Bizim gibi ülkelerde iktidara aşırı baygın bir çizgi tutturarak gazetecilik yapmak kolay bir iş değildir. İktidar rotasını kendine rehber edinerek yazıp çizmenin dayanılmaz bir çilesi vardır.

İktidar, bir gün söylediğini ertesi gün değiştirebilir. İktidar bağımlısı gazeteci bu alanın sert köşeli virajlarından yeterli kıvraklığı göstererek sıyırmak zorundadır.

Bunu yaparken de iktidarın dümen suyunda gittiğini saklayarak iktidara yön verdiğine önce kendisini sonra da okurlarını inandırmak mecburiyeti içinde olduğunu gösterebilmelidir.

Zor bir alandır bu bölgeler. Takdir edilmesi gerekir, tabii ki en başta da iktidar mensuplarınca…

Bu alandaki ünlülerinin yüksek performansları zaman zaman iktidarlarca yeterli takdiri alamaz. Hizmetleri güme gider. Çabaları görmezden gelinir. Kırılanlar olur. Küsenler çıkabilir. İçlerinden isyan ederler:

-Ne yaparsak, ne yazarsak nafile, yaranamıyoruz!..

Bu cümleyi yazılarında kullanmaktan kaçınırlar. Dost sohbetlerinde kulaktan kulağa ilkesiyle muhataplarına ulaştırmanın ıstırabı içinde kıvranırlar.

Bazen işe yarar gönül alıcı küçük ödüller alırlar. İktidar sahiplerinin seyahatlerinde bir uçak koltuğunun kendileri için yeterli itibarı sağladığını göstererek yeniden kalemlerini coştururlar.

Ama her zaman böyle olamayabilir. Hatta genellikle aşağılanırlar:

-Ne istiyormuş ki? O önce bizden aldığı paranın hakkını versin. Maaş yerine her ay ona servet ödeniyor. Biz olmasak ona gazetede köşe verirler mi? Akşam televizyon kanallarında ekran yüzü gösterirler mi? Varlığını varlığımıza borçlu olduğunu unutmasın.

Bu cevap yüzüne bir tokat gibi indiğinde başı öne düşer. İçinden “keşke” der:

-Şunları yüz üstü bırakıp gitsem. Daha doğrusu gidebilsem. Limon satıp onurlu yaşamayı tercih edebilsem…

Bu durumda günde üç TIR dolusu limon satması gerektiğini hatırlayıp masasının başına döner. Oturup iktidarın adaletli siyasetinin üstün başarıları üzerine güçlü bir makale yazarak günü kapatır.

Önceki düşündüğünü yapabilmesi için onur, namus, meslek ahlakı gibi kavramlar ile arasındaki mesafenin çok fazla açılmış olduğunu bir kez daha acıyla hatırlar. Her şeyin zamanı vardır. Bir düşsünler iktidardan onlara gösterecektir günlerini..!

Ama şimdi değil. Bir an gözleri dalar uzaklara gider. Kaç iktidarla birlikte olmuştur. Hepsi zamanı geldiğinde tarihin çöp sepetine gitmiştir. O ise hep aynı yerinde kalmış, ülkenin yüksek menfaatleri gereği iktidarın yanı başındaki müstesna yerini almıştır. Daha doğrusu iktidarın eteğindeki pozisyonunu korumuştur.

Şimdi onu aşağılayanlara en güçlü tekmesini o zaman atmak üzere kendi kendine ant içer.

O anda devamlı muhalif olan meslektaşları aklına gelir. Onların yaptığı gazetecilik ne kadar rahat ve kolaydır.

Kalemine kuvvet çak çakabildiğine!..

Özgürlüğün tadını çıkar.

Arada hakkında açılan yirmi otuz dava ile üç beş yıl hapis, biraz da işsizlik… Başka bir şey yok. Gel keyfim gel.

Böyle düşünür iktidarla aşırı baygın gazeteci. Bu alanın güçlükleri çoktur.

Uzaktan bakanlar “yalakalık” deyip geçerler. Halbuki yalakalık istikrar ister:

-Her gün düzenli yalayacaksın!..