! (Yok canım o kadarını da yapamazlar! Mesela başörtüsü olmayanlar sadece devlet dairelerine ve üniversiteye filan giremez canım, o kadarı olsun artık!)

Sıra kazanması garanti seçim kanununa da gelecek. Eksik bir şey kalmamış olacak.

Dağılabilirsiniz!

Neydi o Ayasofya siyaseti? “Açarsan aç!”

Ya da haydin namaza! Eski CB adayı şimdi de muhtemel aday adayı Muharrem İnce Ayasofya’daki ilk Cuma namazına özel davetiye bekliyormuş. CHP’nin Fethiye İlçe Başkanı Mehmet Demir ve İlçe yönetimi ve gençlik kolları üyesi gençler, ellerine fırça alarak tüm camilerde başlattıkları yenileme çalışmalarında cemaat ile de bir araya gelmişler.

Bir nevi kendileri muhalefette fikirleri iktidarda durumudur.

Şunu bile diyemediler: İstanbul’un fethini konuşuyorsunuz da emperyalistlere teslim olan padişahın payitahtı İstanbul’un emperyalist işgalden kurtuluşunun başkomutanı Atatürk’ü nasıl tarihe ihanetle suçlayabiliyorsunuz? Osmanlı Hukuku’ndaki Kılıç Hakkını kullanıldıysa, Kurtuluş Savaşı galipleri de Kılıç Hakkı’nı kullanıp Ayasofya’yı “geri almış” ve ibadete kapatmadan müze yapmış sayılmazlar mı? Kaldı ki Ayasofya kapısındaki tabelâda bile yazıyor: 1980’de Demirel zaten ibadete açmış, Kenan Evren 1981’de kapatmış, Demirel 1991’de tekrar ibadete açmış. Üstelik müze vasfını da korumuş.

Neyse artık şunları hatırlatıp avunursunuz: Bir yıl kadar önce CB partisinin mitinginde konuşurken ona “Ayasofya’yı cami yap!” diye bağırmışlardı. O da şöyle demişti: “Siz gidin önce Sultanahmet Camisi’ni doldurun da, sıra Ayasofya’yı cami yapmaya ondan sonra gelsin.” Sahi bu arada neden hâlâ “kutsal bilgelik” anlamıyla Hıristiyan adı Ayasofya kullanılıyor ki? Belki onu da değiştirirler. Ne komik değil mi? Yani hâlâ “Belki” diyebilmek!

ABD merkezli medya kuruluşu Bloomberg, Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ilgili manşeti attı: “Erdoğan, Ayasofya ile İslamcı Türkiye’nin doğuşunu teyit etti!” Yalan mı?

Hayri Kozanoğlu aslında bu hafta diyeceklerimi bir tek bir tweet ile söylemişti: “Bunlar ‘gündem değiştirme’ aman oyuna gelmeyelim; Suriye’de operasyonlara ses çıkarmayalım, İş Bankası’nda düşük profil verelim, Libya fetihçiliğinde gölge etmeyelim, Ayasofya’da İslamcıların tepkisini çekmeyelim, vb. diye diye… Gündem değil rejim değişti!”

Aman oyuna gelmeyelim! Zorunlu başörtüsü mü? Kaparsan kapa! Seçim meçim yapmayacağım! Yapmazsan yapma! Yeter ki anketlerde seçim zaferlerini kutlamaya devam edin, ama havai fişek atmayın tabii...

Herkes bir serinlik bekliyor, hele bir yağmur çiselese… Ama yağmur bile ağlayarak çiseliyor...

Bu yazıyı bir yere bağlamaya çalışmayayım. Sizleri Ruhi Su’nun tok sesinden Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı ile baş başa bırakayım:
“Yağmur çiseliyor, / Serez’in esnaf çarşısında/ yağmur çiseliyor. / korkak / yavaş sesle /bir ihanet konuşması gibi. (…) Yağmur çiseliyor, / Serez çarşısı dilsiz, / Serez çarşısı kör. / Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü / Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü. /Yağmur çiseliyor.