Yahudiler için dingin ve  güvenli bir sığınak: Kuzguncuk

MELİSA DURAN

Gazeteci-yazar Suzan Nana Tarablus’un ‘Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum’ adlı kitabı Varlık Yayınları tarafından yayınlandı. Kuzguncuklu ve Yeldeğirmenli Yahudilerle yapılan on dokuz sözlü tarih görüşmesinin bir araya gelmesiyle oluşan kitap, üç bölümden oluşuyor: ‘Kuzguncuklular’, ‘Son Kuzguncuklular’, ‘Yeldeğirmenliler’. Tarablus, İstanbul Üçlemesi’nin ilk iki kitabında (“Bir Sabah Galata’da Uyandım”- “Çek Kayıkçı Balat’a” ) olduğu gibi, serinin son kitabında da okurlara, İstanbul Yahudilerinin Kuzguncuk-Yeldeğirmeni özelinde tarihsel süreç boyunca maruz kaldığı politikalar, yaşam tarzları, gelenek ve görenekleri, tören ve ritüelleri konusunda değerli bilgiler sunuyor. Suzan Nana Tarablus ile ‘Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum’ kitabını konuştuk.

‘İstanbul Üçlemesi’nin son kitabı ‘Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum’ ile “Bir nevi Son İstanbul’du” dediğiniz Kuzguncuk’tayız. ‘İstanbul Üçlemesi’ni hazırlarken temel motivasyonunuz neydi?

‘İstanbul Üçlemesi’ni hazırlarken amacım görüşme yaptığım kişilerin sadece Galata, Balat-Hasköy ve bu kez de Kuzguncuk-Yeldeğirmeni semtleri çevrelerindeki yaşamlarını öne çıkarmak değil, aynı zamanda İstanbul’da yaşayan Yahudilerin sosyo-kültürel ve ekonomik yaşamına da ışık tutmaktı. Bu yüzden, ele aldığım her bir kişinin atalarının kökenini, azınlıklara yönelik politikaların, yaptırımların hayatlarına hangi boyutlarda yansıdığını, eğitim-öğretim hayatlarını, Yahudi toplumuna ve geniş topluma katkılarını, etnik ve kültürel aidiyetlerini ne ölçüde koruduklarını yansıtmaya çalıştım. Bu semtlerdeki Yahudilerin gündelik hayat pratiklerine son derece canlı bir ilgiyle yaklaşarak, farklı yaşam biçimlerine ayna tutmaya çalıştım.

Kuzguncuk son yıllarda özellikle yerli turistlerin ilgisini çekiyor. İstanbul’un bu kendine özgü semti, adeta yeniden keşfedildi diyebiliriz. Semtin yerleşik mahalle kültürü, üç dinin ibadethanesine ev sahipliği yapması bu popüler ilginin nedenleri arasında gösterilebilir. Peki ya ‘yerleşik’ Kuzguncukluların yaşam tarzı hakkında neler söyleyebiliriz?

‘Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum’da başrolde olan dinginlikti. Yarınların getireceği sevinç umudu, hayatın akışında bırakılan günler… Güvenli sığınak! Semt sakininin özünü sürdürebildiği, günümüzde yitirilen bir haslet olan komşuculuk kavramının kıyasıya yaşandığı etnik, dinsel ayırımların geri planda tutularak üzerlerine kondurulan yaftalardan, takınılan maskelerden arınmış bir toplumla karşılaşıyoruz. Bir döneme ait bir semt halkının masumiyeti ve yalınlığıyla buluşuyoruz. Kuzguncuk bu buluşma için eşsiz bir mekân! 20. yüzyılın son çeyreğindeki göçlerle bir mega-kente dönüşen İstanbul’da, insana en yakın mimarinin ürünü olan evleriyle, Kuzguncuk adeta bir açık hava müzesi. Kuzguncuklular şehrimizi istila eden alışveriş merkezleri ve gökdelenlerin karşısında kahramanca direnmekten hiç vazgeçmemiş. “İlya’nın Bostanı” bu direnişin simgesi adeta. Halkının nefes aldığı, sosyalleştiği, akşamları sinema izledikleri, özel kutlamalarını yaptıkları huzurlu bir yaşam alanı olan bostan, uzun süren mücadelelerle korunmuştu. Son zamanlarda her ne kadar tarihsel bağlamından koparılmaya çalışılıp, temelsiz bir nostaljiye dahil edilmeye çalışılsa da genelde Kuzguncuk, özelde Bostan, semtin gayrimüslim tarihinin başköşesinde yer alan, kayıp bir hafızanın simgesidir.

“Kudüs’e ulaşamazsam, beni Kuzguncuk’a gömün” sözünün ardında tarihsel bir gerçek olsa gerek! Yüzyıllarca Yahudi cemaatine köy, mahalle, yuva olmuş “Balkanların Kudüs’ü” olarak bilinen Kuzguncuk’taki çehre değişimini, elli yıl öncesinin Kuzguncuk’unu bize biraz anlatabilir misiniz?

Kudüs’te MÖ 960’da Kral Süleyman’ın kurduğu Büyük Tapınak’ı yeniden inşa etmek, asırlardır Yahudilerin en büyük rüyası olup, Yahudi halkının sembolü olarak yorumlanmaktadır. Tevrat’ın kutsallık bilincinin başköşesinde addedilen Kudüs, Yahudilerin Tanrı ile aralarındaki manevi bağlantıyı kurma ve sürdürme bağlamında kutsiyetin mekânıdır. Bu yüzden “Kudüs’ü görmeden ölme”, bütün dualarında yer alan “Gelecek sene Kudüs’te” söylemleri her Yahudi’nin asırlar boyu tekrarladığı dizelerdir. Kuzguncuk’a gelince… Asya kıtasında yer aldığı, tarih içinde özellikle sıradan halk için Kudüs’e ulaşımın, sınır ötelerine geçmenin zorlukları, çaresizliği göz önünde tutulduğunda, Boğaz’ı aşıp Kuzguncuk’a, yani Asya ana karasına varmaları yeterli veya tatminkâr olmuştu. Tanıklıklarım ile araştırmalarım ışığında Kuzguncuk Yahudileri asırlarca geleneğin, dayanışmanın güvenli sığınağında yaşadılar. Ta ki, atalarının izinde sürdürdükleri yaşamlarını, 60’lı yıllarda Kuzguncuk’un Anadolu’dan aldığı göçlerle semt demografisi değişene kadar sıradan ve masum bir yalınlık içinde sürdürdüler.

Yahudi cemaatinin Boğaz’ın Asya yakasında yerleşim için Kuzguncuk ve Yeldeğirmeni’ni tercih etmesinin ardında yer alan temel dinamiklerinden söz eder misiniz?

İstanbul’un sivil mimarisinin ahşap olması ve özellikle yaz mevsimlerinde sayısız yangının durdurulamaması, Yahudilerin yerleşim haritasını en çok etkileyen unsurdu. 1600’lerin başlarında vuku bulan İstanbul yangınlarında sayısız Yahudi mahallesi küle dönüşmüştü. Büyük göç dalgaları sadece yangın veya deprem gibi doğal afetler yüzünden gerçekleşmedi. Tarihçi Prof. Avram Galante, bu yerleşim hareketlerine büyük salgınların da neden olduğunu işaret ediyor. Evliya Çelebi’nin 1625 yılında Üsküdar’ın Yahudi bölgesini ziyaretinin ertesinde yazdıkları uyarınca, Yahudi cemaatinin bir kısmı, 1618’de Galata civarlarında başlayan büyük veba salgını sebebiyle Boğaz’ın Asya tarafında, Üsküdar, Dağ Hamamı ve biraz daha kuzeyine yerleşiyor.

Çalışmanızın ikinci bölümünün kahramanı Yeldeğirmeni semti ve Haydarpaşa Hemdat İsrael Sinagogu için neler söylemek istersiniz?

Yeldeğirmeni, Yahudilerin Anadolu Yakası’ndaki önemli bir yerleşim yeri. Bu semtteki 1800’lü yıllarda inşa edilmiş tarihi sinagogun kendi halinde güzelliğini ne kadar anlatsak da az kalır… Öyle ki, 2017 yılında bir seyahat dergisinin “dünyanın en güzel sinagogları” listesinde yer alıyor. Haydarpaşa Hemdat İsrael Sinagogu’nun ana giriş kapısının üzerindeki levhada, yapının inşa tarihini de belirten yazı, yüzyıllardır insanları sevgiyle kucaklıyor:

“Benim evim dua evidir, bütün milletlere açıktır. /Bana doğruluk kapısını açınız. / Oraya geleyim ve Tanrı’ya şükredeyim. / Ev Ellul ayının sonunda tamamlandı. 5659.”